İçindekiler
Likya Yolu! Hazır mısınız? Dünyanın en uzun yürüyüş rotalarından birine..
Likya Yolu Fethiye’den Antalya’ya uzanan bir rota üzerinden gidiyor. Bunu sadece bir trekking aktivitesi olarak değerlendirmemek gerek. Bu, yürüyüş seven her insanın hayatında bir kez olsun yaşaması gereken eşsiz bir deneyim gerçekten de.
Üstelik dünya üzerindeki en iyi 10 yürüyüş parkuru arasında gösterilen bir yer. Toplamda 535 km’lik bir uzunluğa sahip. Likya Yolu’nun hikâyesi 1999 yılında başlıyor. İngiliz/Türk tarihçi Kate Clow’un eşsiz katkılarıyla belirlenen bu rotayı her yıl yaklaşık 30 bin kişi yürüyor.
Likya Yolu adını günümüzde Antalya ve Fethiye körfezleri arasında bulunan ve Akdeniz’e uzanan coğrafyanın antik tarihteki adı olan Likya’dan alır. Günümüzde bu bölge Teke Yarımadası olarak bilinir. Antik tarih yazarlarına göre Likya’nın kuzey sınırını Akdağ ve Beydağları belirler. Troya Savaşa’nı anlatan meşhur İlyada destanında Glaukos ve Sarpedon önderliğindeki Likyalıların, Akhalara karşı savaşmak üzere Troyalıların yanında yer aldığı anlatılır.
Likya tarihi
Antik Likya Uygarlığı Akdeniz Bölgesi’nde Teke Yarımadası’nda yer alır. MÖ 3. Binli yıllarda Anadolu’ya gelen Luviler’in devamı olduğu söylenir. Latince “aydınlık” anlamına gelen Lukka’dan gelir isimleri.
Tarihte bilinen ilk demokratik birliği kurmuş Likyalılar, Bu “birlik” anayasası antik dünyada tektir. ABD kurulurken dahi ilham kaynağı olmuş. Patara’da bulunan Likya Meclisi, dünyanın bilinen en eski meclislerinden biri. Ve hatta bu meclisin kadın başkanı bile varmış.
Likya Birliği 23 şehrin bir araya gelmesinden oluşmakta. Birlik içinde yer alan bütün kentler, temsilci seçip gonderirlermiş Patara’daki meclise. Zafer Takı, eski hamamları 10.000 kişilik tiyatrosu, dünyada ayakta kalan en eski deniz feneri ile Akdeniz’in en önemli üç limanların dan biri Patara.
Likyalılar, babaları yerine annelerinin adını kullanırmış. Bir Likyalı’ya kim olduğu sorulduğunda, adını annesinin, büyük anneannesinin ismini söyleyerek cevap verirmiş.
Likya MÖ 545 yılında Harpagos’un ( Pers Kralı ) zaptı ile Pers yönetimine girmiş ve 480 yılında 50 gemi ile Kral Xerxes’in Yunanistan’ı zapt etmek için oluşturduğu donanmaya katılmış. MÖ 334 yılında Büyük İskender’in Anadolu’ya girmesi ve 333 yılında Granikos Savaşı’nda Persleri yenmesiyle de bölgedeki Pers hükümdarlığı sona ermiş.
MÖ 309 yılına kadar Büyük İskender’İn hüküm sürdüğü bu bölge, onun ölümüyle Ptolemaios’ların egemenliğine girmiş ve 100 yıl boyunca böyle kalmış. Ptolemaios Mısır’da hüküm süren bir general. Bu 100 yıllık dönem oldukça önemli çünkü bu dönem, Likya için kendi dilinin unutulduğu ve yerini antik Yunan dili olan Grekçe’ye bıraktığı dönem olarak biliniyor. Dolayısıyla da tarih açısından unutulmaması gereken bir dönem haline gelmiş.
MÖ 197 ve 167 arasında III. Antiochus (Suriye Kralı) yönetimine girmiş. MÖ 167 yılında Roma’dan özgürlüğünü almış. Bu dönem de oldukça önemli çünkü Likya Birliği bu dönemde oluşmuş ve birlik adına bir para basılmış. Bu para tarihteki ilk madeni para olma özelliğini taşıyor. Likya Birliği başkent Ksanthos’un da içinde bulunduğu 23 şehri kapsayan bir birlik. Bu birliğin en büyük 6 kenti; Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos.
Bu Strabon ( (MÖ 64 – MS 24), Roma İmparatorluk döneminde yaşamış Yunan tarihçi ) tarafından günümüze aktarılmış bir bilgi. Likya ayrıca dünyanın bilinen tek ve en eski karayolları haritasına sahip uygarlığı. Bu harita yerleşim yerlerinin birbirlerine bağlandığı güzergâhların uzaklık ölçüleriyle birlikte yazılarak oluşturulan Likya Yol Kılavuz anıtı.
