İçindekiler
Dünya’nın yeni 25 harikası listesinde, 5. sırada bir cennet! Burası güzel atlar diyarı, burası Kapadokya. Bu dünya harikası aynı zamanda 1985 yılından beri UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer alıyor.
Kapadokya’nın tarihi
Kapadokya adeta bir masal diyarı. Tarihine baktığımızda da medeniyetlerin birleşim noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kapadokya’nın temelleri bundan tam 60 milyon yıl önce atılmış, hem de o zamanlar aktif birer volkan olan Güllü Dağ, Erciyes ve Hasan Dağı’nın püskürttükleri lavlarla. Sonra devreye rüzgarlar ve yağmurlar girmiş. Lavlar rüzgar ve yağmurlarla el ele vererek Kapadokya’yı bugünkü haline getirmişler. Doğa tarafından adeta nakış nakış işlenmiş peribacalarıyla.
Kapadokya’ya yerleşen ilk insanlar paleolitik dönemde yaşamışlar ama bu dönemden sonra volkanlar tekrar aktifleştiği için buraya uzun süre insan eli değmemiş. Neolitik dönemde tekrar yerleşim başlamış. İngiliz arkeolog Ian Todd bu bölgede yaptığı araştırmalarda Avla Tepesi’nde sileks ve obsidiyenden yapılma taş aletler bulmuş. Bu aletlerin de neolitik döneme ait olduğu biliniyor. Kapadokya tarihine baktığımızda burada bilinen en eski medeniyetin Asurlular olduğunu görüyoruz. Asurlular burada ilk ticari örgütlerini kurmuşlar. Yine Anadolu coğrafyasında yazının ilk görüldüğü dönem de onların dönemine denk geliyor. Bölgede bulunan eski çivi yazılı metinlerden oluşan Kapadokya tabletlerinde evlilik ve ticaretle ilgili yasaların olduğu da görülmüş. Asurlular kendilerinden sonra kurulacak Hitit medeniyetinin temellerini atmışlar. Asurlular ve Kapadokya’ya ait bir diğer önemli ayrıntı da, tanrı, inanç ve tapınma fikirlerini Anadolu’ya taşıyan halk olmaları. Aynı zamanda mevcut sanat anlayışını da Mezopotamya sanatıyla birleştirmişler.
Hititler demiştim değil mi? Onların Kapadokya’ya girişi de Kafkaslar üzerinden olmuş. Önce Avrupa’ya sonra da Kapadokya’ya girmişler ve kocaman bir imparatorluk haline gelmişler. Başkentleri Hattuşaş, en önemli iki şehirleri ise Alacahöyük ve Alişar olmuş. Hititler (M.Ö. 1750 – 700) öyle uzun hüküm sürmüşler ki Kapadokya’da, her yerde izlerini bırakabilmişler. Anıtlarını ırmak kenarlarındaki kayalık alanlara, önemli geçitlere kazımışlar. Geçtikleri her yola hikâyelerini işlemişler. Kapadokya’nın gizli geçitlerinin yapıldığı dönem de yine Hititler dönemine denk geliyor. Bu geçitlerin amacı elbette yer altı şehirlerini korumak ve savunmak. Hititler bu geçitler için dar koridorlar, havalandırmalar ve koridorları kapatan dev taşlar geliştirmişler.
Hitilerin Kapadokya’ya vedası da Frigler sayesinde olmuş. Frigler sahneye çıktığında Hitit kentleri birer birer yıkılmış. MÖ. 1200 yılında Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da Geç Hitit dönemi başladıktan sonra, Kapadokya bölgesinde hükümlerini sürdüren Geç Hititler Tabal Krallığı’na dönüşmüşler ve M.Ö 6. YY’daki Pers işgaline kadar yaşamışlar. Tabal Krallığı Nevşehir, Kayseri ve Niğde bölgelerini kapsamış. Bu döneme ait kalıntılar Gökçetoprak (Sivasa) köyünde, Acıgül ve Hacıbektaş Karaburna Köyü’nde bulunmuş.
Gelelim güzel atlar ülkesi ya da güzel atlar diyarı ismine. Bu isim Perslerden geliyor. Asurluların ‘Katpatuka’ dediği Kapadokya’ya bu günkü adını Persler vermiş ve Pers dilinde Kapadokya ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına geliyor. Zamanında en güzel atlar burada yetişir ve vadilerinde dörtnala koşarlarmış. Persler Zerdüştlük inancını benimsedikleri için burası onların inançları açısından çok kıymetli bir bölge. Ateşin kutsallığına inandıkları için buradaki yanardağlara tapınmışlar. Perslerin bu bölgedeki hükümdarlığı MÖ 332 yılına kadar devam etmiş yani Büyük İskender tarafından bozguna uğratılıncaya kadar. Makedonyalı III. Aleksandros ( Büyük İskender ) Persleri bozguna uğratmış ama Kapadokya halkının direncini kıramamış. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulmuş. Kapadokya Krallığı MS. 17 yılında Roma İmparatorluğu’na ait bir eyalete dönüşmüş. Bunun en önemli sebebi kuşkusuz Büyük İskender’in ölümü ve sonraki dönemde, huzur ve barış anlayışlarını kaybetmeleri olmuş.
Kapadokya MS 17 yılında Tiberius tarafından Roma’ya bağlanmış. Kapadokya’nın Roma’ya bağlanmasıyla bölgedeki karmaşa da sona ermiş bu sayede Romalılar Ege denizine ulaşabilmek için askeri ve ticaret açısından önem taşıyan bir yol açmışlar. Kapadokya ekonomisi Roma döneminde ciddi anlamda kalkınmış ve merkezi Kayseri olmuş. Kayseri 4 YY’da köylere göç etmeye başlayan ilk Hristiyanlar tarafından önemi bir üs haline getirilmiş. Aziz Basil’in ( Kayseri Piskoposu ) yaydığı öğreti ile Göreme ve çevresi manastır yaşamının başladığı ilk yer olmuş. Bunda bölgenin elverişli kayalıklarıyla sığınmaya elverişli olması da etkili olmuş tabi.
