İçindekiler
Muhteşem ambiyansı ile İstanbul Arkeoloji müzesi. Öncelikle içerdiği koleksiyonlarıyla dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan müzelerimizin gerçekten muhteşem olduğunu söylemeliyim. Ünlü birçok müzeyi görmüş biri olarak ülkemdeki arkeoloji müzemle gurur duyduğumu belirtmeliyim. İstanbul’da yaşayıp hala görmeyenler varsa hafta sonları bir günlerini ayırıp bu atmosferi yaşamalarını şiddetle tavsiye ederim. Müzelerin; içi, bahçeleri gerçekten vakit ayırmaya değer. Dünyada müze amacıyla inşa edilen ilk on müze arasında yer aldığını da hatırlatayım.
Eserlerin o dönem ki Osmanlı imparatorluğu yönetimindeki topraklardan çıkmış olması ayrı bir gurur kaynağı. Bristish Museum yada Louvre müzesindekiler gibiler çalıntı yada bin bir yalanla ülkeden çıkarılmış eserler değil.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri üç ana bölümden oluşuyor. Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi.
Türkiye’nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji müzelerinde 1 milyona aşkın eser yer alıyormuş. Hatta o kadar çok eser varmış ki büyük kısmı depolarda saklanıyormuş. Eserlerin büyüklüğü, çıkartıldıkları coğrafyalar düşünülünce tek kelime ile MUHTEŞEM!
Müzecilik Fatih Sultan Mehmet döneminde başlamış. Aya İrini Kilisesi’nde o güne değin toplanmış eserler sergileniyormuş. Aya İrini yetersiz kalınca Fatih Sultan Mehmet (1472) döneminde ‘Çinili Köşk’ (Fatih Sultan Mehmet’in av köşkü) müzeye dönüştürülmüş. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı olan Çinili Köşk restore edilerek 1880 yılında ziyarete açılmış.
1881 yılında Osman Hamdi bey müze müdürü olunca işler farklı ilerlemeye başlamış. Hepimiz Osman hamdi beyi Kamlumbağa terbiyecisi adlı eseri ile tanırız. 1 Dakikada Arkeoloji Müzesi turu
Osman Hamdi Bey Kimdir?
Osman Hamdi bey 1842’de İstanbul’da İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu olarak doğmuş. Edhem paşa aslında Rum kökenli bir ailenin çocuğu olarak Sakız adasında doğmuş. Adada çıkan bir ayaklanma sonrası İstanbul’a getirilmiş Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa tarafından evlat edinilmiş.Paşa, diğer çocukları gibi Osman Hamdi beyi 1830 yılında Paris’e eğitime göndermiş. 1839’da Yüksek Maden Mektebi’ni bitirmiş Osman Hamdi bey. Edhem bey sadrazamlık dahil (padişah adına devlet işlerini yöneten en yüksek derecedeki devlet adamı) birçok önemli devlet görevinde çalışmış. Yani Osman bey o dönemin başbakanın oğlu olarak dünyaya gelmiş iyi bir eğitim almış diyebiliriz.
Osman Hamdi Bey yaptığı kazılar ile dünyaca ünlü İskender Lahdi başta olmak üzere pek çok lahit ile İstanbul’a getirmiş.
İstanbul Arkeoloji Müzelerinin en eskisi Fatih Sultan Mehmed döneminde yaptırılan (1472) Çinili Köşk.( Fatih Sultan Mehmet’in av köşküymüş ve İstanbul’un fethinden sonra yapılan dini amaçlı olmayan ilk bina olması açısından da önemli) Çinili Köşk aynı zamanda İstanbul’daki Osmanlı dönemi sivil mimari örneklerinin en eskisi olması açısından da önemli. Şu anda Türk çini ve seramik eserleri sergileniyor.
l875-1891 yılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kullanılmış. l953 yılında Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği Fatih Müzesi adı altında ziyarete açılmış.1981 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri`ne devredilmiş.