Likya coğrafyasının ve oradaki halkın Hristiyanlık’la karşılaşması 53 ve 57 yıllarında olmuş.
Bölgedeki kiliselerin çoğunun inşa edildiği dönem 4-7. YY arasındaki Bizans dönemi. Yine önemli bir gelişme olan, Demre’nin dağlık bölgelerinde manastır yerleşimlerinin oluşması da bu döneme denk geliyor. Likya bölgesinin en önemli yerel üretim ürünleri şarap, zeytinyağı, sedir ağacı, mor boya, ve süngermiş.
Likya bölgesi, kendine özgü mezar mimarisi ve yöresel gelenekleri ile Anadolu coğrafyasının en ilginç bölgesi. Bölgenin şehirleri bilhassa kıyıları ve Arykandos ile buranın kalbi kabul edilen başkent Ksanthos vadilerine kurulmuş. Likyalıların kendi alfabe ve dilleri ile tanındığını da unutmamak gerek. Onlara ait yazıtların bazıları günümüz dillerine de çevrilmiş. Çevirisi yapılan bu yazıtların birçoğu mezar yazıtlarına ait.
Likya bölgesinde kentleri ve kent hayatını en çok yaşanan doğal felaketler ve salgın hastalıklar etkilemiş. Bunlar arasında en büyük tahribatı 542 ile 1346-1347 yıllarında yaşanan veba salgını ve 141, 240, 385, 529 yıllarında, 100 – 140 yıllık periyotlarda yaşanan depremler yapmış.
655 yılında İmparator II. Konstans kendi donanması ile Araplara karşı bir savaş vermiş, bu savaş Phoniks sahillerinde gerçekleşmiş. Genç bir askerin fedakârlığı sayesinde uğradıkları bozgundan kurtulmuşlar. Bu savaştan sonra Arap donanmaları Akdeniz sahillerinde rahatlıkla dolaşmaya başlamışlar. Bir dönem Abbasiler’in eline geçen Likya 10 YY’da tüm Akdeniz bölgesi ile birlikte Bizans hakimiyetindeymiş. Likya’nın Türkmenlere açılması 1155 yılından sonraki döneme denk geliyor, II Kılıç Arslan’ın ( Selçuklu ) Bizans ordularını yenmesi sayesinde. Tüm Likya bölgesinin Türklerin eline geçmesi ise 1204 yılında oluyor.
Evet, bu kadar tarihi bilgiden sonra artık Likya Yolu ve Likya yürüyüşü konusuna geçebiliriz.
Eğer Likya Yolu’nu tüm rotaları ile birlikte tek bir seferde yürümek istiyorsanız yaklaşık ortalama 30-45 gün arasında bir süreye ihtiyacınız var. Bu süre elbette yürüyüş hızınız ve yürürken geçirdiğiniz dinlenme sürelerine göre de değişebilir. Şimdi, öncelikle size Fethiye’deki ilk noktadan
Antalya’da varacağınız son noktaya kadar tüm durakları yazıyorum; Ovacık, Faralya, Kabak, Alınca, Bel, Gavurdağı, Xanthos, Kınık, Akbel, Patara, Kalkan, Sarıbelen, Gökçeören, Çukurbağ, Kaş, Liman Ağızı, Boğazıcık, Üçağız, Çayağız, Myra, Finike, Karaöz, Adrasan, Çıralı, Tekirova, Roman Bridge, Göynük Yayla, Göynük, Hisarçandır, Çitdibi ve nihayetinde de Geyikbayırı.
Likya rotalarından bahsetmeden önce buraya nasıl ulaşacağımıza bir bakalım. Eğer rotaya başlangıç noktası olan Fethiye’den başlayacaksanız, uçakla ulaşabileceğiniz en yakın nokta Dalaman Havalimanı. Burası Fethiye’ye yaklaşık 2 saat mesafede bulunuyor. Ben sondan başlayacağim diyenlerdenseniz de, Antalya Havalimanı’nı seçebilirsiniz.
Eğer turistik ve kısa sürecek bir bir rota tercih ediyorsanız Karaöz’den ( Kumluca Antalya ) başlayıp Adrasan ve Çıralı’ya uğrayarak hızlandırılmış bir Lika yürüyüşü yapabilirsiniz. Bu parkur yaklaşık 47 km uzunluğunda. Parkur üzerinde hem çadır kurabileceğiniz noktalar mevcut hem de otel ve pansiyonlar.
45 km’lik uzunluğu kolay gibi görünse de en zor parkurlardan biri Göynük Yaylası ( Kemer- Antalya) – Çitdibi (Konyaaltı – Antalya) arasındaki parkur. Oldukça dik tırmanış noktaları içerdiği için acemi bir yürüyüşçü iseniz sizi zorlayabilir. Göynük Milli Parkı muhteşem bir yer ama çadır kurulmasına izin verilmiyor. Dolayısıyla bu parkurda konaklamak için otel ya da pansiyonları tercih etmelisiniz.
