İçindekiler
Çanakkale dinledikçe gözlerimizi dolduran muhteşem tarihi, ılık rüzgârları, sakin plajları ve tarihi dokusu ile hem gezmek hem de yaşamak için ideal bir şehir. Sizi hem büyükşehir olanakları ile rahatlatıyor hem de bir sahil kasabası edasıyla kucaklıyor. Aynı zamanda tam bir öğrenci şehri olduğunun da altını çizmek gerek.
1 Dakikada kısa bir Çanakkale turu ister misiniz?
Yaklaşık 541.000’lik bir nüfusa sahip olan Çanakkale’nin yüzölçümü 9.955 km2.
Çanakkale şehir merkezinde gezilecek çok fazla tarihi yer ve sosyal alan mevcut. Eğer otobüsle geldiyseniz Merkez’e geldikten sonra karşınıza ilk çıkacak şey saat kulesi. Arkanıza denizi alıp saat kulesini gördüyseniz, doğru yerdesiniz demektir.
Çanakkale Gezilecek Yerler
Aynalı Çarşı
Saat kulesinin civarında çok fazla sayıda kafe, bar, mağaza ve restoran alternatifi var. Merkezde küçük bir tur attıktan sonra Aynalı Çarşı’ya doğru yol alabilirsiniz. Hani şu güzel türküde geçen ‘Çanakkale içinde aynalı çarşı, anne ben gidiyorum düşmanı karşı…’ Aynalı Çarşı’nın bir diğer adı da Halyo Çarşısı’dır. Bu isim onu yaptıran Musevi Cemaati’nin ileri gelenlerinden biri olan Eliyau Hallio’dan geliyor. Aynalı çarşı esasında 1890 yılında yaptırılmış ama Gelibolu Savaşı esnasında bombalara yenik düşüp viran olmuş. Harabe haline geldiği için de çok uzun bir süre kullanılmamış ama neyse ki 1967’de yenilendikten sonra tekrar açılmış. Aynalı Çarşı Kapalıçarşı’ya çok benziyor ancak çok çok daha ufak bir hali. Bir nevi minyatürü gibi düşünebilirsiniz.
Aynalı Çarşı isminin nereden geldiğine dair bir çok hikâye ve söylenti var elbette ama en kabul görmüş olanı; atların koşum takımlarından geldiği hikâyesi, yani tamamen atlarla ilgili. Eskiden burada atlar için çeşitli koşum takımları ve süsler üreten dükkanlar mevcutmuş. At gözlüklerine ‘ayna’ denildiğinden ve aynalar burada üretilip satıldığından çarşının adı ‘Aynalı Çarşı’ olmuş.
Aynalı Çarşı İngiliz’lerin Gelibolu işgali esnasında onlar tarafında ahır olarak kullanılmış. Bu dönem 1918-1921 yılları arasını kapsıyor.
Aynalı Çarşı’nın kapısında yer alan kitabede hem İbranice hem de Osmanlıca bir yazı yer alıyor. Bu kitabenin Osmanlıca kısmında der ki; ‘Sultan-ı ma adalet-i unvan-ül Gazi Abdülhamid-i Sani Efendimiz Hazretlerinin saye-i İhsaniye-i ‘ yani ‘Adaletliliği ile tanınan Sultan Gazi İkinci Abdülhamid hazretlerinin lütuf ve sahip çıkmalarıyla.’
Kitabenin İbranice kısmında ise; ‘Eser-i gayret-i perverde tebaa-i sadıka-i MuseviyyesindenEliyauHallio bendelerinin yaptırdığı çarşı-i dil-nişindir’ yani ‘Kendilerine bağlı, Musevi uyruğundan İlyaHalyo kullarının çabalarıyla yaptırılmış ve gönülde yer tutacak çarşıdır. Sene; Hicri Muharrem 1307, (Kasım-Aralık 1889)’
Kısacası, savaşlar, ölümler, hayatlar görmüş ve tarihe tanıklık etmiş bu çarşıda biraz tarihi koklayabilir, çeşitli hediyelik eşyalar satan dükkânlardan alışveriş yapabilirsiniz.