İstanbul arkeoloji müzelerindeki diğer müze Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında kurulan Eski Şark Eserleri Müzesi. Sanayi-i Nefise Mektebi yani Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa ettirilmiş. Binanın mimarı İstanbul Arkeoloji Müzeleri Klasik binasını inşa eden Alexander Vallaury.
Arkeoloji Müzesinin dışı da içi kadar güzel. Alınlığı üzerinde bulunan Osmanlıca yazıda Eski Eserler Müzesi yazmakta ve Sultan Il. Abdülhamid’ e ait tuğra yer almakta.
İstanbul Arkeoloji Müzesinden Mutlaka Görmeniz Gereken Eserler
İstanbul Arkeoloji Müzesinin En Önemli Eseri İskender Lahdi
İskdender lahdi 1887 yılında Sidon (Lübnan’ın batısında, Beyrut’un güneyindeki sahilde kurulmuş antik kent) şehrinin kral mezarlığında bulunmuş. “Lahit” kelimesi Yunanca et yiyici anlamına geliyormuş. Aslında ölüyü içine koydukları bir çeşit mezar sandığı.
Herkes tarafından İskender’in mezarı olarak bilinse de aslında Sidon karalının mezarı. M.Ö 4. Yy yapıldığı düşünülmekte. Mermerin üzerindeki bazı boya izlerinden orijinalinin renkli olduğu net bir şekilde görülebiliyor. Aslında antik döneme ait heykeller genelde renkliymiş.
İlk olarak Atina arkeoloji müzesinde gördüğümde çok şaşırmıştım. Müzede birçok eserin orijinal/renkli hallerini canlandırmışlar. Heykelin şu anki hali ilk yapıldığı zamanki renkli hallerini yanına koymuşlar.
MÖ 312’de ölen Sayda Kralı için yapılmış lahit. İskender ve diğerlerinin savaşta avlanma sahneleri resmedilmiş. Lahidin dört yüzünde de Pers – Yunan mücadeleleri üç boyutlu şekilde anlatılıyor. Maalesef birçok eser gibi mezar soyguncuları tarafından soyulmuş lahitte. Heykellerin ellerinde tuttukları gümüş ve altın parçalar çalınmış. Yakından bakıldığında askerlerin ok ve yaylarının metal parçalarında orjinalini biraz hayal edebiliriz. Buna rağmen hala etkileyici. Müzede birçok eser açık olarak sergilenirken bu lahit cam/saydam bir kutu içinde.
Mezarını açanı lanetleyen mumyanın lahdi -Tabnit Lahti
1887 yılında Osman Hamdi bey tarafından yapılan Sidon (Lübnan) kazılarında bulunan diğer önemli eser Ağlayan kadınlar lahdi. Sayda kralları Mısır’lılar gibi ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölü bedenlerini mumyalanıp değerli eşyaları ile gömerlermiş.
Sayda kazılarında bulunan siyah bazalttan yapılmış insan şeklindeki Tabnit lahti. Lahdin üzerinde ilk sahibinin Mısır’lı bir firavun olduğu ikinci sahibinin Sayda kralı Tabnit olduğu yazıyormuş. Daha önce duymadığım bir bilgiydi iki kişiye mezar olmuş görünüyor lahit.
“Ey mezarımı bulan kişi, her kim olursan ol lahtimi açma, huzurumu bozma. Çünkü yanımda ne gümüş, ne altın, ne de define vardır. Mezarımı açarsan nesilden ve nesepten mahrum kal ve ölüler arasında yatacak yer bulma.”
Osman Hamdi Bey lahdi İstanbul’a getirip müzeye yerleştirmiş. 2007 yılında mumyanın bir azıdişi, 2 deri örneği ABD’ye götürülmüş kralın yaşadığı dönemdeki bilgileri daha net öğrenmek için. Bugüne kadar anlamlı bir sonuç çıkmamış.
Kral Tabnit mumyası müzedeki diğer mumyalardan daha farklı. En azından gördüklerimden farklı. Mumya bezi yok ve hala saçları görülebiliyor. Mumyayı cam bir fanus içinde görebilirsiniz.
