Tarihi yarım adanın kuşkusuz en önemli ve en tartışmalı eseri Ayasofya. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiş. İlk yapıldığında Büyük Kilise olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmış. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüş.
Ayasofya Neden Bu Kadar Önemli?

Ayasofya’nın mimarisindeki en önemli yenilik, ölçülerinin bir kilise için alışılmamış büyüklükte oluşu, orta mekâna hâkim olan kubbenin büyüklüğü ve yüksekliği. Ana mekânı örten kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 m, çapı ise kuzey güney doğrultusunda 31,87. m, doğu batı doğrultusunda ise 30.86 m.dir.
İlk kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 yılında yapılmış. Üstü ahşap çatı ile örtülüymüş. 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmış. Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmuyor. İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiş.
2. kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) zamanında aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin imparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük ve kanlı halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmış.
Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos (527-565) tarafından döneminin iki önemli mimarı olan Miletos’lu (Milet) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Anthemios’a yaptırılmış. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmış.
Kaynaklarda, Ayasofya’nın açılış günü İmparator Justinianos’un, mabedin içine girip, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dedikten sonra, Kudüs’teki Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı geçer.

TRT2 tarafından hazırlanan belgeseli mutlaka seyretmenizi tavsiye ederim.
İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli olması için, yönetimindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması için toplatılmasını emretmiş. Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler Roma yönetimindeki başka topraklardan getirilmiş.
Ayasofya’nın Mimari Üstünlüğü
15 katlı bir bina yüksekliğinde olan Ayasofya hiç metal kullanılmadan taş yığma yöntem ile yapılmış. Ve bu tonlarca ağırlığı kaldırabilmesi için özel tuğla ve sıva üretilmiş. Ağırlık yükünü azaltmak için Rodos’da üretildiği düşünülen özel hafif tuğlalar kullanılmış.(Yapılan testlerde günümüz tuğlaları suda batarken, Ayasofya’nın tuğlaları suda batmıyormuş.)
Kubbe ağırlığını taşıması için pandantif denen mimari destekler ilk defa Ayasofya’da kullanılmış. Kubbe ilk tamamlandığında hızlı ve büyük yapı yapmanın bir takım sonuçları ile karşılaşılmış. Yapıldıktan 20 yıl sonra bir deprem sırasında yıkılmış. 3. yapılan kubbe mimari ile olarak biraz farklılaştırılmış. Bugün gördüğümüz kubbe 1500 yıl önce yapılan 3.kubbe.
Zamanla yanlara doğru esnemeye başlayan yapı 16yy’da Mimar Sinan tarafından restore edilerek 8 payanda ile desteklenmiş. Maalesef yaşamış olduğu teknik sorunları hala üst galeride görebilirsiniz. Sütün, zemin ve duvarlarda meydana gelen sorunlar gözle görülebiliyor.
Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun bulunmakta.
Ayasofya’nın mermer kaplı duvarları dışındaki tüm yüzeyler birbirinden güzel mozaiklerle süslenmiş. Yapıdaki bitkisel ve geometrik mozaikler 6. yüzyıla, tasvirli mozaikler ise ikonaklazma (Tasvir Kırıcılık Dönemi 730- 842) sonrasına tarihleniyor.
Ayasofya’daki Venedikli Dükün Mezarı
4. Haçlı seferleri Kudüs’ü yağmalamaya giderken Ortodoks İstanbul’u yağmalaya karar vermişler. (Katolik papanın organize ettiği Haçlı seferler) 1204 – 1261 yılları arasında Latinler İstanbul’u işgal etmiş. Hatta Ayasofya’nun üst katında 4. haçlı seferinin finansal olarak destekleyen Venedikli dükün mezarı bulunmakta. 93 yaşında ve kör olan dük işgalden 1 sene sonra ölmüş ve Ayasofya’ya gömülmek istemiş. Mezar taşı hala duruyor fakat bazı kaynaklar şehir Bizans tarafından geri alınınca kemiklerin Haliç’e atıldığı söyleniyor.

