İçindekiler
Londra, Birleşik Krallık ülkelerinden İngiltere’nin başkenti. Londra, Romalılardan Vikinglere, Orta Çağ’dan modern çağa kadar uzanan derin tarihi ile zamanın izlerini taşıyan bir şehir. Parlamento binasının görkemi Thames Nehri üzerinde yükselirken, Big Ben’in heybetli çan sesleri kulaklarınızda.
Londra, 8 milyonun üzerindeki nüfusu ile yılda 30 milyondan fazla turisti ağırlıyor. Bir İstanbul değil elbette ancak yine de oldukça kalabalık bir şehir. Yüzölçümü 1.706,8 km², İstanbul’un hemen hemen ⅓’ü kadar. Ayrıca dünyanın beşinci büyükşehir bölgesi Gayri Safi Milli Hasılasına sahip. Unutmadan, ülkenin para birimi Pound/Sterlin.
Birleşik Krallık, Britanya ve İngiltere Aynı Yerler mi? Farkları Neler?
Birleşik Krallık (United Kingdom – UK): Birleşik Krallık, İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşan bir devlet. İngiltere dışında kalan üç ülkenin de kendi parlamentoları ve yerel yürütme organları varmış. Birleşik Krallık, bu dört ülkenin birleşmesiyle oluşmuş. Birleşik Krallık vatandaşlarına “Britanyalı” veya “İngiliz” deniliyor.
Britanya (Great Britain): Britanya, Birleşik Krallık’ın büyük adasının adı. İngiltere, İskoçya ve Galler adaları bu büyük adada yer alıyor. Kısacası, Britanya, sadece Büyük Britanya adasını ifade eder ve Kuzey İrlanda’yı kapsamaz.
İngiltere (England): İngiltere, Birleşik Krallık’ın en büyük ve en kalabalık ülkesi. Londra, İngiltere’nin başkenti ve en büyük şehri olarak da önemli bir rola sahip. Ancak Birleşik Krallık’ın sadece bir parçasıdır ve Birleşik Krallık, İngiltere dışındaki diğer ülkeleri de içeriyor.
Özetle, Birleşik Krallık, İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’nın birleşmesiyle oluşan bir devleti ifade ederken, Britanya sadece Büyük Britanya adasını, İngiltere ise sadece Birleşik Krallık’ın en büyük ülkesini ifade ediyor.
Tabi şunu da hatırlatalım Kral dünya genelinde toplam 16 bağımsız ülkenin hükümdarı aynı zamanda. Bağımsız olarak kendi hükümetleri ve yasaları olan bu ülkelerde Kral genellikle sembolik bir rol üstlenip devlet işlerine doğrudan müdahale etmiyormuş. Yabi hiç menfaatler yok canım, sevap olsun niye ilgileniyorlar. Boşuna dememişler üzerinde güneş batmayan imparatorluk . Sömürgeleştirme döneminin etkileri ve sonuçları hala birçok ülke için maalesef geçerli.
İşte kralın hükmettiği 16 ülke:
- Birleşik Krallık (United Kingdom)
- Kanada (Canada)
- Avustralya (Australia)
- Yeni Zelanda (New Zealand)
- Jamaika (Jamaica)
- Barbados
- Bahamalar (Bahamas)
- Grenada
- Papua Yeni Gine (Papua New Guinea)
- Solomon Adaları (Solomon Islands)
- Tuvalu
- Saint Lucia
- Saint Vincent ve Grenadinler (Saint Vincent and the Grenadines)
- Antigua ve Barbuda
- Saint Kitts ve Nevis
- Belize
Bu ülkeler genellikle Britanya Milletler Topluluğu üyeleri olarak da bilinirler. Ancak, her biri kendi iç işlerinde bağımsızdır ve yerel hükümetleri tarafından yönetilirler.
İngiltere’de Trafik Neden Tersden Akıyor?
Arabaların olmadığı insanların at üstünde olduğu zamanlarda soldan at sürmek güvenlik için gerekliymiş. Çünkü insanların çoğu sağ elini kullandığı için herhangi bir saldırı karşısında kılıç tutan ellerinin açıkta kalmasını isterlermiş.Hatta bu alışkanlık sadece İngiltere değil birçok yerde bu şekildeymiş. Antik Yunan ve Roma’ya kadar dayanıyormuş geçmişi.
