İçindekiler
Medeniyetin doğuşunda ve sanatın gelişiminde Batı Anadolu Uygarlıkları oldukça etkili bir rol oynamış. Kültürlerarası etkileşimin rolü en önemli etken olmuş.
Anadolu’nun Demir Çağı’ndaki Frigya, Urartu ve Geç Hitit kültürleri MÖ 8. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ege dünyasını derinden etkilemiş.
Anadolu’da kurulan Yunan kolonileri aracılığıyla Doğu motifleri, Urartuların fildişi ve tunçtan heykelcikleri, Anadolu mimari öğeleri Yunan site devletlerinin sanatında “Doğu Üslubu” denen yeni bir evre başlatmış.
Anadolu’nun batı kesiminde Lidya Krallığı zenginliği ile göz kamaştırırken, İonya kültürü sanatta ve felsefede zirve yaşamış. Yunan sanatındaki üç ana düzenden biri olan İon düzeni bu topraklarda gelişmiş. Yaprak bezemeli bir alt kuşağın üzerinde iki dikey kıvrımdan oluşan büyük sütun başlıklarının doğuşunda Geç Hitit mimarisinin anıtsal özellikleri ve Doğu’dan ithal edilen Fenike ve Urartu eserlerinin üzerindeki motiflerin etkisi görülür.
Yunan kolonileri Batı Anadolu’da kurulup yerli halkla kaynaştıktan sonra Marmara ve Karadeniz kıyılarında yeni koloniler kurmuş. Miletos gibi kentlerin önderliğindeki bu kolonileşme süreci İon sanatının yayılmasında etkili olmuş. İonya’da Efes ve Didyma gibi önemli kült merkezleri Batı Anadolu’daki inanç dünyasını derinden etkilemiş.
M.Ö. 456 yılında Pers Kralı II. Keyhüsrev’in Lidya Kralı Karun’u yenmesiyle Anadolu toprakları Pers egemenliğine girmiş. Bu süreçten sonra Batı Anadolu kültüründe Greko-Pers stili oluşmuş, güç ve ihtişama dayalı bu sanatı saraylarda, anıtsal mezarlarda belirgin şekilde görebiliriz.
Likya ve Karia’da bölgesel mezar anıtı tipleriyle Yunan tapınağını kaynaştıran mezar anıtları ortaya çıkmış. Karia satrapı Mousolos için M.Ö. 4. Yüzyıl ortalarında Halikarnassos’ta (Bodrum) yapılan Mousoleion bu tapınak mezarlarının en görkemlisi. Heykel ve kabarmaları devrin ünlü heykeltıraşlarınca yapılan bu anıt mezar dünyanın Yedi Harika’sından biri olarak tanınıyor.
Anıtsal Mimarlığın Ustası Frigyalılar
Erken Batı Anadolu Uygarlıkları arasında bulunan Frigyalılar Ege göçleri sırasında Trakya üzerinden Anadolu’ya gelmiş, göçebe kabilelerden güçlü bir krallık yaratmış ve yaklaşık 500 yıl hüküm sürmüşler. MÖ. 8. Yüzyıldan itibaren Orta ve Batı Anadolu’da hâkim olan Frigya’nın en önemli şehirleri başkent Gordion, Pazarlı Höyüğü ve Pessinus. Eski Hitit şehirlerinden Alişar, Alacahöyük ve Boğazköy’de de Frigyalıların izine rastlanmış. Frigya mimarisinin ve ölü gömme geleneklerinin en belirgin örnekleri Gordion’da bulunmuş.
Gordion tüm Frigya kentleri gibi güçlü surlarla çevrili bir şehirmiş, megaron tipi yapılar Frigya mimarisinin Ege kıyılarındaki İonya sanatıyla ilişki içinde olduğunun bir kanıtı. Surların içindeki 10 m. Yüksekliğindeki anıtsal kale kapısının ardında 9m. Genişliğinde ve 23m. Uzunluğunda üstü açık bir koridor bulunur. Bu tarz düşmanın şehre girişini zorlaştıran kale girişlerine Truva’da da rastlanır. Surların içindeki akropolde bir saray kompleksi, yönetici binaları ve yönetici konutları bulunur. Gordion akropolündeki megoron yapıların en önemlisi saraydır, kırmızı, beyaz ve koyu mavi çakıl taşlarından yapılmış mozaiklerle süslü zeminleri bulunur. Saray alanlarındaki büyük megaron yapılar yan yana dizilmiştir, bu bitişik düzendeki yerleşme Ege-Yunan kentleriyle etkileşimin izlerini taşır.
Romalı tarihçi Virtuvius’a göre Frigya evleri ağaç kütüklerden yapılmış, saz ve toprak damlıdır. Mimari özellikler iç bölgelere göre değişir, taş ve kerpiç yapılar belirginleşir.