Kapadokya’da, Roma İmparatorluğu’nun bölünmeye başlamasıyla birlikte uzun süren bir Doğu Roma etkisi başlamış. Bölgeyi Bizanslılar ve Sasaniler arasında geçen savaşlardan sonra, kısa bir süreliğine de olsa Sasaniler ele geçirmiş ama Halife Osman 651 yılında Sasani devletini yıkınca, bu kez Arap – Eemevi akınları başlamış. Bölgede çok fazla mezhep çatışmaları hatta savaşları yaşanmış. İkonoklazm hareketi bu döneme denk geliyor. III. Leon ( Roma İmparatoru ) bu çatışmalardan sonra ikonları yasaklamış. Bu dönem neredeyse 100 yıl sürmüş ve yasakları benimsemeyen keşişler Hristiyanlık öğretileriyle yaşamak ve gizlenmek için Kapadokya’ya sığınmışlar. Bu sebeple de bu dönem Kapadokya manastır hayatının çok fazla geliştiği bir dönem olmuş.
1071 Malazgirt Savaşıyla Anadolu’da yeni bir önem başlamış. 1075’te kurulan Selçuklu Devleti 1082’de Kayseri’yi fethettikten sonra, Kapadokya’da Selçuklular dönemi başlamış. Çok uzun yıllardır Hristiyanlar için kıymetli bir yer haline dönüşen Kapadokya’ya bir anda Müslüman bir devletin hüküm sürmesi Hristiyanlar üzerinde mutsuzluk yaratmamış. Ihlara Vadisi’nde yer alan Aziz George Kilisesi’nin frenkslerinde II. Mesut’tan övgüyle söz edildiğini de görebiliriz.
Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte ( 13 YY sonrasında ) Anadolu Beylikleri ortaya çıkmış ve 1308’de Moğollar Anadolu’yu istila ettikten sonra Kayseri’yi yakıp yıkmışlar. Anadolu Selçuklularının Kapadokya tarihinden silinmesi de bu olaya dayanıyor.
Osmanlı Dönemi’ne gelecek olursak, Kapadokya’nın bu dönemde en sakin zamanlarını geçirdiğini söyleyebiliriz ve tabi en fazla kalkındığı zamanları. Hristiyanlar tıpkı Selçuklu döneminde olduğu gibi, hoşgörüyle karşılanmışlar ve ibadetlerini rahatlıkla yerine getirmişler. Hristiyan halk Cumhuriyet’in ilanı sonrasında 1024 -1926 arasında yaşanan nüfus mübadeleleriyle bölgeyi terk etmiş ve arkalarında günümüze kadar gelen ve tüm medeniyetlerden izler taşıyan muhteşem eserler bırakmışlar.
Peri Bacaları Nasıl Oluştu?
Yazının başında bölgedeki yanardağların rüzgar ve yağmurla işbirliği yaparak Kapadokya’yı var ettiğini anlatmıştım ama konuyu biraz daha açmak gerekirse; yanardağlardan püsküren lavlar platolara inmiş ve bölgedeki tüm suları ( iç denizler, göller, akarsular ) kurutmuş. Kuruyan su zeminlerinin üzerinde yaklaşık 100-150 mt kalınlığında bir tüf tabakası meydana gelmiş. Bu tüf tabakasının içinde kil, kum taşı, bazalt ve elbette volkan külü var. Tüf tabakasının içeriğinden dolayı bazı yerlerde oyulabilecek yoğunlukta bazı yerlerdeyse sert lav birikmeleri olmuş. Gel zaman git zaman bu tabaka vadilerin yamacından inen sellerin ve rüzgârın etkisiyle bazı değişimlere uğramış. Sel suları tüf tabakasının geçirimsizliği ve bitki örtüsünün azlığı ile kuvvetlenerek akarken, oldukça sert kayaların arasından yol açmaya çalışmış. Sert kayalar da bir yere kadar dayanabilmiş tabi, azgın suların gücüne dayanamayıp çatlayıp kopmuşlar. Alt kısımlardaysa derin dalgalı vadiler kalmış ve nihayetinde sihirli bir değneği varmışçasına çalışan doğa sel sularının aşındırmasından kendini koruyabilen sert kayalardan peri bacalarını meydana getirmiş. Bu şekilde oluşan peri bacaları dışında mantar şeklinde sivri ve sütünlu peri bacalarını görmek de mümkün Kapadokya’da. Peri bacalarının çapları 1 mt – 15 mt arasında değişiyor. Dünya’da farklı bölgelerde peri bacalarına benzeyen şekiller var ama bu kadar yoğun oldukları tek yer Kapadokya bölgesi.
Peri bacaları Efsanesi
Zamanın birinde, Göreme’de bulunan bir köyde yaşayan çok çalışkan bir köylü varmış. Peri bacalarının gölgesindeki üzüm bağları lezzetli üzümlerle dolar taşar, peri bacalarının içine oyduğu güvercinlikler yumurtasız kalmazmış. Ömrünün tamamını çalışarak geçirmiş. Artık sona yaklaştığı zamanlarda bir hasat vakti yine erkenden tarlasına koşmak istemiş ama eski gücü kalmamış tabi, bir peri bacasının dibine yığılıp kalmış. O haline rağmen yine ürününü düşünüyormuş; ‘Yel savurur da kuşlar dadanırsa nice olur emeğim’ diye söylenip duruyormuş. Bizim köylü üzüle dursun bir anda peri bacalarının içinden bir sürü perinin çıktığını görmüş, hem de ellerinde meşalelerle. Periler el birliğiyle hasadı yapmış, ekinleri, bağları toplayıp hangara taşımışlar. Şafak söktüğünde tüm iş bitmiş, periler de ortadan kaybolmuşlar. Yaşlı köylümüz önce bir rüya gördüğünü zannetmiş, olanlara inanamamış ama sonra her şeyin gerçek olduğunu fark etmiş. O geceden sonra periler ona hep yardım etmişler. İşin bir de diğer köylülerin gözünden olan kısmı var, düşünsenize yaşlı bir adam, tek başına onca yükün altından kalkıyor hem de hiç yardım almadan. Köy halkı buna hiç bir zaman akıl sır erdirememiş. Yaşlı adam öldüğü gün sırrı da onunla birlikte kaybolmuş ama derler ki, peri bacaları bu sırrı sessizce saklamış.