Şöyle bir Alaca da havası alalım, hem de zor bir parkur olsun diyorsanız 41 km uzunluğundaki Myra ( Kale-Antalya ) – Finike ( Antalya ) parkurunu seçebilirsiniz. Eğer ilk doğa yürüyüşünüz ise bu parkur kesinlikle size göre değil, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak deneyimli bir trekking sever iseniz, burası uygun olacaktır. Rotaya başladığınızda ilk 5 km oldukça kolay ve düz bir yol sizi karşılayacak. Ondan sonrası 0 metreden başlayarak sizi 1800 metreye çıkaracak zorlu bir parkur olacak, benden söylemesi.
Konaklama imkânı olsun, dağları denizleri bir arada görelim ve turistik olsun ama çok da kısa olmasın derseniz, yaklaşık bir haftanızı ayırarak Kaş – Adrasan – Çıralı rotasını takip edebilirsiniz. Bu rotada su kaynaklarında sorun yaşayabilirsiniz, o yüzden ağırlığıyla sizi yormayacak miktarda su taşımanızı öneririm.
Daha detaylı bir rota çizmek istiyorsanız, gelin başlangıç noktasından itibaren bir göz atalım.
Ovacık – Kirme
Likya Yolunun resmi başlangıç noktası olarak kabul edilen yer Fethiye’nin Ovacık ilçesidir.Ancak tarihe baktığımızda bahsi geçen Likya ülkesinin batı sınırı Fethiye’nin güneyinde bulunan Kayaköy’dür.
Kayaköy’ün eski ismi Karmylassos olup burada bazı arkeolojik yerleşimler mevcuttur. Ayrıca burası Likya ülkesinin en büyük yerleşimlerinden biri olma özelliğini taşır. Kayaköy (Karmylassos) ile Ölüdeniz arasındaki patikayı geçerek Ölüdeniz’e inebilirsiniz. Bu yol yer yer taş örülü, deniz-orman manzaralı bir yoldur. Kasabanın merkezinde mola verdikten, belki biraz deniz keyfi yaptıktan sonra daha güneye inen Belcekız plajının bitiminden bir patikaya geçerek Likya Yolu’na bağlanabilirsiniz. Burada Likya Yolu Başlangıcı yazılı sembolik bir kapı da bulunuyor, hatıra için bir fotoğraf çekmek isteyebilirsiniz. Yolun başlangıç kısmı inşaat çalışmalarıyla genişletildiği için doğallığını yitirmiş durumda olsa da devamında taştan yapılmış bir merdiven ile patika yolu sizi karşılayacak. Sol yanınızda Babadağ, sağ yanınızda ise deniz manzarasıyla oldukça keyifli bir yol sizi bekliyor. Patika hafif bir eğimle yükseliyor. Bu bölgede çevrenizde bol bol keçiboynuzu ve çam ağacı görebilirsiniz.
Kozağaç Köyü mola verilecek uygun bir nokta, burada buz gibi ayran içerek serinleyebilir ve köylülerin yaptığı mis gibi gözlemelerin tadına bakabilirsiniz. Köyde verdiğiniz molanın ardından çeşmenin önünden ayrılan bir patika göreceksiniz. Eğer sıcak bir yaz gününde yürüyorsanız ve dağ rüzgalarını içinize çekerek paraşütçülerle biraz sohbet etmek isterseniz o patikadan yürüyerek önce paraşüt indirme noktasına sonra da 1970 m’deki Babadağ’ın zirvesine ulaşabilirsiniz.
Köyden çıktıktan sonra yürüyüşünüze toprak yoldan devam ederek Kirme Köyü’ne varabilirsiniz.
Bu rotada başlangıç noktasından itibaren Kozapaç Köyü’ne kadar su kaynağı bulmanız çok zor, bu yüzden su konusunda hazırlıklı olmanızda fayda var. Kirme Köyü’nde de yeme-içme ve dinlenme ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Konaklama konusunda resmi işletmeler olmasa da bölge halkı yürüyüşçüler için bu imkânı sunuyor.