Frigyalılar Anadolu’ya geldiklerinde Ana Tanrıça Kybele (Kibele) kültüyle karşılaşmışlar ve bu inanışı hemen benimsemişler. Bu tanrıça Antikçağda Frigya tanrıçası olarak bilinir. Kybele’nin Frigya’daki en ünlü tapınma yeri, Pessinus kentindeki tanrıçanın idolü, gökten düştüğüne inanılan bir kara taştır. Kentin rahipleri bahar aylarında tanrıça adına düzenlenen ayinde kendilerinden geçerek erkekliklerini tanrıçaya kurban eden galiuslardı. Birçok yerde kurulan kır tapınakları da üçgen biçiminde bir çatıyla örtülmüş, duvarlarında oyulmuş nişlerde tanrıça heykeli yerleştirilmiş. Yazılıkaya’daki Midas mezarı bu tip tapınakların en ünlüsüdür.
Frigya mimarisinin tipik özelliklerini taşıyan Tümülüsler soylular ve yöneticilerin mezarlarıymış. Toprak içindeki ahşap mezar odalarının üstü toprak yığılarak tepeler inşa edilmiş. Tümülüs mimarisi Lidya ve Yunan örneklerinden ayrılmış, bu tarz mezarlar Hititlilerde bulunmaz. M.Ö. II bin yıllarında Karadeniz’in kuzeyindeki kurganlarla benzeştiğinden, Frigyalıların Balkanlar üzerinden Anadolu’ya geldiği savunulmuş.
Altın Taşıyan Nehrin Kralları-Lidyalılar
Batı Anadolu Uygarlıkları arasında önemli bir yer tutan Lidya Bölgesi, Batı Anadolu’da kuzeyde Kaikos (Bakırçay), güneyde Kaystros (K. Menderes) ve doğuda Hermos (Gediz) ırmağının doğduğu yerle çevrili alana verilen isim.
Lidya Devleti MÖ. 7. Yüzyılda Batı Anadolu’daki en zengin ve en görkemli günlerini yaşamış. Lidya kültürel olarak batıdaki Yunanistan’la, doğudaki çeşitli devletlerle ilişki içindeymiş, Lidya sanatında fildişi oymacılığı, altın işçiliği doğu kültüründen izler taşıyormuş. Yunan etkisi çanak çömlekte görülmüş, heykel sanatında ise İon yumuşaklığı Doğu sanatının coşkusunu birleştirmiş.
Lidya zenginliğinin kaynağı Paktolos Çayı’nın (Sarı Çay) taşıdığı alüvyonlarda bulunan altınmış. Dağlarda bulunan doğal altın ve gümüş karışımı (elektrum) bu alüvyonlarla aşağılara taşınmış. Lidya kralları bu alaşımdan kendi adlarına para bastırmışlar, bu yüzden Lidyalılar dünyada parayı icat eden devlet olarak bilinir.
Ünlü kralları Karun (MÖ. 560-546) döneminde altın ve gümüş ayrıştırılarak sikkeler basılmış. İlk sikkeler kalın ve bakla biçimindeymiş, ön yüzleri resimlerle süslüymüş. Daha sonra incelen sikkelerde krallık arması olarak aslan ve boğa figürleri kullanılmış.
Karun döneminde Lidya’nın başkenti Sardeis kültür, sanat ve mimarlık merkeziymiş. Pazaryeri taş ve kerpiçten yapılmış tek odalı dükkânlardan oluşuyormuş, doğu pazarlarının öncüsü olarak görülüyormuş. Aşağı kentte altın atölyelerinden oluşan bir sanayi alanı bulunuyormuş. Sardeis’teki mimari Doğu, Yunan, Ege ve Frigya sanatının etkileşimini yansıtmakta.
Tapınak mimarisinde İon etkisi, Tümülüslerde Frig yansımaları görülür, bu Tümülüsler Anadolu’nun Piramitleri olarak adlandırılır. Lidya evleri ise daha minimaldir, bitişik düzendeki yapılar 1-2 odalı, ocaklı, depolu, çöp çukuru bulunan daha ilkel bir mimariyi yansıtır. Moloz taşların üzerine kerpiç olarak inşa edilirler, toprak damlar sazla örtülüdür.
Karun döneminde ise daha özenli konutlar inşa edilmiş. Ahşap iskeletli yapılar, kabartmalarla bezeli pişmiş toprak levhalarla (terra-cotta) kaplıymış. Bu levhalarda hayvan, insan ve stilize bitki motifleri bulunur.