Efsaneleri çok severim, siz de öyle misiniz? Eğer cevabınız evetse bir tane daha geliyor.
Bundan yıllar yıllar önce, dünya üzerinde korkunç devler yaşarmış. O kadar büyük ve korkunçlarmış ki, başları dağlara değermiş. İnsanların hepsi devlerden korkar ve onları kızdırmamak için ellerinden geleni yaparlarmış. Hatta, bazı zamanlarda dağların zirvelerinde bulunan sunaklarda toplanır, devler kimseye zarar vermesin, kimseyi incitmesin diye dua ederlermiş. Onların bu çabalarına rağmen devler zaman zaman kızarmış. İşte o zamanlar çok fena zamanlarmış. Kızgın devler yaşadıkları dağların tepelerinden ateş dalgaları gönderirlermiş hem de korkunç gürültüler çıkarmış.
Bir gün, periler ülkesi padişahının yolu Kapadokya’ya düşmüş. Orada yaşayan insanların haline çok üzülmüş ve onlara yardım etmek istemiş. Hemen tüm perilerini Kapadokya’ya çağırmış. Perilerine, eğer biz dağların ateşini söndürebilirsek devler de insanlara ateş dalgaları gönderemez ve yer altına kaçarlar. İnsanlar da huzur bulurlar demiş. Bütün periler, dağlarda kaynayan ateşe kar ve buz taneleri atmaya başlamışlar. Bu mücadele günlerce sürmüş, sonunda dağın ateşini buza ve kara boğarak söndürmeyi başarmışlar. Devler o kadar korkmuşlar ki, yerin en derinine kaçıp oraya saklanmışlar. Bu zaferden sonra periler ve insanlar çok iyi dost olmuşlar. Hatta, insanlar kayaların içlerine oydukları mağaralarda yaşarken periler de kayaların üzerindeki küçük odacıklarda yaşamışlar.
Peri bacası ismi de, şekillerinin bacaya benzemesinden ve oralarda perilerin yaşadığına inanılmasından geliyor.
Kapadokya’nın tarihini öğrendiğimize göre artık bu güzel diyarı keşfetmeye başlayabiliriz.
Kapadokya’ya nasıl gidilir?
Kapadokya’ya uçak ile gelmek istiyorsanız, bölgeye en yakın havalimanı Nevşehir Havalimanı. Uçaktan indikten sonra yaklaşık 30 dk’lık bir araba yolculuğu ile Kapadokya’ya varabilirsiniz. Eğer aracınız varsa kendi aracınızla gelmek ya da havalimanından araç kiralamak daha mantıklı olabilir çünkü burası çok geniş bir bölge ve gezilecek çok yer var. Belli noktalara dolmuşlarla ulaşmak mümkün elbette ama imkanlar biraz kısıtlı. Özgür olmak ve kendi rotanızı çizmek isterseniz en mantıklı seçenek araç kiralamak ya da kendi aracınızla gitmek.
İstanbul – Kapadokya arası yaklaşık 760 km
İzmir – Kapadokya arası yaklaşık 850 km
Bursa – Kapadokya arası yaklaşık 650 km
Çanakkale – Kapadokya arası yaklaşık 925 km
Eskişehir – Kapadokya arası yaklaşık 497 km
Ankara Kapadokya arası yaklaşık 325 km
Kapadokya gezinizde balona binmek olmazsa olmazlarınızdansa eğer, yaz aylarında gelmeyi tercih edin. Balona binmesem de olur ama ben romantik bir kış tatili istiyorum derseniz, karlar altındaki Kapadokya’da görülmeye değer.
Şimdi, bakalım Kapadokya gezimizde mutlaka görmemiz gereken neler varmış?
Bölgelere ayıracak olursak, önce Göreme’den başlayalım.
Göreme Açık Hava Müzesi
İçeriye girdiğiniz anda yaşadığınız dünyayı unutup bambaşka bir dünyaya adım atacağınız bir yer burası. Yazının başında Hrsitiyanlık için manastır hayatının başladığı en önemli nokta olduğunu söylemiştim Kapadokya’nın. İşte bu müzede, kayaların içlerine oyulmuş bir sürü kilise, şapel ve farklı yaşam alanlarını göreceksiniz. Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise, Çarıklı Kilise, Karanlık Kilise, Tokalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Aziz Basil Kilisesi, Kızlar & Erkekler Manastırı sizi o döneme götürecek. Büyüleyici bir tarih yolculuğu sizi bekliyor. Burayı ziyaret etmeden, Kapadokya’yı gezdim diyemezsiniz.
Yılanlı Kilise ( Göreme Açık Hava Müzesi )
Yılanlı kilise kolay ulaşılabilir konumu sebebiyle bu bölgede en çok ziyaret alan kiliselerden biri. En ilgi çeken özelliği ise içerisinde çok fazla sayıda frenks ve dini motifin yer alması. Bu kilisenin bir de efsanesi var. Kilise adını buradaki bir rahibin mezarında bulunan altın yılan figüründen alıyor. Rivayete göre zamanın birinde sekiz yılan, dört günahkar kadına saldırıyor ve bu efsane kilisedeki kitabelerde sergileniyor. İlk kadının neden saldırıya uğradığını bilmiyoruz çünkü kitabe ciddi anlamda tahrip olmuş. Diğerlerine baktığımızda yılanların bir kadının memesine saldırdığını görüyoruz, sebep olarak da kadının çocuğunu emzirmemesi gösteriliyor. Bir diğerinde yalan söyleyen bir kadının ağzına saldıran yılanlar, sonra olarak söz dinlemeyen ve itaat etmeyen bir kadının da kulaklarına saldırıyor. Kitabelerdeki tasvirler bu şekilde. Kilise serbest yunan haçı planına sahip ve burada bulunan ikonalar diğer kiliselere göre çok daha iyi korunmuş durumda.