Peki ne olmuşta trafik sağdan akmaya başlamış?
1700’lü yıllarda yük taşıyan at arabalarında çift at olurmuş. Bu araçlarda sürücü için ayrıca bir yer bulunmadığından sürücüler soldaki ata binerek araçları kullanırlarmış. Solda oturunca da diğer araçların tekerlekleriyle çarpışmamak ve görebilmek için yolun da sağından ilerlemeleri gerekirmiş. İngiltere’de ise yük arabalarında sürücü için ayrılmış alan olduğundan, trafik soldan akmaya devam etmiş.
Napoleon işgal ettiği tüm yerlerde sağdan akan trafiği zorunlu yapmış. (Bu arada Napoleon solakmış.) Napoleon İngiltere’yi işgal etmediği için orada gelenek bozulmamış.İngilizler eski sömürgeleri Hindistan’da ve Endonezya’da da bu geleneği devam ettirmişler.
Peki yaşayanların bir kısmı İngiltere’ den giden Amerika’da trafik neden sağdan akıyor?
İngiltere’de Evler Neden Kırmızı Tuğlalı?
Kırmızı tuğla, İngiltere’nin geleneksel mimarisinde önemli bir yer tutuyor. Bu renk, İngiltere’nin tarihi yapılarında sıkça görülüyor. Birçoğumuz için çok tatlı bir görünüm sunuyor. Neden hep aynı tarz kullanılmış diye araştırdığımda bunları buldum.
- Yerel olarak üretilen bu tuğlalar, İngiltere’de bol miktarda bulunuyormuş ve maliyet açısından da uygun bir seçenekmiş. İngiltere’nin jeolojik yapısı, kil oluşumu için uygun koşullara sahipmiş. Özellikle İngiltere’nin kuzey bölgeleri, kilin bol miktarda bulunduğu bölgelermiş.
- Tuğla, hava koşullarına ve zamanın etkilerine oldukça dayanıklı bir malzeme. Sanırım İngiltere’nin değişken ve soğuk iklimi karşısında yalıtım ve dayanıklılık fırsatı sunuyor.
- Bir de sanırım yerel yönetimler tarafından ciddi bir kontrol var. Hiç kimse bu tarzın dışına çıkmamış. Ya halk teşvik alıyor yada ciddi cezaları var. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama çok imrendiğimi söyleyebilirim.
- Keşke biz de başarabilirsek. İstanbul’da birçok yerde kentsel dönüşüm projeleri yapılıyor. Bu fırsatla daha düzenli sokaklara ve evlere sahip olsak. Siz ne düşünüyorsunuz? Hala şansımız var mı?
Londra Gezilecek Yerler
“Samuel Johnson’ın dediği gibi, Bbir insan Londra’da yorulmuş olmadıkça, Londra’da yaşamamış olmazmış. O zaman gezmeye başlıyoruz. Bu yazıda Londra’nın içini anlatamaya çalıştım.
Londra’yı gezip bitirip hala vaktiniz kalırsa Londra dşında mutlaka görmeniz gereken yerleri, restoran ve yemek önerlerini de ayrıca yazmaya çalıştım. Umarım keyif alırsınız. Ee Londra gelip alışveriş yapmamak olmaz. Birkaç outlet ve tüyodan oluşan yazımda burada. Hadi şimdi gezmeye başlayalım.
Londra’da Bunları Yapmadan Dönmeyin!
- Londra’nın simgelerini barındıran Westminster bölgesindeki ünlü yapılar gör, hatıra fotoğrafı çektir. (Big Ben, Westminster Abbey, Buckingham Sarayı ve Parlamento Binası)
- Thames Nehri’nde yapılan tekne turlarıyla Londra’nın güzel manzarasını keşfet.
- British Museum, Natural History Museum, Tate Modern ve Victoria and Albert Museum gibi dünyaca ünlü müzeleri ziyaret ederek sanat, tarih ve bilimle dolu bir yolculuğa çık.
