İçindekiler
Harem Topkapı sarayının en merak edileni en gizemlisi. Harem, Topkapı sarayının 2 avlusunda yer alıyor. Topkapı sarayını ve avluda eserleri diğer yazılarımda anlatmaya çalıştım. Çeşitli odalar, sofalar, koridorlar, daireler, çeşmeler, taşlıklar gibi onlarca bina türüne sahip olan Harem’de rehbersiz dolaşan bir insanın kaybolması çok kolay. Tavsiyem bir rehber eşliğinde gezmeniz.
Harem’i gezmeden önce önemli bir hatırlatma yapmak isterim; 2. Avlu’dan giriş yaptığınızda 3. Avlu’nun girişindeki Saadet Kapısını ( Bab-üs Saade ) geçip direkt olarak Arz Odası’nın yanına çıkıyorsunuz. Bu kapıyı Akağalar beklermiş. Akağalar Rumeli ve Anadolu’dan devşirilen yada esir alınan hadım edilmiş saray görevlileriymiş.
Harem’i gezmeden önce önemli bir hatırlatma yapmak isterim; 2. Avlu’dan giriş yaptığınızda 3. Avlu’nun girişindeki Saadet Kapısını ( Bab-üs Saade ) geçip direkt olarak Arz Odası’nın yanına çıkıyorsunuz. Bu kapıyı Akağalar beklermiş. Akağalar Rumeli ve Anadolu’dan devşirilen yada esir alınan hadım edilmiş saray görevlileriymiş.Bu yüzden Harem’i gezdiğinizde bu kapıyı kaçırmış oluyorsunuz. Dönüşte, Bab-üs Saade’yi pas geçmeden bir ziyaret etmeyi unutmayın.
Harem; Arapçada yasak ve gizli anlamına gelmekteymiş. Topkapı Sarayı’nın en çok duyulan, konuşulan, ve en yanlış bilinen yeri aynı zamanda. Sarayın ve bütün devlet protokolünün en başında gelirmiş Harem. Harem, insan hayatının gizli ve kapalı bölümünü, evinin en dokunulmaz bölümünü ifade eder. Yani padişahın evidir Harem. Haremin başındada yani evinin başında da “valide sultan” yer alırmış.Valide sultan o kadar önemli bir kişiymiş ki protokolde padişahtan sonra gelirmiş. Bir padişah tahta geçtiğinde annesi Eski Saray’dan (Beyazıt) Yeni Saray’a (Topkapı) nakledilir; valide sultanın saraya gelişi onuruna törenler, alaylar düzenlenir, valide sultan kapıda padişah tarafından karşılanırmış. İşte bu törene de “Valide Alayı” denilirmiş.
Sanıldığının aksine sadece Ortadoğu Müslüman dünyasında değil; Çin, Hind, Bizans, eski İran ve hatta Rönesans İtalya’sında, Toskana’da, Floransa’nın Patrici saraylarında bile ailenin dışa kapanık bir bölümü varmış. Fatih Sultan Mehmet döneminde harem saray içinde değilmiş. Beyazıt’taki Eski Saraydaymış. 16 yy Kanuni Sultan Süleyman taşımış haremi .
Osmanlı Sarayı’nda Harem bir kurummuş. Harem’de yetişen kızların bir kısmı sarayın Enderun kısmında yetişen genç devlet adamlarıyla evlendirilirlermiş. Hatta padişahın kız kardeşleri ile kızları da münasip devlet adamlarıyla evlendirilirmiş.
16. asra kadar Osmanlı hanedanı yabancı (Müslüman veya gayrimüslim) kadınlardan evlendiği hâlde, bu yüzyıldan sonra yerli ve yabancı hanedanlardan ne kız alınmış ne de verilmiş. Bu durumda Harem bir manada kızların, Enderun’da yetiştirilen yönetici sınıf için eğitildiği bir yer. Çünkü Haremdekiler sadece padişahın eşi yada gözdesi değil iyi yetiştirilmiş, bir yerden devşirilen yada satın alınan kızlarmış. Yani Harem’deki bütün kızlar padişah için toplanmış değiller. Rahmetli ananem eski arkadaşlarından bazılarından saraylı diye bahsederdi. Sarayda yetişip halk içinde yaşamaya başlayan kadınların davranışları görgüleri farklı olurmuş. Ananem çok nazik, kibar bir hanımdı derdi. Demekki Haremde eğitilmiş bir hanımdı diyorum öğrendiklerim sonrası. İlber Ortay’lı bir televizyon programında saraylı kelimesini anlatırken aydınlanmıştım.