Faralya – Kabak- Alınca
Kirme Köyü’nden çıktıktan sonra aşağıya doğru inerken su kaynaklarının yanından geçerek Faralya’ya ulaşabilirsiniz. Faralya konumu itibariyle çok özel bir noktada, o yüzden eğer Likya rotanız Fethiye’yi de kapsıyorsa burayı mutlaka görmenizi öneririm. Faralya Kelebekler vadisinin hemen üzerinde yer alıyor ve flora açısından çok zengin bir kaynak. Çok fazla endemik bitki türüne ev sahipliği yapar. Ölüdeniz’den gelen dolmuşlar Faralya’dan da geçer ve Uzunyurt ile Kabak’a giderler. Faralya’da yeme-içme ihtiyaçlarınızı ve stoklarınızı karşılayacak marketler mevcut. Ayrıca konakla için birçok seçenek var. Taş oteller, bungalowlar ve kamp alanları gibi. Faralya’ya varmadan önce ana yolun sağından saparsanız Kelebekler Vadisi’nin o muhteşem manzarasını izleme şansınız olacak. Kelebekler Vadisi adını içerisinde yaşayan 80 tür kelebekten alıyor. Buraya karadan araç yoluyla ulaşmak mümkün olmadığından ve doğal sit alanı ilan edildiğinden, ülkemizde güzelliğini korumayı başaran ender noktalardan biri. Eğer amatör bir yürüyüşçü değilseniz ve çok ağır bir yükünüz yoksa, bu sapaktan aşağıya inerek vadinin tabanında bulunan kamp alanına ulaşabilirsiniz. Yalnız bu öyle sıradan bir yürüyüş olmayacağını, sarp kayalıklar ve onların üzerine kurulmuş iplere sıkıca tutunarak inmeniz gerekeceğini de bilmenizi isterim. Vadide ücretsiz çadır kurabileceğiniz bir alan yok, mutlaka işletmenin sunduğu alanda kurmanız gerekiyor.
Faralya’ya vardığınızda lezzetli bir köy kahvaltısı yapabilirsiniz. Burada köy halkı kendi evlerinde kahvaltı imkânı sunuyor. Karnınızı güzelce doyurup biraz köy havası aldıktan sonra asfalt yoldan sola doğru yükselen yolu takip ederek, Likya Yolu’na tekrar girebilirsiniz. Bir yanınızda deniz, bir yanınızda mis kokulu çam ağaçları ile yola devam edip Kabak’a ulaşacaksınız. Kabak Koyu’da bu bölgede denize girilecek en güzel yerlerden biri. Köy halkı yeme-içme ihtiyaçlarınız için çeşitli alternatifler sunuyor. Vadida kamp alanları ve bungalow kiralama imkânınız da var.
Kabak Vadisi de tıpkı Kelebekler Vadisi gibi çok fazla endemik bitki türüne sahip doğal koruma alanlarından biri. Burası hem birinci derecede doğal sit alanı hem de üçüncü derecede tarihi sit alanı. Kabak Vadisi’nden aşağıya doğru inen patikayı takip ederek burayı tamamen gezebilirsiniz. Vadiye indiğinizde doğuya doğru devam ederseniz çam ormanları içerisinden geçerek serinleten şelalelere de ulaşabilirsiniz. Şelalere giden alttaki patika biraz daha yukarıda Likya Yolu ile birleşir.
Kabak Koyu ve Kabak Vadisi’nden sonraki noktanız Alınca Köyü. Alınca Köyü’ne giden yol zorlu ve dik bir yol. Sağ yanınız uçurum, sol yanınız dağ. Yürürken dağdan düşebilecek kaya ve taş parçalarına karşı da dikkatli olmanızda fayda var. Köye vardığınızda konaklama imkânı bulabilir ve yeme-içme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Yere sırt üstü uzanıp o bulutların güzelliğini izlemeyi de ihmal etmeyin.
Gey – Bel; Boğaziçi – Sidyma
Likya Yolu patikası Alınca Köyü’nde asfalt yoldan ayrılır. Üçkeçi mevkiinden aşağıya, Cennet Koyu’na inen patika Likya Yolu’ndan ayrılır. Bu mevkide arı kovanları olduğu için dikkatli olmakta yarar var. Patika güneye doğru devam ve düz ovaya iner. Burada göreceğiniz ilk sarnıçtan sağa doğru ayrılan patika yolu takip ederek Korsan Koyu’na inebilirsiniz. Korsan Koyu’nda bir yüzme molası verebilir ve sonrasında daha güneydeki burun boyunca Kalabantia arkeolojik yerleşim alanını görebilirsiniz.
Eğer haritada işaretlenmiş Likya Yolu’ndan ayrılmadan devam etmek isterseniz, Gey ve Yediburunlar yerleşimleri üzerinden Bel’e doğru devam edebilirsiniz. Yediburunlar el değmemiş koylar diyarı olarak anlatılır. Buralarda bulunan marketlerden yemeiçme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Likya Yolu Gey köyünde asfalt yoldan güneybatı yönüne ayrılır ve tarlalar arasından güneye doğru ilerler. Birkaç km daha yürüdükten sonra bir boğaz geçecek ve sağ tarafınıza denizi alarak, sol yanınızda ince patika boyunca ilerleyen Likya Yolu’nun bu bölümü oldukça keyiflidir. Vadinin merkezindeki dere yatağına kadar aşağıya inen patika, dere yatağından sonra tekrar yükselmeye başlar. Bu vadinin tamamında bölgeye özgü keçiboynuzu ağaçları, asırlık zeytin ağaçları ve pıynar meşeleri bulunur. Bu keyifli rotanın sonunda da Bel Köyü’ne varacaksınız.