Göreme Açıkhava Müzesi 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Karanlık Kilise ( Göreme Açık Hava Müzesi )
Karanlık Kilise Göreme Açıkhava Müzesi’nin en önemli yapısı olarak sayılıyor. Hâl böyle olunca da bu alanda kendisi için ayrılan özel girişi de sonuna kadar hak ediyor. Kapadokya inanç turizminin çok aktif olduğu bir bölge, tarihe bakınca da bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Bu bölgede 600’ün üzerinde oyma kilise var. Karanlık kilisenin özelliği ise canlı frenksleri. Bu sayede diğer kiliselerden sıyrılıp özel bir yer kazanıyor. Adına Karanlık Kilise denmesinin sebebi ise, sadece narteks kısmında yer alan küçük bir pencereden çok çok az ışık alıyor olması. Ona adını veren bu karanlık yapısı, içerisindeki frenkseleri koruyarak güneş görmedikleri için renklerinin zamana direnmesini ve canlı kalmasını sağlamış.
Aziz Basil Kilisesi ve Şapeli ( Göreme Açık Hava Müzesi )
Aziz Basil’den bahsetmiştim ve hikâyesinde. Aziz Basil Kilisesi Göreme Açık Hava Müzesi’nin giriş bölümünde yer alıyor. Narteks sütunlarla ayrışmış ve mezar çukurları bulunuyor. Bu arada, ek bir bilgi olarak narteks erken hristiyan & bizans kiliselerinde ve bazilikalarında görülen tipik bir mimari örneğidir. Genellikle bu yapıların batı yönünde bulunan giriş bölümü olarak tanımlanabilir. Narteks sütunlar veya duvarlarla merkez bölümünden ayrılır.
Kilise 11. yüzyıla tarihlenmiş. İçerisinde bir Hz. İsa portresi, ön yüzünde Hz. Meryem ve çocuk İsa, güney duvarında bir atın üzerinde ejder ile savaşan Aziz George tasviri bulunuyor. Kuzey duvarında ise yine at üzerinde tasvir edilmiş Aziz Theodore’u görüyoruz. Bunların dışında ise Aziz Demetrius ve 2 azize tasviri yer alıyor.
Yaz Dönemi
1 Nisan – 1 Ekim
Açılış Saati: 08:00
Kapanış Saati: 19:00
Kış Dönemi
1 Ekim – 1 Nisan
Açılış Saati: 08:00
Kapanış Saati: 17:00
Kapalı Günler; Cumartesi,Pazar
Giriş ücreti; 75 TL
İrtibat: 03842712167
Güvercinlik Vadisi
Burası Uçhisar’dan başlayarak Göreme’ye uzanan, 4 km uzunluğunda bir vadi. İsmi, kayalıkların içine oyulmuş güvercin yuvalarından geliyor. ( Efsaneden hatırlarsınız )
Kapadokya halkı 9. YY’a kadar güvercin beslemişler. Güvercinlerin yumurtalarını frenkslerin alçılarında, gübrelerini ise üzüm bağlarında kullanıp verimli mahsuller almışlar. Gittiğinizde hem güvercin yuvalarını göreceksiniz hem de muhteşem bir bitki örtüsünü gezmenin keyfini çıkaracaksınız. Burası çok keyifli bir yürüyüş noktası, vadinin keyfini çıkarmayı unutmayın.
Güllüdere Vadisi
Kapadokya’daki en keyifli yürüyüş noktalarından biri de Güllüdere Vadisi. Peri bacalarının tüm ihtişamı 4 km’lik vadi boyunca size eşlik edecek. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüşünüzde kayalıklara oyulmuş kiliseleri, şaraphane ve çilehaneyi görebileceksiniz. Kayısı ağaçları ve üzüm bağlarının arasında 7. YY’dan kalma Üç Haçlı Kilise ve 9. YY’a ait olduğu söylenen Ayvalı Kilise’yi göreceksiniz.
Aşk Vadisi
Muhteşem panoramasıyla sizi kendine hayran bırakacak bir vadi, Aşk Vadisi. Adını, tahmin edeceğiniz üzere aşka şahitliğinden alıyor. Bu vadide yapılan evlilik tekliflerine şahit olduğu için, adı aşk vadisi olmuş. Romantik bir sürpriz yapmayı düşünüyorsanız, burası uygun yer olabilir. Safari yapmayı seviyorsanız eğer, bu vadiyi gezmek için harika bir seçenek. Normal araçlar vadinin içine girmek biraz zor olduğu için, seyir bölümü olan Aşıklar Tepesi’ne çıkarak da tüm manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Aşıklar Vadisi’nin yürüyüş parkuru 5 km civarı, ortalama 1 saatlik bir yürüyüşün keyfini çıkarabilirsiniz.
Zemi Vadisi
Bu vadi Göreme Açık Hava Müzesi’nin olduğu alandan başlıyor ve Kermir Tepesi’nde sona eriyor. Vadi içerisinde Saklı Kilise, Görkündere Kilisesi, Sarnıç Kilisesi ve El Nazar Kilisesi bulunuyor. Yürüyüş için çok keyifli bir vadi ve çok da zengin bir bitki örtüsü var.
El Nazar Kilisesi ( El Nazar Vadisi )
Göreme Açık Hava Müzesi yolunun sağındaki vadiye ulaştığınızda, 800 mt içeri yürüyerek 10. YY’a tarhilenen El Nazar Kilisesi’ni görebilirsiniz. Bu kilisede Hz. İsa’nın mucizeleri, çocukluğu ve gençliği resmedilmiş. İki sanatçı tarafından boyanan kilisedeki eserler arkaik stilde resmedilmiş. Burada görebileceğiniz resmedilmiş sahneler; Müjde, Ziyaret, Doğum, Vaftiz, İsa’nın Cehenneme İnişi, İsa Çarmıha Gerilişi, İsa’nın Göğe Çıkışı, Üç Müneccimin Tapınması, İsa’nın Mabede Takdimi, Mısır’a kaçış, Lazurus’un Diriltilmesi, Elizabeth’in Takip Edilişi, Başkalaşım, Kudüs’e Giriş ve Madalyonlar İçinde Aziz Portreleri’dir.