Harem’e Hırvat, Yunan, Rus, Ukraynalı, Gürcü kızlar alınırmış. İtalyan ve Fransız asıllılar da varmış. Ermeni özellikle Yahudiler şehir halkı oldukları için onlardan ne Harem’e kız alınır ne de kapıkulu ocaklarına asker devşirilmiş. Harem özgür, eğlencelik bir yer değil her şeyden önce bir evmiş.
15. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı padişahları çok eşli evlilik yapsalar da komşu hükümdarların kızları tercih edilirdi. Saraya gelen cariyeler, ya Kırım Hanlığı atlılarının Ukrayna ve Polonya ovalarından toplayıp getirdiği esireler ya da Azak ve Kefe Sancak Beyi gibi görevlilerin satın alıp hediye ettikleri veya Akdeniz’deki Cezayir korsanlarının ele geçirdikleri güzellerdir.
Güzelliği ve zekasıyla padişahı etkileyen gözde, ikbal ve giderek şehzade veya sultan annesi haseki olur, hatta günün birinde valide sultanlığa kadar ulaşabilirmiş. Kariyer yolları çok dikenliymiş 🙂
Padişahların kadınlarını sadece cariyeler arasından seçermiş ve nikâh yapılmazmış. Hürrem gibi nikah yapılan birkaç örnek var sanırım.
Harem – Zülüflü Baltacılar Koğuşu
Ne ilginç bir isim değil mi? Aslında balta üzerinden gittiğinizde bu ismin nereden geldiğini anlamak çok da zor olmuyor. Efendim, Zülüflü Baltacılar denen grup, aslında bir hizmetliler grubu. Kendileri, sarayın yakacak ( odun ) ihtiyacını karşılıyorlarmış. Harem’i gezmek için geçtiğiniz turnikelerinden sonra, hemen sol tarafta da bu koğuşu görüyorsunuz. Bu birliğin tek görevi elbette saray için odun kesmek değilmiş bu arada. Savaş zamanında da orduya dahil olur, önlerindeki ağaçları keserek onlara yol açarlarmış. Baltacılar sarayda çalışan hizmetlilermiş. Sefer sırasında ordunun önünden giderek askerlere engel olacak ağaçları kestikleri için bu isimle anıldıkları düşünülüyor. Koğuşları sarayın en güzel yerlerinden biri Çini kaplı duvarlar ve ince kalem işi ile süslenmiş. Çubuk odası zülüflü baltacıların dinlendiği yine buradaki diğer bir oda.
Zülüflü baltacıların dolama denilen lacivert elbiselerinin yakaları iki tarafını göremeyecek kadar yüksekmiş. Bu, Harem’de çalıştıkları sırada etrafı görmelerine engel olurmuş. Başlıklarının iki tarafından iki perçem sarkarmış bu yüzden kendilerine zülüflü denmekteymiş.
Harem – Kara Ağalar Taşlığı ve Kara Ağalar Kimdir?
Evet, yine adından da tahmin edeceğiniz üzere kara ağalar saraydaki siyahi gruba verilen isim. Kara ağalar, harem güvenliğini sağlamakla yükümlülermiş ve her biri hadım edilirmiş.
O dönemde hadım etme operasyonu bazen başarılı olmadığı için, olurda Harem’deki kadınlarla bir ilişki olursa diye böyle bir önlem alınmış. Olası bir bebek zenci doğacağından durum anlaşılmış olacak sultanlara hadım kanı bulaşmamış olacak diye düşünülmüş.
Hadım işleminin bazı zamanlar başarılı olmadığı farkedilmiş. Kesilen organın sonradan oluştuğu geliştiği de görülmüş. Bazı hadımların cariyelerle aşk yaşadığı tespit bile edilmiş.
Hadımların cinsel organlarının kesilmesi yeterli görülmediği için ağalar genellikle zenci ve çirkin olanlardan seçilirmiş. Hem olası hamilelik durumunda bebek zenci olacağı için babası daha net bulunurmuş. Hanedan soyunda da olası bir sıkıntı engellenmiş olurmuş.