- Hyde Park, Regents Park ve St. James’s Park gibi yeşil alanlarda dinlen, piknik yap veya bisiklet kullan.
- Sanatçıların, sokak müzisyenlerinin ve dükkanların bulunduğu Covent Garden’da alışveriş ve eğlencenin tadını çıkar.
- Dev dönme dolap Londan Eye ile şehrin panoramik manzarasını seyret.
- Londra’nın simgesi olan Tower of London ve Tower Bridge’de hatıra fotoğrafı çektir, Londra’nın tarihine tanıklık et.
- İngiltere Anglikan Kilisesi’nin ana katedrali St Paul Katedralini ister gez,ister müzikal etkinliklerden birine katıl.
- Gençler ve sanatseverler için popüler Camden’ın renkli pazarlarını, alternatif müzik mekanları ve canlı gece hayatı ile tanış.
- Thames Nehri’nin güney kıyısındaki South Bank’daki galerileri, tiyatroları, restoranları keşfet.
- Renkli evleri ve Portobello Pazarı ile ünlü Notting Hill’de Londra’nın bohem atmosferini keşfet.
- Ünlü İngiliz yazar Shakespeare’in evleri ve mekanları uzun yıllar önce kaybolmuş olsa da Shakespeare’s(1564) Globe Theatre’nın rekonstrüksiyonu olan tiyatroda oyunları orijinal şekilde deneyimle
- Eğlence ve gece hayatının merkezi olan Soho ile gece hayatını keşfet
- Lüks mağazalar, güzel parklar ve müzelerin bulunduğu Kensington ve Chelsea bölgelerinde dolaş şehrin zarif ve zengin bölgesini görmeden dönme
- Geleneksel İngiliz publarında mola ver
- West End’de bir gösteri yada müzikal seyretmeye çalış.
- Biraz Londra’nın dışına çıkmak istersen Cotswolds bölgesinin sarı renkte Cotswold evlerini gör, kırsal İngiltere’nin güzelliklerini keşfet.
- Vaktin varsa Greenwich Kraliyet Gözlemevi’ni ziyaret ederek dünyanın “0” noktasını gör ingiliz denizcilik mirasını keşfet.
- Tüm bunları yaparken İngilizler arasında günlük yaşamın bir parçası ve geleneksel bir ritüel olan çay saatine katılmayı ihmal etme 🙂
Westminster Sarayı (Parlamento Binası)
Westminster Sarayı, ilk olarak 11. yüzyılda bir manastır ve kilise olarak inşa edilmiş.Ancak, bugünkü yapılar 13. yüzyılda Kral I. Edward tarafından inşa edilmiş. Westminster Sarayı, Orta Çağ’da İngiltere Kraliyet Parlementosu’nun merkezi olarak kullanılmış. 1834’te bir yangın sonucu çoğu yapı hasar görmüş ve bugünkü tarzında yeniden inşa edilmiş.
Saray, İngiltere Parlamentosu’na ev sahipliği yapmakta. Parlamento, iki meclisten oluşuyor: House of Commons (Avam Kamarası) ve House of Lords (Lordlar Kamarası). Saray aynı zamanda İngiltere Kraliyet Ailesi’nin taç giyme törenlerine ve diğer önemli törenlere ev sahipliği yapmaktaymış.
Westminster Sarayı’nda ziyaret edebileceğiniz bazı önemli yerler
St. Stephen’s Hall: Parlamento binasının giriştinde yer alan bu tarihî salon
Central Lobby: Parlamento binasının kalbinde yer alan bu alan, milletvekilleriyle buluşma yeri
House of Commons ve House of Lords: İki meclisteki tartışmaları ve oturumları izleyebileceğiniz bazı galeriler
Westminster Hall: 11. yüzyıldan kalma bu tarihî yapı, sarayın en eski bölümlerinden biri
Victoria Tower: Clock Tower’ın (Big Ben) karşısında yer alan Victoria Tower
Westminster Sarayı, resmi oturumlar, törenler ve diğer etkinlikler için düzenli olarak kullanıldığından, ziyaret saatleri ve tur olanakları değişkenlik gösterebiliyor. Giriş ücretleri 17 pound’dan başlıyor. Bu linkten güncel program ve ücretleri kontrol edebilirsiniz.
