İçindekiler
Eze Fransa’nın en güzel köylerinden biri. Nice ve Monacco arasında, 500 metre yüksekliğinde bir tepenin üzerine kurulmuş bir masal köyü adeta. Tıpkı Saint Paul de Vence gibi bir Ortaçağ köyü burası da. Fransız Rivierası’nın o eşsiz güzelliğiyle birleştiğinde, mutlaka görmeniz gereken yerler arasında ön sıralarda yer alıyor.
Nice‘den hemen sonra Menton yolu üzerinde bulunan Eze, deniz kenarında Cap Roux’tan Cabuel’in ucuna kadar uzanıyor nazlı nazlı. Güzelliğinin yanı sıra bir o kadar da bereketli bir bitki örtüsü var. Muz, harnup, portakal, hurma ve limon ağaçları bolca bulunuyor bu topraklarda.
Cote d’Azur gezisi planladığınız zaman, Nice, Cannes, Monako rotanıza Eze de girmeli.
Köyün tarihinden bahsetmek isterim biraz; Osmanlı’nın yolu buralardan da geçmiş. 1543’de Kral I. François zamanında Kanuni Sultan Süleyman buraya bir ordu göndererek kuşatma yapmış.
Fransa Kralı I. François, Şarlken’e karşı Osmanlı’dan yardım istiyor. Kanuni Sultan Süleyman da bizim Kaptan-ı Derya’yı ( Barbaros Hayrettin Paşa ) Fransa’nın Akdeniz kıyılarına gönderiyor levendleri ile birlikte. Nice yazımda popo olayından bahsetmiştim, hatırlarsınız. Aynı zamanda olan kuşatmalar bunlar. Barbaros Hayrettin Paşa Fransa kıyılarında bir liman kenti olan Toulon’da Fransızlar ile birleşiyor ve Eze ile Nice’i kuşatıyor. Eze tepede kurulduğu için kartal yuvası olarak nitelendirilen bir köy ama bu konumu onu ne tarih boyunca işgale uğramaktan kurtarabilmiş ne de savaşlardan. Tarihi oldukça eskiye dayanda da bu köy temelinde; Sarazenler’den korunmak amacıyla yapılmış aslında. Haçlı Seferleri esnasına, Avrupalı savaşçılar tarafından Müslümanlara takılan bir ad sarazen. Hristiyan olmayan manâsına geliyor. En eskiye, ilk yerleşime gidecek olursak da; köye M.Ö. 2000’li yıllarda Romalılar yerleşmiş ilk olarak.
Daha önceki gezi yazılarımı okuduysanız, efsaneleri ve rivayetleri çok sevdiğimi anlamışsınızdır. Eze isminin kaynağı ile ilgili de rivayetler var elbette. Bunlar arasında en kuvvetlisi, Tanrıça İsis. İsis, Roma dünyasını fetheden bir Mısır tanrıçası, ölülerin koruyucusu! Buraya yerleşen ilk halkın da Romalılar olduğunu düşünürsek, anlamı uzaklarda aramamak gerek.
Böyle Buyurdu Zerdüşt hayatımda yeri olan kitaplardan biridir. Nietzsche’de hayatının bir bölümünde burada yaşamış. Anlatılanlara göre Friedrich Nietzsche Eze’ye ilk geldiği zamanlarda durumu pek iyi değilmiş. Yakın çevresi tarafından dışlanıyormuş ve ne yazık ki kitap satışları istediği gibi değilmiş. Onu tekrar hayata döndürecek ilhamı bu köyde bulmuş. Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü de bu kartal yuvasında tamamlamış ki kendisi bu kitap için ‘En derin eserim’ diyormuş.
Eze köyüne nasıl gidilir?
Tren yolu ile:
Bir şekilde Nice’e ulaştınız ve Eze köyüne gitmek istiyorsunuz. Oldukça basit ve hızlı bir tren yolculuğu ile Eze’ye ulaşabilirsiniz. Eze Sur Mer bileti alarak yaklaşık 10 dakikalık bir tren yolculuğundan sonra Eze’ye varabiliyorsunuz. Trenden indikten sonra köye varmak için otobüse binmeniz ya da yürüyerek tepeye tırmanmanız gerek çünkü tren istasyonu sahilde, köy ise tepede. Ben otobüse binmenizi öneririm zira o tepeyi tırmanmak hiç de kolay bir yol değil. Sahilden köyün merkezine yaklaşık 20 dakikalık bir otobüs yolculuğu yapıyor olacaksınız. Otobüsle köye doğru tırmanırken, yol oldukça kavisli. Ağaçların arasına gizlenmiş evler göz kırpıyor insana. Yol bazı yerlerde gerçekten çok fazla daralabiliyor, korkmayın. Sahilden köyün tepesine çıkan bu zorlu patikaya da Nietzsche Yolu demişler. Köyün girişinde tabelasını göreceksiniz zaten. Köyden sahile 45 dakika gibi bir sürede yürüyebiliyorsunuz ama iş terse dönüp, sahilden köye çıkmaya kalktığınızda süre ikiye katlanıyor ve yaklaşık 1.5 saatlik bir yürüyüş yapmanız gerekiyor. Güzel havalarda köyden sahile inmek harika bir fikir. Bu da bir aktivite fikri olarak kalsın kenarda.