Sidyma
Fethiye Merkez’ e 55 km mesafede olan ve bu rota üzerindeki Sidyma antik kenti de görülmeye değer noktalardan biri. Kentin eski tarihi pek bilinmiyor ancak Roma Devri’nde ciddi anlamda gelişme gösterdiği söyleniyor. Üstelik bu gelişme Bizans döneminde de devam etmiş. Roma Devri’nde yaşanan bu gelişmenin sebebi aslında İmparator Marcus. Marcus (450 – 457), henüz imparator olmadan önce Perslere karşı yapılan bir savaş esnasında Lykia‘da hastalanmış ve yola devam edemeyeceği için Sidyma’da bırakılmış. Burada Sidymalı iki kardeşin evine yerleşmiş. Bu iki kardeş hastalığı boyunca Marcus’a çok iyi bakmışlar. Kardeşlerden biri Marcus iyileştikten sonra ona bir soru sormuş; “Eğer imparator olsaydın bize nasıl bir iyilik yapardın?” Marcus da imparator olacağına pek ihtimal vermediği için ‘’Bunun olması imkansız ama eğer imparator olsaydım sizi şehrinizin en önde gelen kişileri yapardım.” diye cevap vermiş. Artık şans mı yoksa başka bir şey mi bilinmez, II. Theodosius’un ölümünden sonra tahta Marcus geçmiş ve sözünü unutmamış. Kendisine bakan iki kardeşi yüksek makamlarla şereflendirmiş.
Belcekız – Gavurağılı – Kumluova
Likya Yolu Bel Köyü’nden güneydoğuya doğru ayrılan toprak yoldan birkaç km ötede, saa doğru ayrılır. Burada kırmızı toprak üzerine yayılmış asırlık zeytin ağaçlarını karstik kireç taşlarını ve bölgeye özgü bitki örtüsünü göreceksiniz. Yol, Belcekız mevkiden sonra mis kokularıyla yüksek çam ağaçları arasından geçerek bir boğaza doğru yükselir. Boğazı geçtikten sonra ise dik eğimli bir yamaçtan zigzaglar çizerek inişe geçer.Eğer güneydoğu yönünde yamaçtan aşağıya inmeye devam ederseniz bir süre sonra Gavurağılı Köyü’ne ulaşırsınız. Köyde konaklama imkanı bulabilir ayrıca yemeiçme ihtiyaçlarınızı da karşılayabilirsiniz. Likya Yolu köyün doğu tarafında tepenin üzerinde devam eder. Bu tepenin altında Pydnai Kalesi bulunuyor. Bu kale Bizans Dönemi’nden kalma bir yapıt. Kumluova yönünde çam ağaçları, okaliptus ve fundalıklar arasından ilerleyen patika, bilhassa ilkbahar ve kış mevsimlerinde büyük bir su birikintisi ortasında kaldığı için bu su birikintisinin etrafından dolanıp doğu yönünde ilerlemek daha iyi oluyor.
Kumluova-Letoon-Kınık-Ksanthos-Çavdır
Bir sonraki güzergâh Kumluova. Likya Yolu buraya gelmeden, kumluk arazide fundalık ve okaliptus ağaçlarının içerisinde devam eder. Burada göreceğiniz çeşmenin suyundan içilmemesi tavsiye ediliyor. Bir süre daha yürüdükten sonra köprüyü geçen bir patika göreceksiniz. Bu patika günümüzde seraların olduğu Kumluova – Gerenovası ilçelerine doğru gidiyor. Yol üzerinde görebileceğiniz tarihi güzelliklerden biri Letoon harabeleri.
Letoon antik çağ Likya’sı için önemli bir bölge. Letoon Likya’nın dini merkezi konumundaymış. Buradaki Artemis, Apollon ve tapınakları tarihi açıdan önemli tapınaklar.
Letoon harabelerini gezdikten sonra doğuya doğru gittiğinizde, Eşen ırmağının kenarına kadar devam edeceksiniz. Eşen Irmağı’nın paralelinde kuzeye devam ettiğinizde Karaköy ve Kınık ilçelerini göreceksiniz.
Burası, Likya yürüyüşüne başladığınız noktadan itibaren ATM ve banka bulabileceğiniz ilk yer. Uğramışken Ksanthos harabelerini de görmenizi öneririm. Likya tarihinden bahsetmiştim, hatırlarsınız; Ksanthos Likya’nın başkentiydi ve Likya’nın en büyük idari merkeziydi. Ksanthos harabelerini gezdikten sonra patika asfalt yola paralel olarak orman içerisinde devam eder. Bu bölgede Likya yol işaretleri silindiği için asfalt yola paralel yürümeye devam etmelisiniz. Şehirlerarası yol kavşağını gördüğünüzde buradan tam karşıya devam ederek Çavdır Köyü’ne ulaşabilirsiniz.
