İçindekiler
British Museum, her köşesinde dünya tarihine dair küçük sırlar saklayan devasa bir hazine! Eğer Londra’ya gidiyorsanız, burayı mutlaka gezmeli ve bu eserlerin hikayelerine yakından bakmalısınız. İşte British Museum’da mutlaka görmeniz gereken eserler.
Rosetta Taşı – Mısır’ın Gizemlerini Çözmenin Anahtarı
Mısır hiyerogliflerinin anahtarı! Bu taş olmasaydı, Antik Mısır’ı anlamak belki de hayal olacaktı. Üzerindeki üç dilli yazıt sayesinde Mısır tarihinin kapılarını aralıyoruz.
Rosetta Taşı’nın hikayesi gerçekten ilginç bir yolculuk. 1799 yılında, Napolyon’un Mısır seferi sırasında, bir Fransız subayı bu taşı keşfetmiş. Taş, aslında üzerinde üç farklı yazı barındıran bir yazıt. Mısır hiyeroglifleri, Demotik (günlük Mısır yazısı) ve Eski Yunanca. İlk bakıldığında, bu diller birbirinden oldukça farklıydı ama işin sırrı şuydu: Eski Yunanca, dönemin resmi diliydi ve yazıtın bir tür yasa ya da ferman olduğunu gösteriyordu.
Rosetta Taşı, Mısır hiyerogliflerinin çözülmesinde anahtar rolü oynamış. Çünkü bu yazılar, binlerce yıl boyunca okunamamış. Ancak Rosetta Taşı’nın keşfiyle birlikte, Fransız bilim insanı Jean-François Champollion, hiyeroglifleri çözmeye başlayıp, Mısır’ın gizli kültürünü aydınlatmış.
Elgin Mermerleri – Yunan Mirasının İngiltere’ye Yolculuğu
Antik Yunan’dan kopup gelen bu mermerler, Parthenon Tapınağı’ndan. Tanrı ve tanrıçaların zarif işçilikle yapılmış figürleriyle adeta büyüleniyorsunuz.
Elgin Mermerleri’nin hikayesi, tarihin en ilginç ama bir o kadar da tartışmalı “yolculuklarından” biri diyebiliriz! Bu antik Yunan mermerleri, Atina’daki ünlü Parthenon Tapınağı’nda bulunuyordu. Ancak 1800’lerin başında işler değişti: Osmanlı İmparatorluğu’nun Atina üzerindeki hâkimiyeti sırasında, İngiltere’nin Atina Büyükelçisi olan Thomas Bruce (namıdiğer Elgin Kontu), Parthenon’daki bu eşsiz heykelleri alıp İngiltere’ye götürmek için bir şekilde Osmanlı’dan izin almayı başarmış. Fakat izin konusu biraz karışık; bazı kaynaklara göre Elgin bir ferman aldı, bazılarına göre ise bu sadece basit bir “izin yazısıydı.” Tam anlamıyla net değil!
Elgin, bu heykelleri parça parça söktürüp İngiltere’ye taşımış. Tabi o zamanlar “mermerleri koruyup müzede sergileyelim” fikri bugünkü kadar gelişmiş değil, bu yüzden bazı parçalar yolculuk sırasında zarar görmüş. Yine de çoğu parça İngiltere’ye sağlam bir şekilde ulaşmış. Elgin 1816’da İngiltere hükümetine satmış.
Bugün, bu eserlerin iadesi konusu hala hararetli bir tartışma. Yunanistan, “Bu parçalar bizim kültürel mirasımız, ait oldukları yere, Akropolis’e geri dönmeli!” diyor. British Museum ise “Dünyanın her yerinden ziyaretçi geliyor ve bu eşsiz Yunan eserlerini burada görebiliyor” diyerek iade etmeye pek yanaşmıyor.
Kısacası Elgin Mermerleri, bir yandan sanatseverleri büyüleyen, diğer yandan tarihçileri ve politikacıları yıllardır karşı karşıya getiren bir koleksiyon. British Museum’u ziyaret ederseniz, bu mermerlerin önünde biraz durup bu uzun ve çetrefilli hikayeyi düşünmenizi tavsiye ederim!
Assurbanipal’in Kütüphanesi – Tarihin Derinliklerinden Gelen Bilgi Hazinesi
Mezopotamya’ya ait bu tabletlerde insanlığın ilk destanları yazılı. Gılgamış Destanı gibi ölümsüz hikayelerin kaynağı burada!