Eze’den Bunları Yapmadan Dönmeyin!
- Jardin Botanique egzotik bahçeyi ziyaret edin. Burası bir botanik bahçesi.
- Egzotik bahçeye gitmeden Eze Köyü’nün şirin evlerinin arasından geçin, sokaklarında gezin ve yokuşlarından tırmanın.
- Château d’Eze’yi ( Eze Kalesi ) ziyaret edin ve Ortaçağ’a küçük bir yolculuk yapın.
- Eze’nin en yüksek noktasında bulunan Notre Dame Kilisesi’ni ziyaret edin.
- Eze köyünün en eski binasını, Chapelle de la Sainte Croix’i ( Kutsal Haç Şapeli ) ziyaret edin.
- Fort de la Revère’de keyifli bir yürüyüş yapın.
- Nietzsche’nin Patika Yolu’nda mutlaka yürüyün. Uzun ve zorlu olsun derseniz sahilden köye doğru, daha kısa ve kolay olsun derseniz de köyden sahile doğru oluşturun rotanızı.
- Galimard Parfüm Fabrikası’nı mutlaka gezin. Geleneksel sabun üretim aşamalarını da göreceksiniz. Hatta buradaki parfüm atölyelerine katılıp kendi parfümünüzü yapın.
- Fragonard Parfüm Fabrikası’nı da gezmelisiniz. Burada da parfüm atölyeleri düzenleniyor, katılım sonrasında parfümünüzü, parfüm çırağı önlüğünüzü ve sertifikanızı alıp ayrılıyorsunuz.
- Tete de Chien’e ( Köpeğin Başı ) gidin. Monako Prensliği’ne bakan en yüksek görüş noktalarından biri burası.
- Eze’nin sakin ve keyifli plajlarında yüzmenin keyfini çıkarın. La Mala, Papaya ve Anjuna Plajı görülmeye değer.
Otobüs ile:
Bu trene göre daha mantıklı bir seçenek çünkü 10 dakikalık tren yolculuğundan sonra bilhassa sezonda değilseniz, uzun süre otobüs beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. Nice’te Vauban durağından kalkan Èze otobüsüne bindikten sonra, 40 dakikalık bir yolculuğun ardından köye ulaşabiliyorsunuz.
Chateau d’Eze – Eze Kalesi ( Otel )
Bu kalenin ilginç yanı, 9. yüzyıldan kalma bir köyün antik surları içinde 400 yıldır var olması. Kalenin asıl ismi ‘İsveç Prensi Kalesi’ imiş. İsveç ve Norveç Prensi William ve babası bir tekne gezisi sırasında buraya gelmiş ve bu bölgeden bazı evleri sahip alarak bölgeyi Château d’Eze olarak adlandırmışlar. Aslen bir kale olan Château d’Eze, Fransız Rivierası’ndaki en lüks butik otellerden biri olarak ün salmış durumda. Konaklamak için olmasa bile, restoranını tercih edebilirsiniz. Adeta Ortaçağ’a bir yolculuk yapıyorsunuz içerdeyken, tüm mobilyalar ve dekorasyon bunu yaşatıyor insana.
Eglise Notre Dame de l’Assomption d’Èze – Notre Dame Kilisesi
Bu güzel kilise Eze’nin en yüksek noktasında bulunuyor. 1984 yılında Tarihi Anıtlar listesine girmiş. Köyün en kıymetli miraslarından birini görmek için ideal yer. Kilisenin dış cephesi Neo Klasik mimari tarzında, zengin Barok süslemeleri de içeriyor. Pencereler bu bölgeye özgü trompe-l’œil tarzında dekore edilmiş.