Karağalar genellikle Afrika ve çevresinden, bazen de Avrupa’dan hadım edilmiş olarak saraya getirilirmiş. Avrupa’dan gelenler beyaz oldukları için akağa, Afrika’dan gelenler de siyahi olduklarından karaağa denilirmiş. Akağalar beyaz ırktan olurmuş. ( Macarlardan, Almanlar’dan, Slavlar’dan esir alınan ve hadım edilen beyazlar) Fakat beyaz ağalar daha dayanıksız olurmuş. Karaağalar Afrikalı zencilermiş. Hem dayanıklı hem daha ucuzmuş.
Başlıca görevi Harem’in kapılarında nöbet tutmak, giriş çıkışları kontrol etmek ve dışarıdan içeriye kimseyi sokmamakmış. Karaağlar Taşlığınn ortasıda boydan boya uzanan podima (Kelime anlamı ile “Yürüme Yolu” anlamına gelen podima, çok eski zamanlara dayanan bir yer taşı (çakıl )döşeme tekniği) taşlı bir yol bulunuyor. Kara Ağalar Taşlığı, Harem’in ilk taşlığı olup bu avluya kara ağaların yaşadığı birçok mekân açılmakta.
Araba Kapısı
Harem’de oturan bütün kadınlar buradan araba ile girip çıktıkları için bu adı almış bu kapı. Osmanlı’da kadınların araba dışında tek başlarına sarayda ata binmeleri veya yürüyerek buradan çıkmaları mümkün değilmiş. Araba ile giderken de yanlarında bir harem ağasının refakati gerekirmiş.
Padişahın hamamdaki yıkanma yeri, sıcaklığın sol tarafındaki altın yaldızlı bronz şebekeyle ayrılmış mekân. Bu şebeke Sultan III. Osman zamanında padişah yıkandığı esnada kendisine herhangi bir suikast yapılmaması için yapıldığı düşünüyor. Padişah, suikast ihtimaline karşı bu kafesli kısımda yıkanırdı.
Harem – Hamam
Sultan IV. Mehmed’in annesi Valide Turhan Sultan tarafından yeniletilmiş hamam. Türk hamam mimarisinde de sık görülen erkek hamamı ile kadın hamamının yan yana yapılmasının sebebi, aynı kazandan iki hamamın da ısıtılmasıymış.
Padişahın hamamdaki yıkanma yeri, sıcaklığın sol tarafındaki altın yaldızlı bronz şebekeyle ayrılmış. Sultan III. Osman zamanında yapıldığı düşünülmekte. Padişah yıkandığı esnada kendisine herhangi bir suikast yapılmaması için yapılmış olduğu düşünülmekte.
Harem – Hünkar Sofası
Hünkâr Sofası Harem daireleri ile Mabeyn arasında bulunan büyük ve ferah bir sofa. Sofa yirmi altı pencereli aydınlık bir mekan. Ocak bulunmayan mekânın, hamamdan gelen sıcak suyun sofanın altındaki kanallarda dolaşması ile ısıtıldığı düşünülmekte.
Sofada üç tane mermer çeşme yer almakta. Duvarlarda çok büyük aynalar var. Hünkâr Sofası 16. yüzyıl sonunda yapılmış fakat 18. yüzyılda barok tarz ile yenilenmiş. Duvarları baştanbaşa kaplayan ahşap panolar çiçek ve meyve resimleri ile dolu.
Harem – Cariyeler Taşlığı
Evet, artık cariye ismi de geçmeye başladığına göre Harem’e vardık diyebiliriz. Cariyeler taşlığı ve oradaki koğuşlar, Harem’in en kıdemsiz kadınlarına ait bölüm. Bu sebeple de en az ışık alan ve en dar bölümü. Bu sebeple de hem statü atlamak hem de daha rahat bir yerde yaşamak için, oradaki kadınlar arasında ciddi bir rekabet olurmuş. Kazananlar da, gözdeler taşlığına terfi ederlermiş. O dönemdeki cariyeler büyük bir titizlikle seçilirmiş. Genellikle Rus, Hırvat, Gürcü, Ukraynalı ve Yunan kızları çok erken yaşlarda Harem’e katılmak üzere seçilir ve kendi yetenekleri doğrultusunda eğitimler alarak, saray adabını öğrenirlermiş. Harem’e seçilen kızların aileleri çoğu zaman onları Osmanlı Sarayı’na göndermek konusunda oldukça isteklilermiş. Bunun sebebi de çocuklarının daha iyi bir hayata kavuşması hayaliymiş tabi. Bunun dışında çeşitli eyaletlerden kızların saraya hediye edildiği ya da korsanların güzel kızları zorla alıkoyarak saraya sattıkları da olurmuş.