Deniz Müzesi
Çanakkale gibi savaş geçirmiş, kıymetli askerlerin ruhlarına ana kucağı gibi kucak açmış bir şehirde, deniz müzesini gezmemek olmaz. O yüzden Aynalı Çarşı’dan sonraki durağınız mutlaka Deniz Müzesi olsun. Burada Çanakkale Savaşı’nda tesis ettiği mayın hatlarıyla ünlü Nusret Mayın gemisini görebilirsiniz. Nusret Mayın gemisi ile döşenen mayın hattı sayesinde, İngilizler Çanakkale’yi denizden geçemeyerek karadan harekâtına başlamak zorunda kalmışlardı. Osmanlı donanmasının bu kıymetli mirasını gördükten sonra müzenin diğer bölümlerini gezebilirsiniz. Hediyelik eşya binasına uğramayı ve Çanakkale’nin önemli simgelerinden biri olan Çimenlik Kalesi’ni görmeyi de unutmayın.
Kordon
Artık denize karşı oturma ve demli bir çay içme zamanı diyorsanız, kendinizi hemen kordona atın. Kordonun bir yanı deniz bir yanı çeşitli kafe ve restoranlardan oluşuyor. Ayrıca Çanakkale’nin meşhur çay bahçelerinden. Buradaki çay bahçelerinin en güzel yanı ise, dışarıdan yiyecek getirebiliyor olmanız. Simidinizi, sandviçlerinizi alıp demli bir çay söyledikten sonra denizin keyfini çıkarabilirsiniz, uzun uzun. Şanslıysanız bir milli bayrama denk gelip denizcilerin gemilerle yaptıkları muhteşem gösteriyi de izleyebilirsiniz.
Truva Atı
Kordon’da yürüyüş yapıp çay keyfini tamamladıktan sonra oradan ayrılmadan Truva atını da ziyaret etmelisiniz. Bu, Troy (Truva) filminden kalan Truva atı. Çanakkale’liler filmin Çanakkale’de değil de yurt dışında (İç mkân çekimleri Londra’da bir platoda, dış mekân çekimleri ise Fas, Meksika ve Malta’da yapıldı) çekilmesinden dolayı kırgın olsalar da bu hediye herkesin kalplerini almayı başarmış gibi görünüyor. Truva Antik kenti ve tahta Truva atı farklı bölgelerde. Birazdan oraya da geleceğiz.
Halk Bahçesi
Çanakkale’nin en güzel ve büyük parklarından biri. Çanakkale’de yaşayanlar buranın keyfini iyi bilirler. Yaz kış yürüyüş yapmak, oturup sohbet etmek için ideal yerlerden biri. O kadar ki, içinde çocuk parkının yanı sıra köpek parkı da var. Bir nevi köpek eğitim alanı gibi düşünebilirsiniz aslında. Yetişkinler, çocuklar, gençler ve engelli bireyler için farklı farklı açık alan spor aletleri de mevcut. Üstelik küçük de bir amfi tiyatrosu var. Burada çimenlere yayılıp, arkadaşlarınızla sohbet edebilir, tek başınıza kitap okuyabilir ya da müzik yapan insanlara eşlik edip ruhunuzu doyurabilirsiniz.
Truva Antik Kenti
Truva Antik Kenti Çanakkale – Ezine yolu üzerinde 30. Km civarında yer alıyor. Burası Tevfikiye Köyü olarak geçer. Bu bölge günümüzde Hisarlık olarak da anılıyor.
Burası neredeyse beş bin yıllık bir antik kent. Arkeolojik ve tarihi olarak da çok önemli bir yere sahip. Bunun sebeplerinin başında elbette ki konumu geliyor. Bir liman kenti olması sebebiyle tarihte birçok medeniyete ve onlar arasındaki alışverişlere şahit olmuş.