Çayköy-Üzümlü-İslamlar
Çavdır Köyü’nün güneyinde bulunan üç yol sapağından sağa doğru yöneldiğinizde, önce bir mezarlık göreceksiniz, daha sonra yine toprak yoldan devam ederek zeytinliklerde tepenin üzerine doğru çıkıyorsunuz. Aşağıdaki vadide eski bir Roma köprüsü dikkatinizi çekecek. Çayköy’ün üzerindeki Likya patikası köy yoluna doğru devam eder. Bir süre yürüdükten sonra, tekrar patika başladığında, su kanallarına paralel olarak devam eder. Su kanallarının yakınında ikinci bir Roma köprüsü geçersiniz ve çam ağaçlarıyla bezeli toprak yolda devam edersiniz. Burası dikenlerin yoğunlukta olduğu bir bölge, bu sebeple mutlaka pantolon ve üzerine tozluk kullanmanızı öneririm. İslamlar Köyü’nün inişinden birkaç km sonra Akbel Köyü’ne ulaşırsınız. İslamlar Köyü’nde konaklama imkânı bulabilirsiniz, burada bir işletme var.
Bu güzergâhta Likya Yolu üzerinde sadece Üzümlü Köyü’nde market bulunur. Üzümlü’den 2 km ve 4 km sonra patika üzerinde bulunan iki farklı çeşmeden içme suyu ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Üzümlü Köyü’nden sonraki dere yatağını gördüğünüzde yukarı doğru çıkarak Likya Yolu’ndan saparsanız, Yeşilce Köyü’ne kadar dere yatağındaki dört farklı bulunan harabeleri de görebilirsiniz.
Akbel–Delikkemer–Patara
Podamya (İslamlar) Köyü’nden güney yönünde 1 km kadar ilerlediğinizde asfalt yol üzerinde ilerleyen yolu takip ederek Akbel’e ulaşabilirsiniz. Akbel’de mezarlıktan sağa, camiye doğru giderken karşınızda çıkacak düz ilerleyen patikayı takip ederek , Antalya asfaltından karşıya geçtiğinizde, Delikkemer tabelasını göreceksiniz. Akbel’den bu tabelaya kadar asfalt olarak ilerleyen yol, bu noktadan itibaren çalılık içerisinde ilerliyor. Bu yolda 6 km boyunca Kınık-Patara ovasını seyrederek yürüyebilirsiniz. Delikkemer Kaş’a bağlı Yeşilköy beldesi yakınlarında bulunan ve koruma altında olan bir bölge. Bu sebeple burada tesisleşmeye izin verilmemiş. Burası ayrıca Muğar Kürü, Muar Kürü ya da Fırnaz Koyu olarak da biliniyor. Fırnaz Koyu antik dönemlerden bugüne kadar konaklama ve korunma noktası olarak gelmiş. Antik dönemde ismi Phoinikos olarak geçiyor. Bu koyun çevresi denize doğru eğimli bir arazi yapısına sahip ve antik dönemlerde teraslar oluşturularak tarım alanı olarak kullanılmış. Buradaki ufak düzlüklere de çiftlik evleri inşa edilmiş. Delikkemer’e vardığınızda yolun ikiye ayrıldığını göreceksiniz. Bir yol Patara’ya doğru gider, diğeri ise Kalkan’a. Sol taraftaki toprak yolda yer yer Likya yol işaretleri silinmiştir. 2-3 km düz devam eden bu yol daha sonra yokuş aşağı zikzaklar çizerek ilerler ve nihayetinde Pınarkürü’ne varılır. Bu bölgede su kaynağından dolayı kesintisiz bir yerleşim süreci gözlenmiş. Burada konutlara ait kalıntılarla beraber Roma dönemine ait Likya tipi bir lahit ile apsisi görülebilen bir kilise kalıntısına da bulunuyor. Burada yaz kış suyu akan bir çeşme göreceksiniz. Kalkan açıklarında bulunan adaların keyifli manzarasının eşlik ettiği, inişli çıkışlı bu yol, çam ve ara ara zeytin ağaçları altında ilerliyor. Patara kumsalını rahatlıkla gören bir tepeden birkaç km aşağıya indiğinizde de Patara tabelası görüyorsunuz. Sol taraf Patara ve Gelemiş Köyü’ne, sağ taraf ise tekrar Delikkemer’e ulaşıyor.
Patara muhteşem bir yer, Avrupa’nın 3. en uzun kumsalı ve Türkiye’nin en uzun kumsalı olma özelliğini taşıyor. Bu kumsal endemik yengeçleri, sucul canlıları ile mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Adeta orman, çöl ve deniz sıralaması var. Fotoğraflamak için de mükemmel bir nokta. Patara’dan bir başka yazıda daha detaylı olarak bahsediyorum. Linkini şuraya bırakayım.