Göreme Panorama
Gün batımında muhteşem fotoğraflar çekerken Kapadokya’nın nakış nakış işlenmiş bir kumaş gibi gözlerinize serileceği muhteşem bir seyir noktası burası. Gün batımında gelmeyi seçenlerdenseniz, kendini akşam serinliğine bırakacağı için yanınıza bir hırka ya da şal almayı ihmal etmeyin, yoksa biraz üşüyebilirsiniz.
Uçhisar’da Gezilecek Yerler
Uçhisar Kalesi
Günbatımı keyfi yapabilmek için en ideal noktalardan biri. Uç Hisar Kalesi bölgenin her yerinden görülebilen en yüksek peri bacası. Burası için Kapadokya’nın çatısı da diyorlar. Ürgüp’ü, Avanos’u, Kızılçukur’u, başı karlı Erciyes’i görebilirsiniz. Gün batımı vaktinde balon uçuşlarına denk gelirseniz katılabilir ya da göklerde süzülen balonları izleyebilirsiniz.
Cevizli
Cevizli Uçhisar Kalesi’nin kuzey tarafına düşen kısmında kalıyor. Eski zamanlarda sığınak olarak kullanılan kayalıkların içine oyulmuş evcikler sonraları güvercinlik olarak kullanılmış. Günümüzde pansiyon, kafe ve hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyor.
Tığraz Kalesi
Uçhisar’ın ikinci büyük kalesi ile tanışmaya hazır mısınız? Bulunduğu yamaçtan yer altına kadar inen Tığraz Kalesi ciddi anlamda görülmesi gereken bir tarih abidesi. Tam yedi katlı bir kale ve içinde birbirlerine tünellerle bağlanmış odacıklar ve mahzenler bulunuyor. Mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri.
Avanos’ta Gezilecek Yerler
Eğer kendi aracınızla bir gezi yapıyorsanız tabelalarda bolca Evranos, Venassa gibi isimler göreceksiniz. Bunların her biri sizi Avanos’a götürür çünkü ikisi de Avanos’un eski isimleri.
Devrent Vadisi ( Hayal Vadisi )
Öncelikle önemli bir bilgiyi paylaşayım; buraya gelmek için özel araç ya da taksiye ihtiyacınız var çünkü toplu taşıma araçları Devrent Vadisi’ne gitmiyor. Avanos’un merkesine 10-15 dk mesafede bulunuyor. Manzara size çok tanıdık gelecek çünkü burada çok fazla dizi çekildi. Ayrıca Kapadokya’nın simgelerinden olan deve şeklindeki peri bacası da burada bulunuyor. Ziyaretçilerin tahrip etmesini engellemek için etrafını çitlerle çevirmişler.
Hayal Vadisi’ni diğer vadilerden ayıran en önemli özelliği buradaki peri bacalarının çeşitli objelere ve hayvanlara benzetilmesi. Eğer develer ve onlarla fotoğraf çektirmek ilginizi çekiyorsa, ücretini ödeyerek köylülerin getirdiği develerle fotoğraf çektirebilirsiniz.
Tahta Köprü
Hafif hafif sallanan tahta bir köprünün üzerinde yürüyüp Kızılırmak Nehri’nin iki yanını da gezebileceğiniz eski bir köprü burası. Eni 2.0 mt, uzunluğu 180 mt. Yapılış tarihi 1973. Eğer gondol turu yapmak istiyorsanız bu köprüden mutlaka geçmeniz gerekiyor çünkü diğer yakaya geçmeniz gerekiyor.
Saç Müzesi
Bu zamana kadar gördüğünüz tüm müzeleri unutun çünkü burası dünyanın en garip müzelerinden biri olarak Guiness rekorlar kitabına girmiş. Chez Galip çömlek dükkanının bir bölümünde yer alıyor.
Müzenin romantik hikâyesi de var; çömlek dükkanının sahibi Galip Bey’in Fransız bir sevgilisi varmış. Hikâyedeki hanım ülkesine dönerken saçından bir tutam keserek duvara asmış ve müzenin bütün hikâyesi bu andan sonra başlamış. Ziyarete gelen herkes saçlarından birer tutam bırakmaya başlamış. Sonunda burası yaklaşık 16.000 kadının saç telleri ile kaplanmış bir müzeye dönüşmüş. İşin en keyifli yanı, senede iki kez yaptıkları çekiliş. Saçınızı bırakırken bir kağıda isim, soyisim ve telefon numaranızı yazıp bırakıyorsunuz. Çekişi kazanırsanız eğer Kapadokya sizi tekrar bekliyor çünkü tüm masraflarınızın karşılanacağı bir haftalık bir tatil kazanıyorsunuz. Çok önemli bir ayrıntı, fotoğraf çekmek yasak. Sebebi ise biraz üzücü çünkü burada fotoğraf çekerken insanların iletişim bilgilerini alarak onları rahatsız edenler olmuş. Bu kişiler de Galip Bey’e dava açmışlar. O da, çareyi fotoğraf çekmeyi yasaklamakta bulmuş.
Zelve Açık Hava Müzesi
Doğa yürüyüşü ya da safari yapmak için en keyifli yerlerden biri Zelve. Zelve Vadisi’nde bir sürü kaya kilisesi ve yerleşim yeri bulunuyor. Bununla beraber bir tane de cami var. Burada Değirmen, Kutsal Hac Kilisesi, Tünel, Manastır, Üzümlü ve Balıklı Kilise ve Direkli Kilise’yi görebileceksiniz. Gün batımı eşliğinde gökte süzülen kırlangıçları izlemek için muhteşem bir yer.