Truva antik kenti alüvyon dolgular öncesinde Çanakkale boğazının en kritik noktasında bulunuyormuş.Homeros’un İlyada destanın ev sahibi Truva. Homeros‘un İlyada’sı içinde paganların incili denirmiş 🙂 12 yy Yunan kıyılarından gelen Akha’larla Truvalılar arasında geçen 10 yıllık savaşın son 50 günü anlatılmakta. İlyada destanında.Roma halkının soyunun Truva’ya dayandırılır. Truva antik kenti aslında bir höyük. Yani insan aktivitesi sonuçu oluşan tepe. Mezar içilen yapılan tepelere tümülüs deniliyor.
Truva öyle bir höyük ki 9 ana, 6 ara katmanı ile 15 katmanı var. Her katman farklı bir dönemden kalma. Şu an tepede yer alan tente sadece kapatma görevi görmüyor aynı zamanda höyüğün kazılmadan önce ki yüksekliğini de belirtiyor.
Truva höyüğünü mutlaka rehber ile gezmeyi tavsiye ediyorlar. MÖ 4000’lerde başlayan yaşam MS 800’lere kadar kesintisiz olarak devam etmiş. Bu yüzden farklı zamanlara ait eserler bazen yan yana durabiliyor. Doğru yorumlayabilmek için rehber desteği önemli.
1996’dan bu yana Milli Park’lar arasında yer alıyor. 1998’de de Unesco’nun Dünya Mirası listesine girmiş. Bir Efes Antik kent ya da Bergama Antik kent izlenimi yaratmıyor, ne yazık ki pek kalıntı yok. Arazinin belli noktalarında kalmış taşlar, kalıntılar mevcut ama yine de gezip görülmesi gereken yerlerden biri. Antik kentin girişinde sembolik bir Truva atı bulunuyor.
Truva Atı Hikâyesi
Bugüne dek dünya tarihinde yüzlerce savaş gerçekleşmiş ama Truva atının hikâyesini dinlediğinizde, bunun en akıllıca hatta en kurnaz savaş taktiklerinden biri olduğunu düşüneceksiniz gerçekten. Homeros Truva’dan İlyada eserinde de bahseder. İlyada’da 10 yıl süren Truva savaşının son 50 gününü anlatmış.
Bu büyük savaş Truvalılar (Truva’lılar) ve Yunanlar (Akha’lılar) arasında geçmiş. İki halkı birbirine kırdıran bu savaşın temel sebebi de görünürde aşktır.
Hikâye Truvaa şehrinin kralı Priamos’un oğlu Paris’in Sparta kralı Menelaus’un karısına, Helen’e aşık olması ile başlar. Tahmin edeceğiniz üzere, bir başka erkeğin karısına aşık olması Menelaus’u çileden çıkarır. Bu kadar da değil, Paris Helen’i Truva’ya kaçırır, hem de kendi rızasıyla. Bu da Menelaus için son nokta olur. Öfkeden deliye dönen Sparta kralı hem Helen’i hem de Truva şehrini almak için bütün Yunan devletlerini kendi etrafında toplayıp Truva’ya savaş açar. Hem de öyle böyle bir savaş değil. Milattan önce 500 civarında başlayan bu savaş tam 10 yıl sürer. 10 yıl boyunca savaşan askerler artık bu durumdan yorgun düşmüştür ki cesareti ve zekâsıyla nam salmış komutan Odyssesus’un aklına dahiyane bir fikir gelir.
Akhalılar’ın komutanı Odysseus tahtadan devasa bir at yapar. En iyi askerlerini de alarak bu dev tahta atın yani Truva atının içine gizlenir. Truva atını başında bir askerle birlikte Truva’nın kapısına kadar götürürler. Bu asker Truva’lılara kendisinin kurban olarak seçildiğini söyler. Bu kurban edilişin sebebini de; ‘Tanrı’dan Akhalı askerlerin canını kurtarması için bir rüzgar istedik ve bunun için de beni seçtiler, onlardan nefret ediyorum’ diye açıklar.