Kalkan-Bezirgan-Sarıbelen
Likya Yolu’nun bu bölümü Akbel’den Bezirgan’a doğru 3-4 km boyunca asfalttan devam ediyor. Bu yolda size Kalkan manzarası eşlik ediyor. Karşınıza çıkacak eski su sarnıcından sola saptığınızda patikadan yukarıya doğru zikzaklar çizerek tırmanmaya başlayacaksınız. Bu oldukça zor ve yorucu bir tırmanış. Bir sonraki durağınız Bezirgan olacak. Burada da su ihtiyacınızı karşılayacak bir çeşme bulabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda Bezirgan’da bulunan kalıntıların Likçe Kaynaklarda Tuminehi yerleşim yerine, Yunan ve Roma kaynaklarında ise Tymnessos yerleşim yerine ait olduğu görülmüş. Ayrıca Kalkan’ın Tuminehi kentinin limanı olduğu söylenmiş.
Sonraki duraklarınız sırasıyla; Sarıbelen, Alacaambar ve Gökçeören olacak. Sarıbelen Köyü’nde bir market ve çeşme de bulunur.
Alacaambar tepesinden toprak yola bağlanan patika, yavaş yavaş yükselerek birkaç düzlük geçtikten sonra Gökçeören’e kadar küçük tepe ve düzlükler aşılarak devam eder.
Gökçeören–Gökdere
Gökçeören konaklama ve yemek-içme ihtiyaçlarının yerel halk tarafından sağlandığı bir köy. Eski adı Seyret Köyü. Köyün merkezinden Sarıbelen-Kalkan istikametine giden yolun çıkışında sağında ve solundaki tepelerde Klasik dönem, Helenistik dönem ve Roma Dönemi’nde kullanılmış bir yerleşim yeri de bulunuyor. Buradaki kaya mezarları yerleşimin nekropolünün burası olduğununun kanıtlarından biri. Buradaki yapıların mimarisine ve duvar işçiliklerine bakıldığında yaşam olan dönemde zengin bir yerleşim olduğu söylenebilir.
Buradan itibaren yol bir süre daha asfaltta ilerliyor, daha sonra da toprak yol olarak devam ediyor. Hafif bir meyille uzunca bir süre inişten sonra, Karadere’yi göreceksiniz. Bu dere yaz kış akıyor ve dereyi gördüğünüzde karşısındaki tepeye doru tırmanış başlıyor. Tırmanış yaklaşık birkaç saat sürüyor. Karşınıza çıkacak büyük çınarın çevresinde kamp yapabilir ve su ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Buradan ayrıldığınızda yol bazı bölümlerde toprak bazı bölümlerde patika olarak devam ediyor. Hacıoğlu Köyü’nden kuzeydoğu yönünde doru 7-8 km ilerlediğinizde de Kandyba antik kentine ulaşıyorsunuz. Kandyba antik kenti Gendiye Köyü günümüzdeki adıyla Çataloluk Köyü sınırlarında bulunuyor. Kandyba’nın batı, kuzey ve doğu yönleri oldukça dik ve sarp kayalıklarla çevriliyken güney taraf surlarla korunur hale getirilmiş. Kent kapısına güneyde merdivenlerle ulaşılıyor, bu kent kapıları iki kule ile korunuyor. Kandyba amtik kentinin en dikkat çeken özelliklerinden biri de Likya tipi mezar anıtı şeklinde yapılmış tahıl ambarları. Burada bu tarife uygun yaklaşık 20 adet tahıl ambarı tespit edilmiş.
Çukurbağ–Pınarbaşı
Likya Yolu Phellos’a kadar zaman zaman dikenli bir patika şeklinde ilerler. Tepeye doğru hafifçe tırmandığınızda Phellos şehrinin ilk kalıntılarını görürsünüz ve patika sizi şehrin girişine götürür. Phellos, Likya dilindeki adıyla Vehinda kenti Antiphellos’un (Kaş) kuzeydoğusunda bulunur ve deniz seviyesinden 950 m yüksekliktedir. Mevki olarak Çukurbağ Köyü’ndeki Felen mevkindedir. Buradaki yerleşim tarihi M.Ö. 6-7 YY’a kadar uzanıyor. Burası büyük bir kentten ziyade, bölgenin tamamını kontrol eden askeri bir yerleşim yeri. Şehrin zenginliği ise sedir ormanlarından elde edilen gelir ile sağlanıyormuş. Burada M.Ö 4. YY’a ait lahitler bulunuyor.
Pınarbaşı Köyü’nün Meşelik Tepesi’nin yaklaşık 250 m güneyinde ve bir kısmı da yaklaşık 500 m güneydoğusunda Pınarbaşı yerleşim yeri bulunuyor. Buradan Meşelik Tepe’ye doğru gittiinizde bir kuyu sarnıç ve yıkılmış bir yapının kalıntılarını görebilirsiniz. Yoğun bitki örtüsü kapladıı için bu yapı kalıntısının tam olarak neye ait olduğu bilinmiyor.
Çukurbağ Köyü’nün içinden geçen Likya Yolu, Kaş’ı tepeden gören bir noktaya ulaşıyor.