Batı Anadolu Uygarlıkları- Yunan Kolonileri ve İonya
Dor istilası sonucu M.Ö. 1200’lerde Akhalar Yunanistan’dan Anadolu’ya göç etmişler, bu göçlerin sonucunda Batı Anadolu’da birbirinden farklı üç kültür bölgesi ortaya çıkmış. Kuzeyde Aiolis, ortada İonya ve güneyde Karia. Büyük Menderes ve Gediz ırmaklarıyla sınırlanmış İonya bölgesi, 12 kültür ve bilim merkezi kentiyle Anadolu tarihinde derin izler bırakmış. Miletos, Efes, Myus, Priene, Sisam, Kolophon, Lebedos, Teos, Erythrai, Knios, Klozomenia ve Phokia şehirlerine daha sonradan bir Aiolis kenti olarak kurulan Smyrna (İzmir) de katılmış. MÖ. 7. Yüzyılda bu kentlerden oluşan bir İon konfederasyonu bulunuyormuş.
Çağdaş felsefe İonyalı düşünürler tarafından geliştirilmiş, akla ve deneye dayanan bilim görüşü de İon kültür odağında doğmuş. Milet Okulu ismini alan doğa düşünürleri arasında Thales, Anaksimandros ve Anaximenes bulunur. MÖ. 5. Yüzyıla gelinceye kadar İon uygarlığı hemen her açıdan diğer uygarlıklardan daha üstünmüş, ticaret zenginliği getirmiş, kent mimarisi son derece gelişmiş.
İon düzeni Yunan mimarlığının iki ana stilinden biridir. Anadolu’nun güney ve güneybatı kıyılarında örneklerine rastlanır. Efes kentindeki Artemis, Didyma’daki Apollon ve Sisam’daki Hera tapınakları İon tarzının en görkemli yapılarıdır.
Akılcı ve işlevsel kent düzenlemesi dünyada ilk defa İonya ve Anadolu’da geliştirilmiş. Miletoslu Hippodamos bu kent mimarisinin öncüsüdür, Miletos kentinin yarısı, Priene ve Magnesia kentlerinin tamamı Hippodamos’un tasarladığı plana göre kurulmuş.
Didyma-Panormos kutsal yolundaki heykeller, İonya okulunun anıtsal heykel alanındaki en etkileyici eserleridir. Arkaik dönem resim ve süsleme sanatlarının Anadolu’daki en güzel örnekleri vazoların ve toprak lahitlerin üstündeki bezemelerdir. Klozomenai mezarlıklarından çıkan lahitlerin üstündeki savaş, yarış ve ev sahneleri son derece etkileyicidir. Vazolardaki bezemelerde ise Doğu üslubunun izleri görülür.
Batı Anadolu’da Pers Egemenliği
Batı Anadolu Uygarlıkları arasında yer bulan Persler, M.Ö. 6. Yüzyılda bütün Yakındoğu’nun yanı sıra Anadolu’da egemenlik sürmüşler. Bütün Yakındoğu kültürlerini tek bir siyasal yetki altında toplayan Persler, Anadolu’da 200 yıl hüküm sürmüşler. I. Dara döneminde kültürlerin karışıp kaynaşmasına yol açan düzenli bir ulaşım ağı oluşturulmuşlar. Bu yollardan en uzunu ve önemlisi Sardeis’ten başlayan ve Anadolu’yu batıdan doğuya kat ederek İran’ın içlerine uzanan Kral Yolu’dur.
Herodot’a göre 2500 km uzunluğundaki bu yol 90 günde alınabilen bir mesafeye sahiptir.
Pers etkisi Anadolu’da bütün bölgelerde aynı oranda görülmemiş. Doğu ve Orta Anadolu’daki Pers etkisi daha açıktır, Batı Anadolu’daki Yunan sitelerinde bu etki sınırlı kalmış. Pers kültürü dinsel açıdan Anadolu halklarını etkilemiş, ateşe tapma inancı Kapadokya’da ve Medlerde yayılmış.
Kurban töreni tasvirleri kabartmalarda bulunur, Pers sanatının Anadolu’da Yunan sanatı ile karşılaşması “Greko-Pers” denen yeni bir tarz yaratmış.
Pers yöneticilerinin hizmetine giren yerel sanatçılar eski kullandıkları stillerle, Pers motiflerini harmanlamışlar. Likya bölgesinde bir sentez gelişmiş, Yunan etkisinin yanında yerel sanat ürünleri verilmiş. Batı Anadolu’daki anıtlarda Pers figürleri, giyim kuşamı yansıtan figürler belirgindir. Sardeis’te bulunan altın eserlerdeki ve yüzük taşlarındaki tasvirler, Pers mühürlerinin ve sikkelerinin üstündeki tasvirlerin birer kopyasıdır.
Büyük İskender’in İzinde
Büyük İskender’in Anadolu’ya ayak basma tarihi M.Ö. 334’tür. Çanakkale Boğazını geçen İskender, İlion’a uğrayıp Truva’yı ziyaret etmiş. Biga Çayı yakınlarında Pers ordusunu mağlup edince Anadolu’da Helenistik Çağ başlamış olmuş.