Ağlayan Kadınlar Lahdi
Sidon (Lübnan) kazılarında çıkan diğer ünlü eser ağlayan kadınlar lahiti. İskender lahdinin aksine üst kapağı düz. Hikayesi çok enteresan. Bir sidon kralına yada nüfuslu birine ait olduğu düşünülüyor. 2,97x 1,37 ölçülerinde. Lahdin içinde erkek kafatası bulunmuş. Cenaze töreni konusunun işlendiği lahitin sütunların arasında, 18 kadın ölü için yas tutar şeklinde resmedilmiş. Bu kadınların ağıt yakan kadınlar yada kralın sevgilileri olduğu söyleniyor 😊 Yunan ve Roma’da cenaze törenlerine katılıp ağıt yakan kadınlara “Korainai” denirmiş.
Dünyanın en ağır lahitlerin Konya- Sidamara Lahdi
Dünyanın en büyük ve en ağır lahitlerinden biri olduğu bilinen Konya’nın Sidamara Antik kentindeki lahit görenleri büyülüyor. Mermer lahdin boyutları gerçekten devasal. 32 tonu bulan ağırlığı ile 313 cm yüksekliğinde, 381 cm uzunluğunda. MS 3. yüzyıla tarihlenen lahit, Konya’nın Ambar höyük kazılarında bulunmuş. Bulunduktan sonra getirilmesi de olaylı olmuş.
Osman Hamdi Bey’in bölgede yaptığı incelemeler sonucunda, lahdin İstanbul’a taşınmasına karar vermiş.
Karar vermiş ama bu kocaman lahdi yerleştirebilecek vagon bulamamışlar. Osmanlı Demir yolları şirketinden destek istenmiş. Bir lokomotifin bölümlerinin sökülmesiyle, uygun bir çatı yapılarak lahit taşınmaya elverişli hale getirilmiş.Lahit, 1901 yılında bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne ulaşmış.
Kapağında mezarın sahibi olduğu düşünülen kadın ve erkek iki figürün yer aldığı lahidin yan yüzlerinde ise mitolojik sahnelerin tasvirleri bulunuyor. Lahdin kapağında lahit sahibiyle karısı yatakta yatar gibi uzanmışlar. Lahidin başına daha neler gelmiş 😊
Aslında lahit 1882’de İngiliz askeir tarafındankeşfedilmiş. Fakat çok ağır olduğu için götüremeyince yeniden toprak altına gömmüş. Lahit üzerindeki Eros başını 1882 yılında İngiltere’ye kaçırmış.
Londra’da bulunan Eros Başı kabartması 1933 yılında Victoria & Albert Müzesi’ne bağışlanmış. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde bulunan lahde de Eros Başı’nın plaster kopyası yerleştirilmiş.
Uzun uğraşlar sonucunda 2022 yılında Türkiye’ye getirilmiş. Ait olduğu yerde sergilenmeye başlamış.
Müzenin en duygusal eseri bir köpeğe ait mezar taşı
Müzedeki diğer eserlerden çok farklı olan eser, bir köpeğe ait bir mezar taşı. İnanamadım görünce.. Eski insanlar ne kadar düşünceliymiş. Bugün hayvanlara yapılan zulmü görünce, 1700 yıl önce yapılmış mezar taşını görünce etkilenmemek mümkün değil.
🐾Romalı Anexeos, sevgili köpeği için mezar taşına şunları yazmış: “Birlikte oynadığı köpek Parthenope’yi sahibi gömdü. Birlikte yaşadıkları mutluluğun teşekkürü olarak bunu yaptı. Karşılıklı sevginin ödülü vardır. Tıpkı bu köpeğinki gibi….’’
🥺Ayrıca mezar taşındaki kitabede insanlara KÖPEĞİN AĞZINDAN şu mesaj yazılmış: ‘’Sahibimin dostu olup bu mezarı hak ettim. Buna bakarak hem seni hayattayken sevmeye hazır, hem de ölünce naaşına özen gösterecek faydalı dost bul”🦴Metelin adasında 1880 yılının sonbaharında bir değirmenin mahzeninindi kazı yapan işçiler tarafından bulunmuş mezar taşı. Roma dönemine ait mezar taşı MS 3yy ait.