1261 yılında Doğu Roma kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya oldukça harap durumdaymış. Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in (1451-1481) 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiş. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüş. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmış.
Her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş Ayasofya. En kapsamlı restorasyon Sultan Abdülmecid Dönemi’nde (1839-1861) Fossati tarafından yapılmış. 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü eklenmiş. Mihrabın iki yanında bulunan bronz kandiller, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tarafından Budin Seferi (1526) dönüşünde camiye hediye edilmiş.
Ana mekâna girişin sağ ve sol köşelerinde bulunan Helenistik Döneme (MÖ. 4.-3. yy) ait iki mermer küp ise, Bergama’dan getirilerek, Sultan III. Murad (1574-1595) tarafından Ayasofya’ya hediye edilmiş.
Ayasofya’nın mimari olarak en çok konuşulan bölümlerinden biri de yer altındaki dehlizleri, tünelleri. Çok merak ediyorum. Maalesef halka açık değil ama bu konuda birkeç belgesel izledim. Sanırım sahile kadar inen gizli geçitler ve su kanalları varmış.
900 metrelik yer altı dehlizleri, tüneller ve kuyular ile ilgili çalışmalar devam etmekte. Bu dehlizlerin eskiden kaçış kanalı olarak da kullanılmış olabileceği düşünülüyor.
Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmış. 1985’te UNESCO dünya mirası listesine girmiş Ayasofya. 24 Temmuz 1920’ye geldiğimizde de, Ayasofya tekrar camiye çevrildi.
Ayasofya’nın Ünlü Mozaikleri
Sunu Mozaiği

Ayasofya’nın en önemli figürlü mozaiklerinden biri olan olan mozaik Fossati tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sırasında keşfedilmiş. Hz. Meryem ve başının iki yanındaki madalyonlarda METER ve THEOU yani “Tanrı Anası” olduğunu ifade eden kelimelerin kısaltılmış monogramları bulunmakta. Hz. Meryem’in kucağında Çocuk Hz. İsa tasvir edilmiş. Hz. Meryem’in solunda kentin kurucusu olan İmparator I. Konstantinos, elinde İstanbul kentini temsil eden maket tutmakta. İmparator I. Konstantinos’un yanında yukarıdan aşağıya doğru koyu mavi harflerle Grekçe; “Azizler Arasında Büyük İmparator Konstantinos” yazılıdır. Hz. Meryem’in sağında ise İmparator Justinianos, elinde Hz. Meryem ve Hz. İsa’ya takdim ettiği Ayasofya maketini tutmakta.
Apsis Mozaiği

Apsis’in çeyrek kubbesinin orta kısmında, Hz.Meryem, üzeri değerli taşlarla süslü ve minderli bir taht üzerinde oturmakta olup kucağında Çocuk Hz. İsa’yı tutmakta. Bu mozaik Ayasofya’da İkonaklazma ( Tasvir Kırıcılık) döneminden sonra yapılmış, ilk figüratif tasvirli örneği teşkil etmesi açısından önemli. Mozaik tasvir 9. yüzyıla tarihlenmekte.
VI. Leon Mozaiği

İmparator Kapısı üzerinde yer alan İsa tasvirli mozaikte İsa, taht üzerinde oturmakta, sağ eliyle takdis eder durumda, sol eliyle sayfaları açık bir İncil tutmakta. İncilin üzerinde Grekçe ” Barış Sizinle Olsun. Ben Dünyanın Nuruyum” ibaresi yazılı. Sağ tarafta madalyon içerisinde Başmelek Cebrail (Gabriel), sol tarafta ise madalyon içerisinde Hz.Meryem tasvir edilmiş. İsa’nın ayakları dibinde ona secde eder durumda Doğu Roma İmparatorlarından VI. Leon ( 816- 912) yer almakta. Mozaik tasvir 10. yüzyıla tarihlenmekte.
Pandantiflerdeki Melek Tasvirleri