Gözdeler Taşlığı
Padişahın gözdesi olmayı başarmış kadınlardan biriyseniz, yeriniz cariyeler taşlığında değil gözdeler taşlığında olur ve burada çok daha konforlu bir hayat sürersiniz. Tarihten bilirsiniz, eğer Padişah’a erkek çocuk veren bir cariyeyseniz mertebeniz ‘Haseki Sultan’ olur ve büyük ayrıcalıklarla ödüllendirilirsiniz. Bir Haseki Sultan olduysanız, hikâyeniz burada bitmez ve doğurduğunuz çocuğun bir sonraki Padişah olma ünvanını kazanabilmesi için, kendinizi bitmek bilmeyen entrikaların içinde bulursunuz.
Valide Sultan Odası
Valide Sultan, adı üzerinde hem Padişah’ın annesi hem de Harem’de en üst mertebede bulunan kişi. Yani Harem hiyerarşisinin gelebileceği en üst seviyede olan kişi de diyebiliriz. Dolayısıyla da, Harem içerisindeki en konforlu oda kendisine tahsis edilen; Valide Sultan Odası. Tüm Haseki Sultan’ların uğrunda yarıştığı oda burası. Valide Sultan’ın en önemli vazifelerinden biri, Sultan’la birlikte olacak cariyeleri seçmek ve onları Sultan için hazırlamakmış. Valide Sultan’ın bu vazifesi ve Harem’de yaşayanlar üzerindeki otoritesi düşünüldüğünde, cariyelerin onun gözüne girmek için yaptıklarına hak vermemek pek mümkün değil tabi. Valide Sultan’ın tek görevi Sultan’ın halvetine cariye hazırlamak değilmiş elbette. Bazı dönemlerde devlet yönetiminde de oldukça önemli rol oynamışlar.
II. Murad Has Odası
III. Murad Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu ve bu oda da kendisi için özel olarak tasarlanmış bir oda. Pek çok bakımdan bir ilk olma özelliğini taşıyor bu aynı zamanda. Öncelikle, bilinen ilk Hünkâr Odası. Osmanlı Hükümdarlığı’nda padişahların hususi dairesi olarak kullanılmış hep. Osmanlı döneminin en başarılı mimarı olarak bilinen Koca Sinan’a (Mimar Sinan) ait. Odanın merkezinde suyu kesintisiz akan muhteşem bir çeşme var. Su sesinde huzur bulanlardansanız eğer, burası çok hoşunuza gidecek. Mimari inceliklerine baktığımızda da, Osmanlı sanatı ve mimarisinin süsleme anlayışındaki ince zevki ve eriştiği zirveyi görmek mümkün. Ayrıca Harem Dairesi’nin en eski köşkü de burası. Buna rağmen Osmanlı tarihindeki en ihtişamlı yapılardan biri. Bu oda iki katlı, bir çatı altında hem yazlık hem de kışlık köşkleri barındırıyor. Sarayda başka bir eşi benzeri de bulunmuyor bu arada.
Çifte Kasırlar ( Şehzade Kasırları )
Adından da anlaşılacağı üzere şehzadelere özel hazırlanmış odalardan bahsediyorum, özel olarak dizayn edilmiş ikiz odalar Çifte Kasırlar. Gözdeler Taşlığı’na bakıyorlar ve oldukça aydınlık odalar. Odalardan birinin ahşap tavan süslemesi odlukça eskimiş durumda. Defalarca yaşanan Harem yangılarından etkilenmeden bugüne kadar gelen nadir eserlerden biri aynı zamanda. Şehzadeler bir dönem bu odalara hapsedilirmiş ve odalar birer kafes vazifesi görürmüş.