🐕Köpek binlerce yıldır insanoğlu’nun kadim dostlarından. Nasıl oldu da tarih boyunca hayvanları seven, onlara bakan, koruyan ve gözeten bir toplum şimdi böylesine bir nefretle hayvan soykırımına başladı.🐾Yaşamlarımızın birer parçası ve biricik dostlarımızı soğuk kış günlerinde unutmayalım.
Dünyanın ilk aşk şiiri tableti
Irak’ın güneyinde yer alan Nippur Antik kentinden çıkarılan dünyanın bilinen ilk aşk şiiri.
MÖ 2000’li yıllara tarihlenen tabletin Sümerler tarafından yazıldığı düşünülmekte. Dünyanın bilinen ilk aşk şiirini görmek isteyenler İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret edebilir. 2000 yıl önce aşk şiiri nasıl olurmuş derseniz 😊 Buyrun
Damat, kalbimin sevgilisi
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı
Aslan, kalbimin kıymetlisi
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı
…………………
Damat, seni okşayayım
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
Yatak odasında bal doludur
Güzelliğinle zevklenelim
Aslan seni okşayayım
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır
Damat benden zevk aldın,
Anneme söyle, sana güzel şeyler verecektir.
Babam sana hediyeler verecektir.
…………………
Sen, beni sevdiğin için,
Lütfet bana okşayışlarını,
Beyim tanrım, beyim koruyucum,
Tanrı ENLİL’in kalbini memnun eden ŞUSİN’im
Lütfet bana okşayışlarını
Büyük İskender Büstü
1895 yılında, Manisa antik kentindeki (Bergama Antik Kenti’nin aşağı agorasında) kazılarda bulunan MÖ. 2. yüzyıla, Helenistik döneme tarihlenen İskender büstü İstanbul arkeoloji müzesinde sergileniyor.
Yeri duruyor fakat Aralık 2022 ziyaretimde arkeoloji müzesinde göremedim çünkü yeni havaalanında sergilenmek üzere alınmış.
İskender MÖ. 356 yılında doğmuş MÖ. 336 yılında kral olmuş ve MÖ. 323 yılında 33 yıl yaşayarak ölmüş. Pers İmparatorluğunu yıkmış Makedonya’dan Hindistan’a kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurmuş İskender. Helenistik kültürü tetikleyen İskender Yunan kültürünü doğuya taşımış. O zamanki dünyanın yarısını fetheden Büyük İskender’in büstü müzede görülmesi gereken eserlerden.
Dünyanın Bilinen İlk Yazılı Antlaşmasının Tabletleri
MÖ 1299 yılında Hitit kralı ve Mısır firavunu arasında imzalanan tarihin ilk bilinen yazılı barış anlatması Kadeş tabletleri arkeoloji müzesinde. Antlaşmanın Akatça yazılan 3 kopyası bulunuyormuş. İkisi İstanbul arkeoloji müzesinde biri Berlin’de. Mısır’a tercüme edilen kopyaları Mısır’daki müzelerde bulunuyormuş.
Kadeş kalesi etrafında yapılan savaşta kimse galip gelemeyince barış antlaşması imzalanmış. İki devlete ait kayıtlarda da farklı bilgiler yer alan savaşın seyri ile ilgili Mısır kaynaklarında Mısırın kazandığı Hitit kaynaklarında ise Hitit Medeniyetinin kazandığı yazmaktaymış.
Anlaşmasının aslı gümüş plakalara kazınmış diğerleri kil kopyalarıymış. Hattuşa’da bulunan çivi yazısı tabletleri New York’ta Birleşmiş Milletler binasında da yer almaktaymış. Tableti koyunca barış geliyor sanıyorlar galiba.
Hem Dişi Hem de Erkek Özellikleri Taşıyan Hermarfrodit Heykeli ve Hikayesi
Müzedeki diğer mutlaka görülmesi gereken eser aynı bedende hem dişi hem de erkek özellikleri taşıyan mitolojik varlık Hermarfrodit Heykeli. MÖ. 3. Yüzyılda yapıldığı düşünülüyor.