Yeraltı Seramik Müzesi
Çok özel bir yerdesiniz çünkü burası dünyadaki ilk ve tek müze. Bu topraklarda yetişmiş dünyaca dünyaca ünlü seramik sanatçılarının birbirinden kıymetli eserlerini görebilirsiniz. Ayrıca bölgeden çıkarılan ufak eserleri, Osmanlı, Bizans, Selçuklu ve Roma dönemlerinden kalan çömlek ve seramik ederlerini görebilirsiniz. Denk gelirseniz atölyelerdeki seramik çalışmalarını da izleyebilirsiniz.
Çavuşin’de Gezilecek Yerler
Rahipler Vadisi
Bu vadi Paşabağı olarak da biliniyor. Bizans İmparatorluğu zamanında tecrit edilmiş bir hayatı tercih edenler burada yaşarmış. Burada bir peri bacasının içinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel bulunuyor. Rivayet odur ki, Aziz Simeon 5. YY’da Halep civarında minzevi bir hayat sürerken halkın mucizeler yarattığına olan inancı ve bunun sonrasında gelişen aşırı ilgi yüzünden oradan kaçarak kendini bir sütuna kapatmış ve sadece hayatını sürdürmesi için getirilen yiyecek ve içecekleri almak için aşağıya inmiş. Aziz Simeon tam 15 yıl bu şapelde inzivada yaşamış.
Çavuşin Kilisesi (Çavuşin Ören Yeri )
Çavuşin Kilisesi Göreme-Avanos yolunun hemen kenarında, Göreme’ye 2.5 km. uzaklıkta bulunuyor. Bu kilise 964-965 yıllarına tarihlenmiş ve İmparator Nicephorus Phocas adına yapılmış. Çavuşin Kilisesi’ndeki detaylara baktığımızda tıpkı diğer kaya kiliselerinde olduğu gibi konularını İncil ve Hz. İsa’nın hayatından aldığını görüyoruz.
Vaftizci Yahya Kilisesi ( Çavuşin )
Bu bölgede dışarıdan bakıldığında kilise olduğu anlaşılan tek yapı. Kayanın içine oyulmuş giriş bölümünün arkasında Vaftizci Yahya için adanmış üç nefli bir bazilika var. Ne yazık ki bu frenkslerin ön tarafları erozyon sebebiyle yıkılmış. Bizans’tan kalan Aziz Hieron’a ait olan kutsal emanetler de Vaftizci Yahya Kilisesi’nde saklanmış. Fotoğraf çekerken flaş kullanmamaya dikkat edin çünkü ikonalara ve boyamalara zarar veriyor. Zaten flaşlı fotoğraf çekmek yasak ama yine de hatırlatmış olayım.
Bu kilisenin bir hikâyesi var, önce onu anlatayım; İsa’yı vaftiz eden Yahya, o dönemin Kral’ının kardeşinin karısıyla evlenmesi üzerine ona kardeşinin karısıyla evlenmesinin caiz olmadığını söylemiştir. Tabi kral ona karşı gelinmesinden hiç hoşlanmaz ve işine çomak sokan Yahya’yı zindana attırır. Aradan çok uzun yıllar geçer ve bir şölen hazırlanır. Kralın kızı Salome dans ederken kral yanına gelir ve kızından bir dilek dilemesini ister. Salome o an ne dileyeceğini bilemez ve annesine danışır. Annesi de Vaftizci Yahya’nın öldürülmesini ve başının kesilmesini ister. Vaftizci Yahya şölen gününde son günün geçirir, başı kesilir ve bir tepsinin içerisinde Salome’ye sunulur. Hiç farkında olmadan Yahya’nın öldürülmesine vesile olan Salome’nin dansını kilisenin duvarlarında görebilirsiniz.
Ne tatsız bir hikâye değil mi? Burası Kapadokya’nın en eski ve en görkemli kiliselerinden biri. 964 yılında yapıldığı düşünülüyor. Erozyonlar sebebiyle kilisenin ön tarafı çökmüş durumda. Giriş bölümü bir kaya içine oyulmuş ve arka kısmında Vaftizci Yahya’ya adanmış olan üçlü bazilika bulunuyor. Bizans Dönemi’ne ait Aziz Hieron’un da emanetleri burada bulunuyor. Kilise ön cephesindeki kırmızı freskler ve demir merdivenleri ile çok dikkat çekici bir yapıya sahip.. Giriş kısmında da Mikail ve Cebrail’in freskleri bulunuyor.
Kızılçukur Vadisi
Günbatımını izlemek için en güzel noktadasınız şu anda. Buraya kendiniz de gelebilirsiniz, jeep ya da safari turu ile de. Vadide yürüyüş yapmak isterseniz rehber eşliğinde yapma imkânınız da var. Vadi içerisini gezerken yürümeniz ya da bisiklet kullanmanız gerek ancak bisiklet konusunda idmanlı değilseniz patika yollar sizin için riskli olabilir.
Eski Cami
Burası bildiğimiz işlek köy camilerinden. Minaresi Selçuklu dönemi tarzında yapılmış. 1958 yılında orada yaşanan heyelandan sonra köy boşaltılınca kapatılmış ancak 2011 yılında restore edilerek tekrar açılmış
Ürgüp’te Gezilecek Yerler
Üç Güzeller
Kapadokya’ya gitmemiş olsanız bile üç güzelleri mutlaka bilirsiniz. Burası Kapadokya’nın simgesi haline gelmiş bir yer. Klasik şapkalı peri bacalarının en güzel göründüğü yer. Üç güzellerin bir efsanesi de var elbette; bir zamanlar bir Kapadokya Kralı ve bu kralın bir kızı varmış. Bizim kız hemen hemen her efsanede olduğu gibi fakir çobana aşık olmuş. Kral tabi kızının çobanla evlenmesine karşı çıkmış ama aşk galip gelmiş, evlenmişler. Aşk galip gelmiş dediysem, kral bir torunu olmasına rağmen kızını affetmemiş. Bununla da yetinmeyip bütün aileyi yok etmesi için arkalarından askerlerini göndermiş. Öldürülecekleri sırada prenses Allah’a yalvarmış ve onları kurtarmasını dilemiş. O an, üçü de taşa dönüşmüşler. Rivayete göre en öndeki çoban, arkasındaki çocukları ve en arkadaki de prensesmiş.