Assurbanipal’in Kütüphanesi, gerçekten büyüleyici bir yer! MÖ 7. yüzyılda Asur İmparatoru Assurbanipal tarafından kurulan bu kütüphane, tarihin en eski ve en kapsamlı bilgi koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. Asur’un başkenti Ninova’da bulunan bu kütüphane, sadece bir bilgi hazinesi değil, aynı zamanda bir kültür ve bilim merkeziymiş.
Assurbanipal, kütüphanesinde, sadece Asur’a ait değil, Sümer, Akad, Babil ve Hittit gibi pek çok eski uygarlığa ait yazılı eserler de bulunuyormuş. Gılgamış Destanı’nın bir versiyonu bile buradaymış!
Ne yazık ki, MÖ 612’de Ninova’nın düşmesiyle kütüphane büyük oranda zarar gördü, ama şansımıza, o dönemin bilgileri günümüze kadar ulaştı.
Hoa Hakananai’a Heykeli
Paskalya Adası’nın mistik moai heykellerinden biri. Boyutu ve işçiliğiyle göz dolduruyor. Ada kültürünün sembolü olan bu dev figür, gerçekten etkileyici.
Pasifik Okyanusu’nda yer alan Paskalya Adası’ndan (Easter Island) gelen bu heykel, adanın en ünlü ve en çok tartışılan figürlerinden biri. “Hoa Hakananai’a”, adın yerel dilinde “Kaybolan Arkadaş” veya “Kayıp Arkadaş” anlamına geliyormuş.
Paskalya Adası’nda, çok sayıda Moai heykeli bulunuyor. Bu heykeller, adanın eski sakinleri tarafından, adadaki ataların onuruna yapılmış ve genellikle büyük bir liderin ya da önemli bir kişinin ruhunun heykel üzerinden adaya koruma sağlaması amacıyla inşa edilmiş. Hoa Hakananai’a da bu moai heykellerinin tipik özelliklerine sahip: Yüksekliği yaklaşık 2 metreden fazla ve gözleri ilginç bir şekilde taş malzemeden yapılmış.
Lewis Satranç Taşları
Ortaçağ İskandinavya’sından günümüze gelen bu satranç taşları, adeta birer sanat eseri. Her biri öyle detaylı ve şirin ki satranç oynayasınız gelir.
Bu taşlar, 1831 yılında İskoçya’daki Lewis Adası’nda keşfedilmiş ve Vikingler’in zamanına kadar uzanıyor. MÖ 12. yüzyılda yapılmış oldukları düşünülüyor, ama sadece bir satranç takımı değil, bir dönemin kültürel mirası.
Bu taşların her biri, el işçiliğiyle yapılmış ve çok dikkatli bir şekilde şekillendirilmiş. Figürler, Viking savaşçılarını, kalkanları ve miğferleri yansıtıyor. Birçok taş, aslında savaşçı figürleriyle süslenmiş. Gerçekten etkileyici! Ama bazı araştırmacılar, bu taşların sadece oyun için değil, dini ya da ritüel amaçlarla da kullanıldığını düşünüyor.
Bir de bu taşların boyutları oldukça büyük ve detayları gerçekten etkileyici. Her bir taş, adeta bir sanat eseri gibi. Bazılarının üzerine, Viking tanrılarına benzeyen figürler işlenmiş. Yani bu taşlar, satranç oynamaktan daha fazlasını temsil ediyormuş gibi hissediyorsunuz.
Antik Dünyanın Gizemli Harikası: Bodrum Mozolesi’yle Zaman Yolculuğu
British Museum’a gidip Halicarnassus Mozolesi’ni (namı diğer Bodrum Mozolesi) yakından görmek, adeta antik dünyanın büyüsüne kapılmak gibi bir şey! Bu mozole, MÖ 350 civarında, o dönemin en güçlü krallarından biri olan Mausolos adına yapılmış. Karya Krallığı’nın başkenti Halicarnassus’ta (bugünkü Bodrum) inşa edilen bu devasa anıt mezar, Antik Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak sayılıyor ve görkemiyle çağlar boyunca herkesi büyülemiş.