Şöyle küçük bir Wikipedia alıntısı ile Trompe l’œil’den bahsedeyim size ‘ Kısaca; gözü yanıltan illüzyonist resim. Fransızca bir terim olarak 1893 yılında kullanılmıştır. Bu sözcük “gözü aldat” anlamına gelir. Bu öykünmeci biçemin en önemli özelliği, izleyicinin ilk bakışta imgeyi temsil ettiği şeyin ta kendisi olduğunu sanmasıdır. Trompe l’oeil etkileyici bir aldatma sanatıdır.’ İç mekân ise bambaşka bir güzelliğe sahip, süslemeler ve tablolar gerçekten çok güzel, tavanda nazlı nazlı süzülen avizeler de onlara eşlik ediyorlar. Buradaki tablolardan bazıları da köyde yaşayan sanatçı JE Garnier’e ait.
Kilisenin tam Türkçe ismi; Eze’nin Göğe Kabulü Meryem Ana Kilisesi. Adından da anlaşılacağı üzere bu kilise Hz. Meryem’in göğe kabulüne adanmış. Bilhassa sabah saatlerinde ziyaret etmenizi öneririm. Sessiz, sakin, yanan mumlar eşliğinde huzurlu bir sabah olması için harika tercih olacaktır. Kiliseye giderken kahvaltılık sandviçler almayı da unutmayın çünkü hemen yan tarafında inanılmaz güzel kaktüslerle dolu bahçeler göreceksiniz. Piknik tadında bir sabah kahvaltısı yapmak için çok güzel bir alan burası.
Chapelle de la Sainte Croix – Kutsal Haç Şapeli
Chapelle de la Sainte Croix tarihi 14. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor ve bu şapel Eze köyünün en eski binası olma özelliğini taşıyor. Daha önceden, Beyaz Tövbekârlar Kardeşliği’nin merkezi olarak hizmet veriyormuş. İnşa edilmesi sırasında bölgede çok fazla veba salgını görülmüş. Beyaz tövbekârlar o dönemde hastalara yardım etmek için yünden yapılmış beyaz elbiseler giyerlermiş. Çan kulesinin kendine özgü şekli ile bu kilisenin dış mimarisinin kökleri, Eze’nin Cenova Cumhuriyeti’ne ait olduğu zamanlara kadar dayanıyormuş. Bir başka ilginç detay da kilise, Nice’in de 1860 yılında resmen Fransa’ya ilhak edildiği dönemde, şehrin Fransa’ya katılması için Eze halkının oy verdiği ve oy birliği ile kararın kabul edildiği yer olması. Bu küçük şapel, Èze’nin en kıymetli yapılarından biri.
Galimard Perfume Factory – Galimard Parfüm Fabrikası
Güney Fransa eşsiz Akdeniz manzarası ile ünlü olduğu kadar, parfüm üretimi ile de ünlü. Aynı zamanda dünyanın da parfüm başkenti olarak kabul ediliyor. Bu ünvanı kazanmasındaki en büyük etken; bu topraklarda yetişen sayısız güzellikle çiçekler.Lavanta ve yasemin gibi aromatik bitkilerden tüm dünyaya nam salan,kaliteli parfümler üretilmesini sağlayan ve teşvik eden şey de bölgenin mikro iklimi.
Galimard Fransız Rivierası’nda diğer parfüm fabrikaları arasında en önde gelenlerden birisi. 1747 yılında , Seranon Lordu ve aynı zamanda Eldiven Üreticileri ve Parfümcüler loncasının üyesi Jean de Galimard tarafından kurulmuş. Eğer parfüm merakınız varsa Galimard’ı mutlaka görmenizi öneririm çünkü burada kendi parfümünüzü yapabileceğiniz worksoplar da düzenleniyor. Şuraya da linkini bırakıyorum hemen;
Ayrıca geleneksel sabun yapımına dair aşamaları da görebilirsiniz burada.Galimard parfüm fabrikası, ana otoparkın tam karşısında, köyün eteğinde yer alıyor. Oldukça kolay ulaşılabilir bir konumda. Parfüm yapımının tarihçesini ve sürecini öğrenmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir yer.