Asmalı Konak
Adıyla aynı diziyi hatırlamayan yoktur sanırım. Burası Kapadokya’nın geleneksel konak örneklerinden biri ama çok beklentiye girmeyin. Neredeyse 200 yıllık bir Rum mimarisine sahip ama oldukça kötü durumda. Üstelik içerideki iki oda hariç bütün odalar kilitli. O iki odada da gördüğünüzde sizi şaşırtacak ya da iyi ki gelmişim dedirtecek bir şey ne yazık ki yok. Ürgüp için geniş bir tur planınıza varsa buraya uğrayabilirsiniz ama sadece Asmalı Konak’ı görmek için buraya gelmenizi önermem.
Temenni Tepesi
Temenni Tepesi Ürgüp’ün en yüksek tepesi, şehrin her yerinden görülebilecek bir konuma sahip. Temenni Tepesi’nden Erciyes’i de rahatlıkla görebilirsiniz.
Burada iki tane kümbet var. Tepenin hemen girişinde sağda kalan kümbet bir türbe. Tepenin ismi de bu türbeden geliyor çünkü burayı ziyaret eden insanlar bu türbeye bez bağlayarak dileklerini diliyor. Ayrıca burada 3. Alâeddin Keykubat’a ait olduğu söylenen bir mezar da bulunuyor.
Tepenin ortasındaki kümbet Tahsin Ağa Halk Kütüphanesi. Tepeye çıktığınızda kütüphaneyi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Aslında ilçenin merkezine taşınmış ama yine de görüp inceleyebileceğiniz bazı eserler bulunuyor. El yazması kitapları incelemek de çok keyifli oluyor.
Ortahisar Kalesi
Bu kale Kapadokya’nın en büyük peri bacası olma özelliğini taşıyor. Oldukça heybetli ve onu izlemek gerçekten çok keyifli. Etiler zamanında korunma amacıyla insanları bu kaleyi şekillendirmeye başlamışlar. Ardı ardına yaşanan savaşlarla güçlü bir kale haline gelmiş. Ayrıca Osmanlı, Selçuklu, Bizans ve Roma dönemlerinde de sığınak olarak kullanılmış. Ortahisar Kalesi’ne çıktığınızda Göreme, Avanos ve Ürgüp’ü tepeden rahatlıkla seyredebiliyorsunuz.
Kapadokya’daki Yeraltı Şehirleri
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Kapadokya’daki yeraltı şehirleri arasında en popüler olanı Derinkuyu. Yerin altında sekiz kattan oluşan bir şehir burası ve aktif yaşamın sürdüğü dönemlerde 50.000 kişi bir arada yaşayabiliyormuş. Buradaki yerleşik yaşamın, Asurlar’a dayandığı söyleniyor. Derinkuyu yeraltı şehrinde günah çıkarma bölümü, vaftiz havuzu ve misyonerler okulu bulunuyor. İsmini, içindeki kuyulardan alıyor. Bu kuyular yerin 60 metre aşağısına kadar inerek, doğal bir havalandırma vazifesi yapıyor. Burayı gezerken rehberlik hizmeti alabilirsiniz ama rehberler profesyonel değil köyün halkından kişiler bu hizmeti veriyor.
Özkonak Yeraltı Şehri
Burası Avanos’a 14 km mesafede bulunuyor. Derinkuyu kadar büyük değil, yerin altındaki 4 kattan oluşuyor. Hititler tarafından yapıldığı düşünülüyor çünkü burada Hititler’e ait bir kartal heykeli var. Özkonak’ın Derinkuyu ve Kaymaklı’dan farkı katlar arasında haberleşmeyi sağlayan deliklerin bulunması. Bir de tünel delikleri bulunuyor, bu delikleri de düşman saldırılarından onlara kızgın yağ dökmek için kullanıyorlarmış.
Kaymaklı Yeraltı Şehri
Nevşehir’in merkezine 20 km mesafede bulunuyor. 5000 kişi kapasiteli 8 katlı küçük bir yeraltı şehri olsa da önemli bir yer. Tarihinin Frigler’e uzandığı düşünülüyor.
Mazı (Mataza) Yeraltı Şehri
Burası da 8 katlı ve 6000 kiş kapasiteli bir şehir. Ürgüp merkezine 18 km mesafede bulunuyor. Şehre dört ayrı giriş yapmışlar. Diğer yeraltı şehirlerinden onu ayıran özelliği ise çok gösterişli bir kiliseye sahip olması. Şehrin çatı kısmında mezarlar da bulunuyor.
Tatlarin Yeraltı Şehri
Acıgöl beldesine 10 km mesafede bulunuyor. Bu yeraltı şehrinin yalnızca iki katı gezilebiliyor. Onu diğer yeraltı şehirlerinden ayıran özelliği ise tuvaletlere sahip olması. Buranın bir manastır olarak kullanıldığı düşünülüyor çünkü diğerlerine göre daha fazla kilisesi ve hem daha geniş hem de büyük kilerlere sahip.
Kapadokya’da ne yenilir ?
Gezdik, gördük, öğrendik e tabi yorulduk. Kapadokya’da yeme içme kısmına geçelim mi artık? Burası tabi ki bir Hatay bir Antep değil mutfak açısından ama yine de sizi mutlu edecek lezzetleri bulmanız mümkün. Kapadokya’nın en ünlü lezzetlerinden biri testi kebabı. Avanos’un meşhur çömleklerinin içinde sebzelerle bir araya getirilen et ağır ağır pişiriliyor. Tazecik ekmeği suyuna bana bana yiyeceğiniz keyifli bir yemek, sunumu da bir o kadar güzel. Sıcacık testiyi masaya getiren garsonlar kırarak servis ediyorlar.