British Museum’da sergilenen mozoleden kalan heykeller ve kabartmalar, o dönemin sanatına ve işçiliğine dair inanılmaz bir fikir veriyor. Düşünsenize, bu yapının boyutları öyle etkileyiciymiş ki, “mozole” kelimesi bugün tüm büyük anıt mezarlar için kullanılıyor. Heykeller arasında devasa savaşçılar, tanrıçalar ve mitolojik figürler var; hepsi de oldukça detaylı işlenmiş. Eserlerin her bir parçası, Karya medeniyetinin ince zevkini ve sanatsal gücünü adeta haykırıyor.
Cyrus Silindiri
Dünyanın ilk insan hakları bildirisi olarak kabul edilen bu Babil silindiri, özgürlüğün ve adaletin sembolü gibi. Eski çağlarda bile halklara verilen değerin bir yansıması.
Cyrus Silindiri, MÖ 539 yılında, Pers İmparatoru Büyük Cyrus tarafından yazdırılmış ve aslında dünyanın ilk insan hakları beyannamesi olarak kabul ediliyor. Bu silindirin üzerinde, Büyük Cyrus’un, Babil’i fethedip Babil Kralı Nabonidus’u devirdikten sonra, halklarına özgürlük ve hoşgörü vaat ettiğini anlatan bir metin bulunuyor. Silindirin yazıldığı dönemde, imparatorluklar genellikle halklarını zorla yönetir ve onların haklarını pek göz ardı edermiş. Ancak Büyük Cyrus, fethettiği topraklarda halkların dinlerine, geleneklerine ve kültürlerine saygı gösterilmesi gerektiğini belirtiyor.
Mısır Mumya Koleksiyonu
Antik Mısır’ın ölüm sonrası inancını görmek için harika bir fırsat! İyi korunmuş mumyalar, süslü lahitler ile zamanda bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
8. Portland Vazosu
Roma döneminden kalma, zarif bir cam vazo. Üzerindeki mitolojik figürler, antik dünyaya dair ipuçları veriyor. İnanılmaz bir işçilik örneği!
18. yüzyılda keşfedilen bu eser, adını, 18. yüzyıl İngiliz aristokrasisinin önemli isimlerinden biri olan Portland Dükalığı’ndan alıyor. Vazo, hem tarihi hem de sanatsal açıdan büyük bir öneme sahip.
Portland Vazosu, özellikle zarif yapısıyla tanınıyor. Vazonun üzerindeki figürler, Yunan tanrılarını ve kahramanlarını betimliyor ve bu figürlerin işlenişi, dönemin yüksek sanat anlayışını gözler önüne seriyor. Yunanların en ince detaylara kadar işledikleri figürler, bu vazonun ne kadar büyük bir özenle yapıldığını gösteriyor. Vazonun tasarımı, sadece işçiliğiyle değil, aynı zamanda antik Yunan kültürüne olan saygıyı da simgeliyor.
Döner Halı
İran kökenli bu minyatür halı, renkleri ve desenleriyle Doğu’nun halı dokuma sanatının güzelliğini yansıtıyor. Tek kelimeyle büyüleyici!
Benin Bronzları
Batı Afrika’nın efsanevi bronz heykelleri. Her biri dönemin krallık yaşamını ve sanatını gözler önüne seriyor. Afrika tarihine dalmak isteyenler için harika bir koleksiyon.
Ramses II Heykeli
Antik Mısır’ın güçlü firavunu Ramses’in heybetli bir heykeli. Onun ihtişamını ve gücünü burada görebiliyorsunuz; gerçekten etkileyici bir duruşu var.
Sutton Hoo Miğferi
Anglosakson döneminden kalma bu miğfer, bir kral mezarından çıkarılmış. Üzerindeki detaylarla savaşçıların hayatını gözler önüne seriyor.
Aslan Avı Rölyefleri
Assur İmparatorluğu’nun kralının aslan avını tasvir eden bu kabartmalar, devasa boyutları ve detaylarıyla sizi tarihin içine çekiyor.
Aztek Güneş Taşı
Azteklerin dünyayı anlamlandırmak için kullandığı bir takvim taşı. Sembollerle dolu bu taş, Meksika’nın köklü kültürüne dair ilginç bilgiler sunuyor.
Kadeş Barış Antlaşması Tableti
MÖ 1259’da Mısırlılarla Hititler arasında imzalanan bu antlaşma, tarihin ilk barış antlaşmalarından biri olarak biliniyor. O günlerde bile barışın önemi ne kadar büyükmüş!