Fragonard Perfume Factory – Fragonard Parfüm Fabrikası
Ziyaret edebileceğiniz bir diğer parfüm fabrikası da, Fragonard. Bu fabrikanın hikayes bir aile mirasına dayanıyor. Eugene Fuchs ve ailesi Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, Grasse çevresindeki güneşle kaplı ve yemyeşil yamaçlara yerleşiyorlar. Geride eski hayatlarını ve işlerini bırakarak elbette. Yeni bir hayat yeni bir iş fikri gerektirince, Eugene Fuchs parfümün büyüsüne kapılarak kendi şirketini kurmaya karar veriyor. O dönemde iki parfümeri satın almış ve Fragonard parfüm fabrikasının temellerini atmış. Fabrika 1926 yılında faaliyete geçmiş. Eugene Fuchs, işine ressam Jean-Honoré Fragonard‘ın (1732-1806) ismini vermiş ve bunu yaparken amacı, bölgenin en ünlü yerlilerinden biri olan Jean-HonoréeFragonard’a saygılarını sunmakmış. Teşekkür etme sebebi de kasabanın kendisini ve ailesini hoşgörü ile karşılamış olmasıymış. Ne kadar nazik bir hareket değil mi? Fragonard’ı ziyaret ettiğinizde markanın krem ve diğer cilt bakım ürünlerinin yapıldığı laboratuvarı da görebiliyorsunuz, tura katılarak.
Ayrıca, bir parfüm atölyesine de katılabilirsiniz ve bu sayede kendi parfümünüzü tasarlayabilirsiniz. Bu gerçekten de unutulmaz bir deneyim. Atölye 12 yaş üzerindeki herkese açık. 69€ katılım ücreti bulunuyor. Atölyenin sonunda, kendinize ait 100 ml’lik bir parfüm, özel paketi, imzalı bir diploma ve atölyeye özel bir çırak önlüğü ile mezun oluyorsunuz. Atölye İngilizce ve Fransızca olarak düzenleniyor, rezervasyon şartı bulunuyor.
Rezervasyon linkini de buraya bırakıyorum; https://usines-parfum.fragonard.com/en/booking/
Tete de Chien – Köpeğin Başı
Evet, köpeğin başı çünkü Tête de Chien tam olarak bu anlama geliyor. Öyle çeviri hatası ya da karmaşası değil yani. Tête de Chien, Monako Prensliği’ne bakan en yüksek görüş noktalarından biri olma özelliğine sahip, yüksek bir kaya burnunda yer bulunuyor. Buraya bu isim, Prens’in Monako Sarayı arşivcisi Gustave Saige tarafından verilmiş. Onu oldukça karakteristik bir görünüme yani bir köpeğin kafasına benzettikten hemen sonra. İtalyan rivierası ve Fransız rivierasını tepe bir noktadan görmek için muhteşem bir seyi alanı. Ayrıca yürüyüşçüler tarafından da tercih edilen bir nokta burası. Birbirinden güzel kaktüsler ve bu verimli topraklarda kendiliğinden biten bitkiler, manzarayı biraz vahşileştiriyor ve bu bambaşka bir güzellik katıyor. Dağların, Akdeniz’in ve şehrin manzarası buradan gerçekten de büyüleyici.
Fort de la Revère
Burası hem yerel halk hem de ziyaretçiler tarafından yürüyüş yapmak için sıklıkla tercih edilen bir bölge. Fort de la Revere, Grande Corniche Orman Parkı içinde, Èze köyünün yukarısında 1882-1885 yılları arasında inşa edilmiş askeri bir yapı. 696 m yükseklikte yer alıyor ve İtalya’dan Esterel’e kadar tüm sahil boyunca bir sırt çizgisi üzerinde hakimiyetini sürdürüyor. Kale, 1874’ten Büyük Savaş’ın başlangıcına kadar Fransa’nın sınırları ve kıyıları boyunca inşa edilmiş bir dizi yarı gömülü surun bir parçası. Bu kale, asıl amacı Nice şehrini yabancılardan korumak olduğu için başlangıçta Fransızlar tarafından inşa edilmiş ve beğenilmiştir. Dünya Savaşı sırasında İngiliz pilotlar için bir savaş esiri kampı olarak da kullanılmış. 360 derecelik panoramik bir manzara izleme ve yürüyüş yapmak için çok doğru bir yer. Bu bölge aynı zamanda yerel halkın öğle yemeği molası vererek çevredeki manzaranın ve atmosferin tadını çıkarmayı sevdiği bir nokta. Kalenin etrafındaki piknik masaları da bu işi oldukça konforlu hale getiriyor.
Jardin Exotique – Egzotik Bahçe
Egzotik Bahçe, Akdeniz’in çok çeşitli egzotik ve tropik bitkilerine eşlik eden heykelleri ve rengarenk çiçekleriyle güzel Èze köyünde bir tepenin tepesinde yer alan bir botanik bahçesi. Yani Akdeniz’in 429 metre yukarısındaki eski bir ortaçağ kalesinin bulunduğu alana kurulmuş, muhteşem bir bahçe. Buranın panoraması, Fransız Riviera’sındaki en istisnai manzaralardan biri hakikaten de.