Parlemento binası’nda çok önemli bir yasak var. Bir o kadar da komik ‘Parlemento binasında ölmek yasak!’ Evet, doğru okudunuz. Burada ölmek yasak. Bunun sebebi ise yasalar; yasalar gereği parlemento binasında ölenler için devlet cenazesi düzenlemek gerekiyormuş.
Bigben
Big Ben’in 1858 ile 1859 yılları arasında yapılmış. Saat kulesi, Kraliçe Victoria’nın tahtta 60. yılını kutlamak amacıyla inşa edilmiş. Aslında, Big Ben, “The Great Bell” (Büyük Çan) olarak adlandırılan çanın adı.
Çan 13.5 ton ağırlığındaymış. Kulenin 4 tarafında 7 metre çapında saat bulunuyor. Big Ben, her saat başı ötüyormuş. Ben saymadım ama resmi kaynaklar öyle diyor 🙂 Ayrıca, saat 12:00’de ve saat 18:00’de daha uzun bir süre çalıyormuş. 1987’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş.
Big Ben’in adı nereden geliyor derseniz?
En yaygın kabul gören açıklama, Big Ben teriminin Benjamin Hall adlı bir İngiliz mühendisden geldiği yönünde. Westminster Sarayı’nın saat kulesinin başmühendisi olan Benjamin Hall, iri yapılı biriymiş. İşçiler ona hitap ederken “Big Ben” şeklinde hitap ederlermiş. Gel zaman git zaman kulenin adı bu şekilde özdeşleştirilmiş.
Big Ben, ‘Jubilee Line’ metro tüneli açıldıktan sonra zarar görmüş ve 46 cm sola yatmış. Neyse ki daha fazla zarar görmeden fark edilmiş ve tadilatı yapılmış. Bu linkten online bilet alabilirsiniz. 25 poundcuk 🙂
Buckingham Sarayı
Buckingham Sarayı, 775 muhteşem odaya sahip büyük bir kraliyet ikametgâhı. Dünyadaki hala kullanımdaki en büyük kraliyet ikametgahı. Yaklaşık 77,000 metrekarelik bir alana yayılmış. 52 adet yatak odası, 188 adet personel odası ve 92 adet ofis bulunmakta.
Kraliçe’nin Londra’daki resmi ikametgahı. Windsor Kalesi (ayrıca ziyaret edebileceğiniz), Sandringham Evi ve Balmoral gibi başka konutları da var. Buckingham Sarayı, Kraliçe’nin ikamet etmediği yaz aylarında halka açık, bunun dışındaki aylarda ziyarete kapalı. Kraliçenin sarayda olduğu aylarda, sarı, kırmızı ve mavi renklerden oluşan bayraklar göndere çekiliyor.
Bugünkü Buckingham Sarayı’nın temeli, 1703 yılında bir av köşkü olarak inşa edilmiş.Köşk, 1761 yılında Kral III. George tarafından satın alınmış ve daha sonra Kraliyet ailesi için bir ikametgah olarak kullanılmış.Yıllar içinde Buckingham Sarayı birkaç kez genişletilmiş ve dönüşümler geçirmiş. Kraliçe Victoria, 1837 yılında tahta çıktığında, Buckingham Sarayı’nı resmi Kraliyet ikametgahı olarak seçmiş. Bu tarihten itibaren Buckingham Sarayı, İngiltere’nin monarşisinin merkezi olmuş.
Aynı zamanda, resmi törenler, hükümet ve diğer önemli etkinlikler için de kullanılmaktada. Saray, açık olduğu dönemlerde (genellikle yaz aylarında) ziyaretçilere açık. Saray turunda sarayın 775 odasından yalnızca 19’unu görebiliyorsunuz. Kraliçenin hükümdarlığı boyunca giydiği farklı giysileri, Royal Mews’de kraliyet araçlarını ve at arabalarını görebilirsiniz. Buckingham Sarayı’nı gezmek için ortalama 2-3 saat ayırmanız yeterli.