Büyük İskender Miletos ve Halikarnassos’ta direnişle karşılaşsa da kısa sürede Batı Anadolu’yu ele geçirmiş. Kilikya’daki Tarsos (Tarsus) yakınlarında Pers Kralı III. Dara’nın ordusunu bozguna uğratmış artık tüm Anadolu İskender’in egemenliği altına girmiş.
Batı Anadolu’daki pek çok anıtsal eser, 300 yıl sürecek Helenistik Çağ’da yapılmış. Büyük İskender’in doğduğu gece yanan Efes Artemis Tapınağı (Artemission) daha görkemli olarak yeniden yapılmış ve dünyanın yedi harikasından biri olmuş. Didyma Apollon Tapınağı da Helenistik dünyanın üç büyük tapınağından biridir. Hermogenes o çağda Anadolu’da anıtsal tapınak mimarlığına damgasını vurmuş dahi bir mimarmış. Kalıntıları bile bugün hayranlık uyandıran Menderes Manisa’sındaki Artemis Tapınağı ile Teos’taki Dionysos Tapınağı onun eseridir. Ölçü ve oran üzerinde kurulmuş olan Yunan Sanatı, mimaride de kusursuz güzelliği aramış. Bu arayışın en yetkin örnekleri tapınaklardır.
Likya bölgesindeki birçok mezar yapısı, Eski Yunan sanatıyla Likya geleneklerinin oldukça ilginç bir sentezidir. Antik Yunan kentlerinde uygulanan savunma düzeni, dış surlar, kent surları ve iç kale olmak üzere üç aşamalı olarak planlanırmış.
Helenistik Kültür Batı Anadolu’da yerel halkların sanatı ile Yunan sanatını harmanlamış, doğu tarzının özelliklerini de bünyesinde barındırmış.
Batı Anadolu Uygarlıkları-Roma Kartalı
Büyük İskender’in ölümünün ardından Anadolu’da birçok bağımsız devlet kurulmuş. Batı Anadolu Uygarlıkları arasında yer alan Bergama Krallığı’nın son hükümdarı III. Attalos vasiyetnamesinde bütün topraklarını Roma’ya devredince Batı Anadolu’da Roma egemenliği başlamış. M.Ö. 133 yılında Romalılar Anadolu toprağına ayak basmış.
Anadolu’da Roma egemenliğinin pekişmesi Augustus’la başlayan imparatorluk dönemine rastlar. Roma imparatorları imparatorluğun zenginliğini ve ihtişamını buraya taşımış. Şehircilik gelişmiş, kanalizasyon, su dağıtım ağı gibi altyapıları tamamlanmış, sütunlu caddeler, taklar ve gösterişli anıtlarla donatılmış yeni kentler kurulmuş. Anadolu tarihinin en varlıklı ve parlak dönemlerinden biri yaşanmış.
Antikçağ’da Efes kenti, taş döşenmiş sütunlu caddeleriyle Anadolu’daki Roma şehirlerinin en ünlüsü olmuş. Romalıların ‘Agora’sı olan Forum ve imparatorluğun ihtişamını yansıtan tiyatro, Roma şehirlerinin simgesidir.
Anadolu’daki Roma tapınakları, özellikle cephe mimarisine yansıyan Etrüsk etkisine karşın büyük ölçüde Yunan geleneğine bağlıdır.
Efes bir Antikçağ şehri olmakla birlikte Hıristiyanlık açısından da önem taşır. Meryem’in ve Yuhanna’nın bu şehirde yaşadığına ve öldüğüne inanılır, ayrıca Birinci(325) ve Yedinci(787) Kiliseler Konsilleri burada toplanmış. Aslı bir Roma yapısı olan çifte kilise (Meryem Konsil Kilisesi) ve İncil yazarı Yuhanna’ya adanmış mezar binası da bulunur, çevresinde Yuhanna Kilisesi yükselir. Efes civarında Meryem’in yaşadığı ve içinde öldüğü ev vardır, Yedi Uyurlar’ın mağarası olarak kabul edilen mezarlar da bu bölgededir.
Demre’nin Kale bucağı yakınında, Hıristiyanlık bakımından önemli bir aziz olan Nikolaos’a (Noel Baba) adanmış olan kilise bulunur. Demre Çayı’nın kuzeydoğusunda Dereağzı Kilisesi kapalı Yunan haçı planlıdır.
Batı Anadolu’nun diğer bölgelerinde; Bergama, Didyma, Miletos, Hierapolis, İzmir gibi kentlerde yeni tek tanrılı dinin anıtsal örneklerine ve kalıntılarına sıkça rastlanır.