Pandantifler üzerine işlenmiş melek figürleri Hristiyan inancında cennet kapısının bekçisi olarak biliniyorlar. Bu melekler cennette Tanrı’nın tahtını koruduğuna inanılan, bir baş ve altı kanattan oluşan Serafim’ler. Pandantiflerde yer alan melek figürlerinin yüzleri Osmanlı Dönemi’nde yıldız biçimli madenî bir kapak ile kapatılmış. 2009 yılında kubbede yapılan mozaik onarımları sırasında, kuzeydoğudaki melek tasvirinin yüzünü örten kapak açılarak, meleğin yüzü ortaya çıkartılmış.
Deisis Kompozisyonu

Doğu Roma Resim Sanatı’nda Rönesansın başlangıcı olarak kabul edilen Deisis sahnesinin yer aldığı mozaik Mozaikte kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın Hz. İsa’ya yakarmaları tasvir edilmiş. 13 yy tarihlendirilmekte.
Dilek sütunu ( Terleyen Sütun)

Yapının kuzeybatı yönünde terleyen sütun ya da dilek sütunu olarak adlandırılan bronz levhalar ile kaplı, ortası oyulmuş bir sütun yer almakta. Doğu Roma döneminde insanların iyileşmesine yardımcı olduğu konusunda rivayetler var.
Efsaneye göre, yapının içeresinde şiddetli bir baş ağrısıyla dolaşan İmparator Iustinianos, başını bu sütuna yaslamış ve bir müddet sonra baş ağrısının geçtiğini fark etmiş. Bu olayın halk arasında duyulması üzerine, sütunun şifa özelliğinin olduğu söylencesi yayılmıştır. Başka bir efsanede ise bu ıslaklığın Meryem’in gözyaşları olduğu söylenmekte.
Bu kadar eski. bir yapı olurda efsaneler bu kadar mı olur 🙂
Fatih Sultan Mehmed ilk cuma namazını kılmak için secdeye varmış, ancak, yapının yönü Kâbe’ye dönük olmadığı için namaza bir türlü başlayamamış. Tam o sıra da Hızır Aleyhisselam’ın gelmiş ve bu sütundan güç alarak yapının yönünü Kâbe’ye çevirmeye çalışmış. Günümüzde ise, insanlar sütundaki bu oyuğa soktukları başparmaklarını saat yönünde tam bir tur döndürerek dilek tutmakta.
Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve temeldeki suyu emdiği ve nemli göründüğü bilimsel açıklamalardan biri.
Omphalion

Doğu Roma Dönemi’nde, İmparatorların törenle taç giydikleri yer olan Omphalion.
Ayasofya’nın Hat Levhaları
Ana mekânın duvarlarında asılı olan büyük yuvarlak hat levhaları, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde 1847-1849 yılları arasında yapılan onarımlar sırasında dönemin en ünlü hattatlarından Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmış. 7,5 m. çapındaki yuvarlak hat levhaları, kenevirden yapılmış yeşil zemin üzerine, altın yaldız ile yazılmış. Allah (c.c), Hz. Muhammed (s.a.v), Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin isimlerinin yazılı olduğu levhalar, 8 adet. Levhaların ahşap askıları hafif ve dayanıklı olması nedeniyle ıhlamur ağacından yapılmış.Bu hat levhalarının İslam Dünyası’nın en büyük hat levhalarından olduğu bilinmekte.

Mermer Küpler

İki adet yekpare mermerden yapılmış küpler, Hellenistik Döneme (MÖ 330-30) ait olup, Bergama antik şehrinden getirilmiş. Ortalama 1250 litre sıvı alabilen bu küplerden, cami döneminde, kandillerde ve bayram namazlarında şerbet dağıtılmaktaymış.
Viking yazısı

Mermer korkulukların üzerinde Vikinglerden kaldığı düşünülen bir yazı bulunmakta. 9. yüzyıla ait olduğu tespit edilen bu yazıda , “Halvdan buradaydı” ibaresi yazıldığı düşünülüyordu fakat son yapılan çalışmalarda Avar Türkler’ininde benzer bir alfabe kullandığı tespit edilmiş. “Tanrının mührü buradadır” yazdığı şeklinde değerlendirilmiş. Ağaca ve duvara yazanlar her dönem varmış 🙁