Buckingham Sarayı’nda düzenlenen askeri tören, Kraliçe’nin Muhafızları tarafından gerçekleştirilen ve “Changing the Guard” (Nöbet Değişimi) olarak bilinen resmi bir ritüel. Saatlerini bu linkten güncel olarak öğrenebilirsiniz. Tören, hava izin verirse Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri saat 11.00’de yapılıyor sanırım. Yazın her gün yapılabiliyor. Bir kere görmek lazım 🙂
Buckingham Sarayı’nın bahçelerini ve dış binalarını ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz. Sarayın dışından, özellikle muhteşem bahçelerinden ve gösterişli mimarisinden keyif alabilirsiniz. İçeriden gezi yapmak isteyenler için ücretli turlar düzenlenmekte. 30 pound giriş ücretleri. Bu linkten güncel fiyatları öğrenebilirsiniz.
London Eye
London Eye Dünya üzerindeki en büyük ve muhteşem dönme dolap. 135 metre (443 ft) yüksekliğinde dönen bir gözlem çarkı. Londra’nın 360 derecelik muhteşem manzarasının keyfini çıkarmak isteyenler için doğru adres burası. Big Ben, Parlamento Binaları ve Buckingham Sarayı gibi başkentin en ikonik simgelerini ve en gözde turistik yerlerinden bazılarını görebiliyorsunuz. Her bir kapsülün içinde bulunan etkileşimli kılavuzlar sayesinde başkentin ikonik simge yapılarını birkaç dilde tanıma şansınız oluyor. Her bir kapsül elbette klimalı ve 25 yolcu kapasiteli.
London Eye’ın etrafını dolaşmak ne kadar sürer sorusu geliyordur aklınıza, hemen anlatayım. Dönme dolap deyince, aklınıza kısa süreli bir tur gelmesin zira 32 yüksek teknoloji ürünü cam kapsül içeren tekerleğin kademeli dönüşü yaklaşık 30 dakika sürüyor ve size sürekli değişen bir Londra perspektifi sunuyor. Kapsüllerin içinde oturma yeri yok. Açıkcası ayakta zor oluyor. Çok yavaş döndüğünü hatırlatayım. O kadar yavaş dönüyor ki uzakta döndüğü anlaşılmıyor.
Hava kapalı ise maalesef hiç birşey net gözükmüyor.Malum Londra havası hep bir puslu. O yüzden güneşli havayı tercih etmeye çalışın.
32 kapsül adeti Londra’nın 32 ilçesini temsil etmekte. Bildiğimiz dönme dolap mantığı ile, dönüşü sırasında durmuyor ancak genellikle yolcu almak için dönüş hızı yavaşlıyor ki yolcular inebilsin ve binebilsinler .Haziran 2013 yılında, Kraliçe II.Elizabeth’in taç giyme töreninin 60. yıldönümünü kutlamak için yolcu kapsüllerinden birine, Coronation Capsule ismi verilmiş.
34 pound ile bu linkten bilet alabilirsiniz.
Londra Kulesi (Tower of London)
Londra Kulesi şehrin en görkemli ve ilginç yapılarından biri. Geçmişte kraliyet sarayı, hapishane, zindan hatta hayvanat bahçesi olarak kullanılmış. Kulenin en eski ve en önemli bölümünü Beyaz Kule oluşturuyor.
Kulesi Thames Nehri’nin kuzey kıyısında yer alıyor. 1078 yılında I. William’ın emri ile inşa edilmiş. Bir hapishane olarak tasarlanmış, kraliyet suçlularını buraya koyarlarmış. Aslan Yürekli Richard döneminde çevresine savunma duvarları eklenmiş. Sonraki dönemlerde farklı hükümdarlar tarafından farklı bölümler de yaptırılmış ancak bunlar Oliver Cromwell’in emriyle yıkılmış. Kulenin müze bölümünde paha biçilemez kraliyet mücevherlerini görme şansınız olacak. Bloody Hall yani Kanlı Kule ismini oldukça dramatik ve vahşet dolu bir olaydan alıyor. Kral III. Richard yeğenleri ve abisini öldürüp buraya hapsediyor. (Netflix2in White Quuen dizisi bu dönemi çok güzel anlatıyor. Tavsiye ederim) Bu olaydan yaklaşık 200 yıl sonra ölenlerin iskeletlerinin bulunmasıyla, kanlı kule olarak anılmaya başlanmış. Kanlı Kule’deki sergide bu olaya dair hikâyeyi ve resimleri görebilirsiniz.