Hermarfrodit’in tatlış hikayeside şöyle
Antik dönemde Halikarnassos olan Bodrum’da Bardakçı denen yerde bir göl varmış. (Bardakçı koyunu bugün bile biliriz hatta bu bölgede Salmakis adlı otel gibi bir sürü mekanda var) Salmakis adı verilen bir tatlı su kaynağı varmış. Rivayete göre Salmakis gölünün suyunun, erkekleri efemineleştirdiği, hatta güçsüzleştirdiği anlatılırmış. İşte bu rivayet dilden dile dolaşarak Hermaphrodite öyküsünü doğurmuş.
Yunan Mitolojisinde çift cinsiyetli Hermaphrodite, haber tanrısı Hermes ve aşk tanrıçası Aphrodite’nin erkek çocuğuymuş. (Hermes ve Aphrodite’in isimlerini birleştirip bir isim koymuşlar çocuklarına)
Hermaphrodite on beş yaşına geldiğinde çok yakışıklı bir genç olmuş. Fakat yaşıtları kızlarla flört ederken Hermaphrodite dünyayı gezip dolaşmak yeni yerler görmek, yeni bilgiler edinmek istiyormuş. İda dağlarından başlamış gezmeye ve Halikarnassos’a doğru giderken küçük göl görmüş. Sıcaktan bunalan Hermaphrodite göle doğru sevinçle yaklaşmış. Fakat yaklaşınca gölün kenarında güzeller güzeli peri kızı Salmakis’i görmüş. Sonrasında peri kızı da yakışıklı Hermaphrodite görmüş hemen vurulmuş. Peri kızı bir sürü cilve vs yapmış ama bir türlü Hermaphrodite’den olumlu cevap alamayınca oradan ayrılıyormuş gibi yapıp bir ağacın arkasına saklanmış.
Hermaphrodite’de peri kızın gittiğini düşünüp, giysisiniz çıkarıp göle girmiş. Birden peri kızı da göle girivermiş ve Hermaphrodite’de sıkıcı sarılıp öpmeye başlamış. Yakışıklı Hermaphrodite kurtulmaya çalışsada becerememiş. Gücü azalan peri kızı en sonunda tanrılara yalvararak yardım istemiş. “ İlk defa birini bu kadar sevdim ne olur bizi ayırmayan hatta bir beden yapın” demiş. Tanrılarda peri kızını kırmayıp ikisini aynı bedende birleştirmişler.
O günden sonra hem erkek hem dişi olanlara Hermaphrodite adı verilmiş. Platon’a göre insanların hepsi başlangıçta birer Hermaphrodite imişler. NOT: Shakespeare, “Venüs ile Adonis” adlı uzun şiirini yazarken bu öyküden esinlenmiş.
Marsyas Heykeli / Eşşek Kulaklı Midas’ın Hikayesi
Bu eseri anlatmadan önce Marsyas denilen mitolojik sahneden bahsetmek istiyorum. Tanrı ile yarıştığı için cezalandıran, derisinin yüzülerek öldürülmesi konusunun işlendiği bir mitolojik sahne
Şimdi gelelim hikayeye.. Hepimiz hikayeleri severiz değil mi?
Tanrıça Athena bir gün kendi icadı kavalını çalarken tanrıça Afrodit ve Hera tarafından duyulmuş. Athena kavalını çalarken yüzü şişiyor çirkin görünüyor dalga geçmeye başlamışlar. Onlara inanmayan Athena bir suyun kenarına gidip sudaki yansımasın bakmış. Gerçekten kaval çalarken çirkinleştiğini görünce sinirlenip kavalını fırlatıp atmış ve o kavalı alacak kişiyi de lanetlemiş.
Athena’nın attığı kavalı Marsyas görmüş, almış ve çalmaya başlamış. Kavalı o kadar güzel çalmaya başlamış ki ünü müziğin ve sanatın tanrısı Apoollon’a kadar gitmiş. Müzik tanrısı Apollon Marsyas’ı kıskanınca onu yarışmaya davet etmiş.