Tarihi de bir o kadar ilginç; André Gianton, Monaco’daki Egzotik Bahçe’nin babası Jean Gastaud’un yardımıyla egzotik bir bahçe yaratmaya karar vermiş. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir sürü adam, o dönemden kalma kalenin kalıntılarına koca koca torbalarla bitkiler ve toprak taşımışlar. Zemin, rüzgâr ve toprak elverişli olunca da ortaya bu muhteşem bahçe çıkmış.
Nietzsche’s Footpath – Nietzsche’nin Patika Yolu
Egzotik bahçeyi gezdikten sonra Nietzsche’nin patikasında yürüyüş yapmanın keyfini çıkarmadan olmaz. Jardin Exotique’in manzarasını beğendiyseniz şayet bu yolda göreceğiniz manzaraya da hayran kalacaksınız. Nietzsche’nin patikası, dağlar ve deniz arasında çok özel bir bağ kurmuş adeta. Tepeden aşağıya doğru her adımda karşınıza nefes kesen bir manzara çıkıyor. Eze’ye ulaşım kısmına bahsetmiştim ama tekrar hatırlatmak isterim. Köyden sahile iniş yaklaşık 45 dakika, sahilden köye çıkış ise yaklaşık 1.5 saat sürüyor buradan.
Plage de la Mala in Cap d’Ail – La Mala Plajı
Èze’den sadece birkaç dakika uzaklıkta bulunan Mala plajı, Avrupa’da görebileceğiniz en güzel plajlardan bence. Monako Prensliği sınırında, Nice ve Monako arasında yer alıyor. Cap d’Ail, deniz seviyesi ile Tête de Chien’in dağ eteği arasında kurulmuş küçük ve şirin bir kasaba. Monaco’dan trenle sadece bir durak uzaklıkta bulunuyor. La Mala plajı bu bölgedeki diğer plajlara göre biraz daha küçük ama gerçek üstü bir güzelliğe sahip. Burada ayrıca leziz kokteyller ve taze deniz ürünleri deneyebileceğiniz bir iki restoran da bulunuyor.
Anjuna Beach – Anjuna Plajı
Akdeniz’in tatlı ve ılık sularına girmişken Anjuna plajını da görmenizi öneririm. Tropik bitkilerle çevrili masmavi bir koyda bulunuyor Anjuna. Kendinizi bir an Bali’de hissedebilirsiniz burada. Akdeniz mutfağının en keyifli lezzetlerini tadabileceğiniz restoranlar da bulunuyor ayrıca. Yaz sezonunda burası Fransız Rivierası’nın lüks yaşam tarzını rahatlıkla görebileceğiniz bir alana dönüşüyor zira oldukça etkileyici yatlar bolca demirliyor bu sulara.
Papaya Beach – Papaya Plajı
Eze yakınlarında Akdeniz’in muhteşem manzarasını sunan bazı gizli plajlar var. Papaya plajı da bunlardan biri. Burada Akdeniz’in ışıl ışıl sularının keyfini çıkarabilir, Fransız rivierasını seyre dalabilir, restoranlarda gurme atıştırmalıklar deneyerek leziz şaraplar içebilirsiniz. Sakin, sessiz ve dinlenmeye yönelik bir plaj arıyorsanız, Papaya’yı çok seveceksiniz.
Eze’de Ne Yenir?
Château d’Éze
Açık ara en iyi restoranlardan biri; Château d’Éze. Başlangıç için; ızgara kuşkonmaz ve yengeç mantı ideal. Ana yemeklerde domuz ve güvercin eti ile yaptıkları meşhur iki yemekleri mevcut. Biz o dönem; bezelye, portakal ve chorizo ile servis edilen bir balık seçmiştik ana yemek için. Sade, az çeşitten oluşan ancak leziz bir menüleri bulunuyor. Yemek için olmasa dahi bir kahve içmek için buraya mutlaka uğramanızı öneririm.
La Chevre d’Or
Başlangıç için kesinlikle gevrek rezeneler ile servis edilen moringa balığı ve ardından kavun çorbası. Istakozlu makarna da nefisti. Açık büfe kahvaltı için de ideal bir yer burası. Château d’Éze gibi, fiyat olarak yüksek ama performans da doğru orantılı.
Özel bir akşam geçirmek istiyorsanız eğer, bu iki restorandan birinde, bir kez olsun kendinizi şımartabilirsiniz. Bunun dışında bölgede farklı kafe ve restoranlar da bulunuyor. Hem lokal mutfak hem de Akdeniz mutfağına dair leziz yemekler yiyebileceğiniz.