Askeri dinleyen Truva’lılar merakla tahta ata bakarlar. Komutan Odysseus’un planı işlemektedir. Asker atı şöyle açıklar; ‘Bu tahta at tanrıça Athena adına yapıldı, eğer bu atı yakıp yıkarsanız tanrıça Athena’nın laneti ve nefreti üzerinize olur ama Truva kentinin içine alır, sahip çıkarsanız tanrıça Athena sizi ödüllendirecek ve çok zengin olacaksınız. ‘ İşte bu konuşmalardan sonra Truva’lılar savaşı kazandıklarına emin olur ve tahta atı da alarak Truva şehrinin meydanına koyarlar. Zafer sarhoşluğu ile birlikte geceden sabah kutlamalar yapar ve içtikleri içkiler yüzünden iyice sarhoş olup sabaha karşı sızarlar. Bu andan sonra olanları tahmin etmek çok da zor değil elbette. Truva’lılar sızdıktan sonra Akhalı askerler şehri ele geçirir, savaşı kazanırlar. Kral Menelaus karısı Helen’i alıp Yunanistan’a geri döner. Üstelik efsaneye göre Kral Menelaus’un karısı Helen ile birlikte, hayatlarının sonuna kadar birlikte yaşadıkları söylenir.
Truva şehri ile ilgili diğer efsaneleri kaz dağları yazımda anlatmıştım.
Çanakkale’de Ne Yenir ?
Çanakkale’de yeme içme üzerine oldukça fazla alternatif var ama oraya kadar gitmişken tazecik balıkları denememek büyük kayıp olur. Bunun için de adresiniz mutlaka Sardalye olsun. Ekmek arası çıtır sardalyası evinize döndükten sonra Çanakkale’ye dair en çok özleyeceğiniz şeylerden biri.
Çanakkale’nin bir diğer meşhur lezzeti de peynir helvası. İsterseniz fırınlanmış olarak da isteyebilirsiniz. Peynir helvası alabileceğiniz bir çok yer mevcut ama aralarında en ünlüleri; Kadir Yaşar, Hüsmenoğlu ve Babalık helvacıları.
Gelibolu Yarımadası Milli Parkı
Çanakkale Şehitler Abidesi elbette Gelibolu yarımadasının en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Bu şehitlik Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de hayatını kaybeden 253.000 Türk askeri anısına yapılmış. İnsan attığı her adımda İstiklal Marşı’nın şu sözlerini anımsıyor; ‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı…’
Gelibolu Yarımada’sında aynı zamanda 57 Alay’ın anısına yapılan 57. Alay şehitliğini de görebilirsiniz. Yarbay Mustafa Kemal komutasında bulunan 57. Alay, 19. Tümen’e bağlıdır ve Yarbay Mustafa Kemal’in emri doğrultusunda bu bölgeye gelmiş, savaş sonuna kadar bu bölgenin savunmasında çok önemli bir rol oynamış ve kahramanlıklar göstermiş.
Şahindere Şehitliği
Şahindere şehitliği bulunduğu bölgenin sakin ve korunaklı olmasının yanı sıra su ve gölge veren ağaçların da olması sebebiyle buraya kurulmuş. Burada 1969 şehidimizin yattığı söyleniyor.
Seyit Onbaşı Anıtı
Çanakkale Savaşı sırasında 276 kg’lık topu tek başına kaldırarak ateşlediği bu top sayesinde Ocean gemisinde büyük tahribatlar yaratan Seyit Onbaşı’yı hatırlarsınız değil mi? Top mermisini sırtlanırken ona yardım eden arkadaşı Niğdeli Ali’yi de anmadan olmaz elbette.
Anzac Koyu
Burası Avusturyalılar için çok büyük önem taşıyan bir nokta. 25 Nisan 1915 tarihinde Anzac ordusu bu koydan çıkarma yapmış. Her yıl, 25 Nisan’da Anzaklar tarafından anma günleri de düzenleniyor. Bizler de, her milleten şehit olan evlatları bağrına basan topraklara sahip olduğumuz için çok şanslıyız.