Yarışmada Apollon Lirini ve Marsyas ise kavalını çalmış. Yargıç olarak Frigya kralı Midas seçilmiş. Yarışın birinci bölümünde kazanan olmayınca Marsyas’a meydan okuyarak müzik aletlerini tersten çalmayı başlamış. Lir tersten çalınabilse de kaval tersten çalınamamış. Fakat Midas yine de kavalın, lirden daha üstün olduğunu söyleyince Apollon sinirlenmiş. Midas’a senin kulakların iyi duymuyor deyip kulaklarını eşşek kulaklarına cevirmiş. Bununla da kalmayıp Marsyas’ı bir ağaca bağlatarak derisini yüzdürmüş. Ünlü Midas’ın kulakları eşşek hikayeside buradan gelmekte.
Arkeoloji müzesinde bulunan heykelde bu hikayeyi anlatıyor. Tarsus’da bulunan heykel MÖ. 3yy’a tarihleniyor.
Kadın Ozan Sappho’nun Başı
Sappho’nun MÖ. 615 yılında, Lesbos’da (Bugünkü Midilli adası) doğduğu bilinmekte. Aristokrat bir alede büyümüş varlıklı bir adamla evlendiği tahmin edilmekte. Hayatının çoğunu evlenmemiş genç kadınlar için kurduğu okulu yöneterek geçirmiş. 570 yılında doğduğu yer olan Lesbos’ta ölmüş. Sevdiği adam için kayalıklardan atlayarak intihar ettiği rivayet edilemekte.
Cüce Tanrı Bes heykeli
Müzenin girişinde dev bir heykel sizi karşılıyor. Mısır mitolojisinde cüce tanrı olarak bilinen isyan tanrısı Bes’in heykeli. 4,5 – 5 metre. Elinde kafası koparılmış hayvan tutuyor. Kireçtaşından yapılmış heykel Kıbrıs’tan getirilmiş.
Dev boyutlu İştar Kapısı’ndan Aslan Kabartmaları
Öncelikle çok kısa İştar kapısının tamamından bahsedelim. Maalesef İstanbul arkeoloji müzesinden küçük bir kısmı buluyor. Yapının büyük bölümü bugün Berlin Pergamon Müzesi’nde bulunmakta.
Dünyanın eski yedi harikasından biri olan Babil’in asma bahçelerinin sekizinci giriş kapısıymış. Bu arada Babil’in asma bahçelerinin varlığı tarihçiler arasında varlığı sürekli tartışılan bir eser. MÖ 575 yılında Babil kralı Neukadnezar ülkesini güzelleştirmek için Marduk tapınağını restore ettirerek Babil’in asma bahçelerini yaptırdığı söyleniyor. Babil’in Asma Bahçeleri’ne ne olduğunu ya da gerçekten var olup olmadıklarını hala bilinmiyor.
İşte Babil kentinin surlarının üzerinde bulunan dev boyutlu kapı İştar kapısı. 12 metreden biraz daha yüksek kapı tanrıça İştar adına yaptırılmış. Kapının üzerinde boğa ve ejderha figürleri bulunuyormuş.
İlk kazılar 1900 yılında Alman arkeologlar tarafından yapılmış. 2003-2011 Irak savaşı sırasında ABD ordusunun sığınağı olmuş ve birçok hasar almış ve yüzlerce çini çalınmış.
Çok etkileyici bir yapıymış. Canlandırma resimlerinden de anlaşılıyor. En fazla parça Berlin’deki Bergama müzesinde.
Dünya’da İştar Kapısı’nın bazı bölümlerine sahip diğer müzeler: İstanbul Arkeoloji Müzesi, Detroit Sanat Enstitüsü, Royal Ontario Müzesi, Louvre, Münih Devlet Mısır Sanatı Müzesi, New York Metropolitan Sanat Müzesi, Chicago Doğu Enstitüsü ve diğerleri.
İstanbul Arkeoloji Bileti Nereden Alınır? Müze Kart Geçiyor mu ?
Müzede müze kart geçiyor. Online müze kart burdan alabilirsiniz.