Harem Mescidi
Üzerinde söyleyenecek çok fazla bir şey yok aslında. Dini bir mekân olduğu için entrikalardan uzak kalmayı da başarabilmiş sanırım. Burası Harem’deki kadınların ibadetlerini gerçekleştirmeleri için yapılmış, kare şeklinde ve muhteşem çinilerle süslü bir oda.
Kaşıkçı Elması
Topkapı Sarayı’na gitmemiş olsanız bile, Kaşıkçı Elması’nı mutlaka duymuşsunuzdur sanırım. Kendisi 86 karat ağırlığında Çevresi çift sıra olacak şekilde 49 tane elmas ile süslenmiş çok özel bir parça ve, dünyada en çok bilinen elmaslar arasında kendisi. Kaşıkçı elmasının nereden geldiği, saraya nasıl girdiği kesin olarak bilinmiyor ama elbette buna dair bazı rivayetler var. Bunlar arasında en çok bilinenini anlatayım;
1774 yılında Pigot adlı bir Fransız subayı, bu elması Hindistan’dan satın alıyor ve kendi ülkesine götürüyor. Napolyon’un annesi Maria Letizia Ramolino de bu elması satın alıyor. Elmas uzun süre Maria’da kalıyor ama Napolyon sürgüne gönderildikten sonra, Maria elması satılığa çıkarıyor. O esnada da, Fransa’da bulunan Tepedelenli Ali Paşa‘nın bir adamı elması satın alıyor ve Ali Paşa’ya getiriyor. Tepedelenli Ali Paşa, II. Mahmut zamanında devlete karşı ayaklandığı gerekçesiyle öldürülünce de mal varlığına el konuluyor ve Kaşıkçı Elması artık Osmanlı Saray Hazinesi’nin bir parçası oluyor.
Bir başka rivayete göre de elması bir kağıt toplayıcı buluyor, hem de çöplükte. 17. YY’ın sonlarında yaşandığı iddia edilen bu olayda, esas kahramanımız adı Kaşıkçı ( kağıt toplayıcısı ) olan biri. Rivayete göre, kaşıkçı taşı buluyor ve bir kuyumcuya değerinin çok çok altında satıyor. Kuyumcu akıllı tabi, elmasın değerli olduğunu hemen anlıyor ve bir arkadaşına gösteriyor. Bu kadar değerli bir taş olunca ortada, kuyumcu ve arkadaşı da sağlam bir kavgaya tutuşuyor. Bu kavganın haberi Kuyumcubaşı’na gidiyor tabi. Bizim kuyumcu ve arkadaşına birer kese altın vererek taşı ellerinden alıyor. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ve IV. Mehmed bu olayı duyduğunda taşı alıyorlar ve böylelikle Kaşıkçı Elması devlet hazinesine giriyor. İşlendikten sonra 86 karat ağırlığında muhteşem bir eser çıkıyor ortaya ve adını da onu bulan kağıt toplayıcısı Kaşıkçı’dan alıyor.
Topkapı Hançeri
Dünya üzerindeki en değerli hançer olma özelliğini taşıyor. Sultan 1. Mahmut 1741 yılında bu hançeri İran Şahı Nadir Şah için özel olarak saray atöylesinde yaptırmış. Hançer, Nadir Şah’a hediye edilmek üzere yola çıktığında, Şah’ın öldürüldüğü haberi gelmiş ve bu kıymetli hediye İran’a varamadan saraya geri getirilmiş. O gün bugündür de sarayda kalmış. Topkapı Hançeri’nin üzerinde 3 tane zümrük taşı bulunuyor ve bunlardan biri de, dünyanın en büyük zümrütü olma özelliğine sahip. Ağırlığı tam 3260 gr.
Topkapı Sarayında Müze Kart Geçiyor mu?
Kısmi olarak müze kart geçiyor. Harem ve Aya İrini’de geçmiyor.
Topkapı Sarayı Giriş Ücretleri Ne Kadar?
Giriş farklı kombinasyonlarda mevcut. Online almanızı tavsiye ederim. Güncel bilet fiyatlarını buradan öğrenebilirsiniz.
Topkapı sarayı 1 avlu, 2.avlu, 3. avlu, 4.avlu ,harem yazılarıma bu linklerden ulaşabilirsiniz.