Seddülbahir, Yahya Çavuş ve Ertuğrul Koyu
Yahya Çavuş savaş esnasında birliğindeki 63 askerle birlikte şehit düşer. Bu kahraman asker anısına da Yahya Çavuş anıtı yaptırılır. Burada Seddülbahir köyünü ve Ertuğrul koyunu da ziyaret edebilirsiniz.
Anıtın ön yüzünde bir rubai yer alır. O günün öyküsünü sade bir dille anlatır. Arka yüzünde ise şehit olan askerlerden 18’inin ismi yazılı. Diğer bir yanında ise ‘’Yahya Çavuş’un emrindeki 68 kahraman, 6 düşman taburunu 10 saat kıyıda tuttular. Çanakkale’yi kurtardılar. Tarihe mal oldular” sözleri mermer plakalar üzerine işlenmiş.
Conkbayırı
Hem Anzac mezarlarının hem de üç Türk anıtının yer aldığı Conkbayırı Gelibolu’da gezilecek yerler arasında ikinci en yüksek noktada.
Kanlı Sırt
Burayı ziyaret ettiğinizde Kanlı Sırt yazıtını göreceksiniz. Bu yazıt, Gelibolu Yarımadası’nın Kabatepe ve Conkbayırı arasında kalan en dar yerinde bulunuyor. Hüzünlü de bir hikâyesi var. Bu bölgede Türk ve Anzak askerleri birbirlerine çok yakın siperlerde bulundukları ve dar bir bölge olduğu için ölen askerlerin siperlerinden çıkarılıp gömülmesi çok mümkün değilmiş. Bu bölgede dökülen kandan dolayı da, buraya Kanlısırt adı verilmiş ve bir yazıt yaptırılmış.
Mehmetçiğe Saygı Anıtı
Bu anıt yarımadanın Albayrak sırtında, güney ucunda bulunuyor. Çanakkale savaşı esnasında yaralı düşman subayını kurtaran Türk askerini temsil ediyor.
Çanakkale’ye kadar gelip, Gelibolu Yarımadası’nı da gezikten sonra Assos Behramkale’yi görmemek olmaz. Assos Çanakkale merkeze 86 km mesafede yer alıyor.
İlk ev sahipleri kimmiş tam olarak bilinmese de MÖ 3000’li yıllardan beri bir yerleşim yeri olarak kullanıldığı söyleniyor. Midilli (Lesvos)’den gelen Aiol kolonileri ile birlikte Asos’un gelişme dönemi başlıyor. Birçok millete ev sahipliği yapan Asos bilhassa Romalılar döneminde verimli topraklara sahip olmasıyla bilinir hale gelmiş.
Mitolojik tarihine baktığımızda Assos kralı Hermias’ın burada bir felsefe okulu kurmak üzere Aristotales’i davet ettiğini görüyoruz. Felsefe okulu açma maksadıyla buraya gelen Aristotales ve Hermias’ın üvey kızı Pythias aşık olduktan sonra evlenmiş ve Büyük İskender’e hocalık yapmak için Assos’tan ayrılmışlar. Bu dönemde bir zaman sonra Assos Perslere yenik düşmüş, Aristotales araya girmiş ve Büyük İskender sayesinde Assos’u geri almış.
Assos Plajları
Kadırga Koyu
Burası Assos Merkez’de yer alan ve Assos’un en çok tercih edilen koylarından biri. Üstelik hem kamp alanları hem de konaklama tesisleri ile hem geceyi hem de günü geçirmek için ideal bir koy. Geni ve uzun bir plaja sahip. Yeme içme için de çok fazla alternatif mevcut.
Assos Limanı
Kadırga Koyu gibi uzun bir plajı yok ama yine de denize girmek için keyifli noktalardan biri. Burada daha çok butik oteller ve çeşitli işletmeler bulunuyor. İşletmelerin kendilerine ait özel iskeleleri kullanarak denize girebilirsiniz.