Gendirme
İsmi değişik gelse de aslında tanıdık bir lezzet. Burada keşkek gendirme olarak biliniyor. Arada küçük bir fark var, keşkekte iyice ezilen buğday gendirme de daha tane tane bırakılıyor.
Kayısı Yahnisi
Osmanlı mutfağından Anadolu’ya bir mirastır et yemeklerinde kullanılan meyveler. Eğer bu tadı seviyorsanız kayısı yahnisini de sevebilirsiniz. Temel malzeme kuzu eti ve kayısı. Bazen kuru erik de koyulabiliyor. Kuru meyveler yeterince tatlı değilse, pekmez de ilave ediliyormuş.
Düğü Çorbası
Bir nevi bulgur çorbası da diyebiliriz çünkü düğü bulgurun ince bir türü. Tereyağı ve salça ile birlikte lezzetli bir çorba haline geliyor. Oldukça da pratik bir lezzet.
Nohutlu Yahni
Nohut, koyun eti, soğan ve salçadan ibaret. Çömlek veya tandırda ağır aır pişiriliyor.
Zerdeli Pilav
Bu yemek Nevşehir’in en meşhur yemeklerinden biri. Aynı iç pilav gibi, kuru meyveler içeriyor. İki katmanı var, altında üzümlü pekmezli pilav, üstünde ise bildiğimiz nohutlu pilav.
Nevşehir Mantısı
Bu mantı ekmek hamuru ile yapılıyor ve fırında pişiyor. Bildiğimiz Kayseri mantısı gibi minik minik değil, rulo halde yapılıyor ve dilimlenerek pişiriliyor.
Tatlılara geçecek olursak en meşhurlarından biri zerde, aside ve dolaz. Zerde, bir nevi aşure gibi. Sarı rengini safrandan alıyor ve pirinç ile yapılıyor. Dolaz ise bir nevi un helvası ama içinde farklı olarak un bulunuyor, bir de ceviz. Aside de bir un helvası türü, pekmez ile yapılıyor.
Ve en güzelini sona sakladım; kuru kaymak. Aklınıza ekmeğe sürülen yumuşacık kaymaklar gelmesin. Bu kaymak sütün kaynatıldıktan sonra dinlendirilmesi ve kaymağının kurutulması ile yapılıyor. Yapımı minimum 5 gün sürüyor. Oldukça emek isteyen bir lezzet. Satın aldığınızda buzdolabında 10-15 gün saklayabiliyorsunuz. Kuru kaymak yalnızca Derinkuyu’nun Kaymaklı Köyü’nde yapılıyor.
Kapadokya ve şarap
Kapadokya deyince akla ilk gelen lezzetlerden biri de elbette şarap. Kapadokya’da iki ana şarap üreticisi var: Kocabağ ve Turasan.Her ikisinde de şarap tadımı yapabilir ve beğendiğiniz şarapları satın alabilirsiniz.
Bilirsiniz, Kapadokya üzümü ve şarabıyla meşhur bir bölge. Tatilinizi bağ bozumu zamanına ( Eylül’ün ikinci haftası ) denk getirip bağ bozumunu da deneyimleyebilirsiniz. Burada bir bağ bozumu festivali düzenleniyor hem de Üç Güzeller bölgesinde. Gösteriler, tadım etkinlikleri, konserler de işi daha keyifli hale getiriyor.
Kapadokya ve balon turları
Kapadokya’ya gitmişken balon turu yapmayı ihmal etmeyin. Eğer bütçeniz uygunsa size uygun gelen bir tur ile anlaşıp sabahın erken saatlerinde kalkarak balonla uçmanın ve Kapadokya’ya gök yüzünden bakmanın keyfini yaşayabilirsiniz. Eğer balon turu yapmayacaksanız, hiç değilse gündoğumundan önce kalkıp balon turu yapanları izleyin. Bu bile keyif verecektir.
Akşam yürümeyi severseniz mutlaka Güllüdere Vadisi’nde düzenlenen dolunay yürüyüşlerine katılın. Tabi ziyaretiniz bir dolunay zamanına denk geliyorsa.
Avanos’taki çömlek atölyelerinde çömlek çamuruna dokunmanın keyfini çıkarmayı da unutmayın.
Kızılırmak üzerinde gondol sefası yapın, turlar yaklaşık 15 dk sürüyorlar. Pazar günü hariç her gün deneyebilirsiniz. Saat 13:00’da başlıyor. Mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
Mapping Show’u izleyin. Nedir bu mapping show derseniz eğer, herhangi bir bölgenin karakteristik dokusunun üstüne güçlü bir projeksiyonla o bölgenin 3 boyutlu birebir haritası yansıtlıyor. Bu harita elbette bilgisayarla tasarlanıyor. Anlayacağınız, tam bir görsel şölen.
Kapadokya doğa aktiviteleri açısından çok zengin bir bölge; flora yürüyüşü, at turu, jeep safari, atv safari,bisiklet turu trekking, hiking gibi birçok seçeneğiniz var. Bu aktiviteler için yanınızda yeterli miktarda su bulundurmayı ve uygun şekilde giyinmeyi ihmal etmeyin. Eğer etkinlik gündoğumu zamanına denk geliyorsa, mutlaka uzun kollu ve sizi sıcak tutacak bir şeyler giymeyi de unutmayın.
Atla safari
Güzel atlar diyarına gelmişken atlı safari yapmamak olur mu? Dünyada Dalton Kardeşler adıyla nam salmış, öyle meşhurlar ki ülkemizde çok bilinmese de yurt dışından gelen herkes tarafından oldukça iyi tanınıyorlar. Bu üç kardeş Erciyes’teki yabani yılkı atlarını evcilleştirmiş ve onlarla at safari turu düzenliyorlar. Turlar hakkında detaylı bilgi için www.cappadociahorseriding.com ‘u ziyaret edebilirsiniz.