Kaş–Limanağzı
Likya Yolu Çukurbağ’dan güneye doru ilerliyor ve bizi Kaş’a getiriyor. Kaş güneydeki en canlı tatil bölgelerinden biri. Burada rahatlıkla konaklama alternatifleri bulabilir, banka işlerinizi çözebilir, yeme-içme ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz. Büyükçakıl, Küçükçakıl, İnceboğaz plajlarında keyifle denize girebilirsiniz. Sebeda arkeolojik yerleşimi Limanağzı mevkiine gelmeden önce görülebilecek yerlerden biri.
Antiphellos Kaş’ın antik dönemdeki ismi. Likya dilindeki kitabelere ve sikkelere baktığımızda da Habesos olarak geçtiğini görüyoruz. Burada M.Ö 6 YY’dan beri yaşam var. Antiphellos antik kentinin bir kısmı bugünkü şehrin altında, bir kısmı da batı-doğu doğrultusunda uzanan yarımada üzerine bulunuyor. Helenistik döneme ait dildörtgen taş işçiliği örneklerini görmek de mümkün. Antik kentin denize karşı yapılmış tiyatrosunu da mutlaka görmelisiniz. Günümüze kadar oldukça sağlam gelmiş bir yapıt. Tiyatroda bir de M.Ö 4 YY’a tarihlenen mezar odası bulunuyor. Üzerindeki kabartmada el ele tutuşarak dans eden 24 küçük kadına ait figürler bulunuyor. Kaş bölgesindeki en önemli anıt, yine MÖ 4 YY’a tarihlenen, tek bloktan oluşan bir lahit. Tıpkı tiyatro gibi o da günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiş.
Limanağzı–Boğazcık
Likya Yolu Limanağzı’dan başlayıp yarımadanın boğaz kısmından geçerek, hafifçe bir tırmanış ve sonra inişin ardından deniz kıyısından ilerliyor ve Çoban Koyu’na ulaşıyor. Koyun tam doğusundan tepeden tekrar aşağıya inerek Fakdere mevkiine ulaşacaksınız. Buraya gelmişken Bodrum Müzesi’ne uğramayı da unutmayın. Müzede dünyanın en eski batığı çıkarılırken kullanılan yerleşim alanları kalıntıları sergileniyor. Ayrıca koyun doğu ucunda da eski bir sarnıç ve harabeler var. Patikayı takip ederek Üzümlü mevkine varıyorsunuz. Sonrasında Boğazcık köyüne varıp Likya Yolu’ndan ayrılarak haritalarda rahatlıkla görebileceğiniz Belenli (Isında) arkeolojik yerleşimini görebilirsiniz.
Boğazcık Üçağız
Rotanın bu kısmında görmeniz gereken en önemli noktalar; Apollonia (Kılıçlı), Aperlai, Kekova Adası (Dolikhiste) ve Üçağız Köyü (Theimiussa)
Apollonia (Kılıçlı) kentinin ismini Likya’nın baş Tanrısı Apollon’dan aldığı söyleniyor. Kentte Likya, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar yer alıyor. Bir kale, bir tiyatrove küçük bir hamam bulunuyor. Ayrıca o dönemlere ait çeşitli lahit ve mezarlar da bulunuyor.
Aperlai ise Kekova bölgesinde yer alan küçük boyutlu bir liman kenti. Buradaki yazıtlara bakıldığında M.Ö. 4. YY’da kurulduğu söyleniyor. Önce 141 yılındaki depremde tahrip olmuş ve deniz kıyısındaki yapıları kısmen ya da tamamen su altında kalmış. Kent, Roma Dönemi’nde tekrar yapılanmaya çalışılsa da iki büyük deprem gördükten sonra önemini kaybetmiş. Sonunda; 7. yy’daki Arap akınlarıyla beraber tamamen terk edilmiştir. Burada günümüze kadar gelen kule ve kapı kalıntıları, lahitler ve mezarlar bulunuyor.
Kekova Adası (Dolikhiste)
Burası denizcilerin sığınakları ve gemilerini inşa ettikleri ve onardıkları bir üs olarak kullanılmış. Çok sayıda yapısal kalıntıya ve geç döneme ait bir de kiliseye sahip. Aynı zamanda Tersane Koyu olarak adlandırılan ve liman olarak kullanılan doğal bir koy bulunuyor.
Theimussa (Üçağız Köyü)
Kekova bölgesinde karayolu ile ulaşılabilen tek kent olma özelliğini taşıyor. Burası M.Ö. 7-6. YY’dan başlayıp Geç Bizans Dönemi’ne kadar deniz ticareti için çok önemli bir yerleşim yeri olmuş. Kyaneai ve Tyberissos kentlerinin limanı konumundaymış ve günümüzde antik kent kalıntıları üzerinde Üçağız köyü yer alıyor. Theimussa antik kentinin doğusunda büyük bir nekropol alanı, batısında ise hamam, kilise ve konut alanları yer alıyor. Burada yer alan ve 5.-6. YY’a tarihlenen iki büyük kilise, Bizans Dönemi’nin en önemli yapılarından.