Sivrice Koyu
Asos merkezden yaklaşık 9 km uzaklıkta bir koy, Sivrice koyu. Plajı taşlık.
Sokakağzı Koyu
Sivrice’den sonra gelen Sokakağzı koyu Asos Merkez’den 15 km uzaklıkta. Hem kum hem de çok geniş bir sahili var. Konaklama için de otel ve kamp alanı gibi bir çok alternatif var.
Yeşil Liman Plajı
Assos’un merkezinden Babakale’ye doğru giderken yaklaşık 4. Kmde sol tarafınızda bir sapak göreceksiniz. Oradan içeriye girdiğinizde 2 km’lik küçük bir yolculuktan sonra Yeşil liman plajına varabilirsiniz. Burası oldukça sakin ve bakir bir koy. Dolayısıyla giderken yanınızda yiyecek ve içecek götürmeyi unutmayın çünkü Yeşil limanda hiçbir işletme yok.
Koruoba Koyu
Tıpkı Yeşil liman gibi bakir koylardan biri Koruoba. Bir diğer güzel yanı ise Midilli manzarası. Asos Merkez’den 7 km uzaklıkta. Sahili kum ve çakıldan oluşuyor.
Babakale Akliman Koyu
Asos Merkez’e 27 km mesafede bulunan Babakale Akliman koyunu daha çok çocuklu aileler tercih ediyor. Sebebi ise; sığ denizi ve kum plajı.
Assos’a gitmişken, eğer ilginizi çekiyorsa mutlaka tüplü dalış turlarına katılın. Bröveli (lisanslı) bir dalıcıysanız zaten burası uğrak noktalarınızdan biridir mutlaka. Aksi takdirde deneme dalışlarına katılabilirsiniz, onlarda da yalnızca 5 metreye kadar inebilirsiniz.
Assos Antik Kenti
Burası komşu Midilli’den gelenler tarafından MÖ 6. YY’da yapılmış. Hem de denizden tam 236 metre yüksekte bulunan sönmüş bir volkanik tepe üzerine kurulmuş. Antik kentte bulunan amfi tiyatro 2500 kişi kapasiteliymiş ama neredeyse tamamen yıkılmış durumda. Sonrasında aslına uygun bir biçimde restore edilerek tekrar yapılmış. Yine burada bulunan Athena tapınağı da görülmesi gereken yerlerden. Tapınak ismini Tanrıça Athena’dan alıyor. Sanat, strateji ve barış tanrıçası, kral Zeus’un kızı Athena.
Behramkale Köyü
Burası sit alanı olduğu için koruma altında ve neyse ki gerçekten de korunabilen nadir köylerden biri. Yıkılmadan önce şehri çevreleyen bir kale de varmış burada, adı da bu kaleden geliyor elbette. Arnavut kaldırımlı sokakları, Rum mimarisi tarzındaki taş evleriyle yuva olduğu bütün medeniyetlerin izlerini taşıyor halâ. Köy sakinleri yaz kış burada yaşıyorlar. Ayrıca konaklamak için bir iki butik otel, kahve içebileceğiniz bir köy kahvesi, birkaç tane de küçük işletme bulunuyor.
Behramkale hemen Athena tapınağının yakınında bulunuyor. Burayı gezmek için günbatımından 2-3 saat önce gelmeniz yeterli. Bu sayede günü kaybetmeden Behramkale’yi gezebilir ve sonrasında Athena tapınağını gezebilirsiniz.
Babakale
Assos’a kadar gelmişken, Merkez’e 27 km mesafede yer alan Babakale köyünü de görmelisiniz. Burası eski bir balıkçı köyü. En önemli özelliği ise Asya’nın en batı ucu olması. Babakale Osmanlı’dan kalma bir köy ve buraya geldiğinizde nefis mezeler ile taze balıkları afiyetle yiyebilirsiniz.
Gelibolu belediyesinin web sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.