900 yıl boyunca İngiltere’nin zindanı ve hapishanesi olarak kullanılan kulede birçok ünlü ve önemli kişi hapsedilmiş. 14. yüzyılda İngiltere kralı Edward II, İngiliz yazar, avukat ve devlet adamı Thomas More, İngiltere’nin “9 günlük kraliçesi” olarak da bilinen Lady Jane Grey, Kral VIII. Henry’nin ikinci eşi Anne Boleyn, sonraları Kraliçe olan Elizabeth I, kız kardeşi I. Mary kulede hapsedilmişler. Yani duvarların dili olsa konuşssa kim bilir neler anlatır 🙁
Kuleyi £37.00’a gezebilirsiniz. Güncel bilet fiyatları ve online bilet alımı için bu linki kullanabilirsiniz.
Londra Köprüsü (Tower Bridge)
Kule köprüsü ( Tower bridge) tartışmasız İngiltere’nin en ünlü köprülerinden biri. İlk köprü Romalılar tarafından inşa edilmiş, yaklaşık 2000 yıl kadar önce. İlk Tower Bridge, Thames Nehri üzerindeki şehir içi trafiğini rahatlatmak için inşa edilmiş.
Ancak, günümüzdeki ünlü Tower Bridge’in yapımı 1886’da başlamış ve 1894 yılında tamamlanmış.Yeni köprü, önceki basit taş kemer köprünün yerine inşa edilmiş ve Victorian dönemi mimarisi ve mühendisliğinin bir harikası olmuş. Köprü döneminin teknolojik harikalarından biri. Gemilerin geçişi için orta kısımları yukarı kaldırılarak daha büyük gemilerin geçişine izin veriyor köprü. Köprüde iki adet kule bulunmakta.Bu kuleler, Victoria dönemi mimarisinin etkileyici örneklerinden. Kulelerin üstündeki camdan yapılmış yürüyüş yolları, ziyaretçilere güzel manzaralar sunuyor. Yükseklik korkunuz varsa tekrar düşünün derim. 12 pound karşılığı köprüyü gezebiliyorsunuz. Bu linkten online bilet alabilirsiniz.
Shakespeare’s Globe Tiyatrosu
Shakespeare’s Globe meraklılarına muhteşem Shakespeare oyunları sunan bir tiyatro. Londra’da Thames Nehri kıyısında yer alan dünyaca ünlü bir gösteri sanatları mekanı, kültürel cazibe ve eğitim merkezi. 1599 yılında inşa edilmiş, 1613 yılında çıkan yangınla küle dönmüş. Yangından sonra hiçbir değişiklik yapılmadan, birebir aynısı inşa edilmiş. Öncü Amerikalı aktör ve yönetmen Sam Wanamaker tarafından kurulmuş. Burada tiyatro oyunları izlemenin yanı sıra, küçük Shakespeare sergisini de gezebilirsiniz.
1300 kişi kapasiteli tiyatro sezona Shakespeare’in doğum günü olan 23 Nisan tarihi ile başlarmış.
Westminster Abbey ( St. Peter Kilisesi )
St. Peter Kilisesi Londra’daki aktif olarak ibadete devam edilen kiliselerden biri ve aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Mimarisi ile insanı kendine hayran bırakan bir yapı cidden. Manastır milattan sonra 960 yılında, Benedictine rahipleri tarafından kurulmuş. İngiltere’nin taç giyme kilisesi ve 2011’de Prens William ve Kate Middleton’ın düğünü de dahil olmak üzere birçok özel törene ev sahipliği yapmış. Westminster Abbey, 1066 yılından bu yana tüm İngiliz hükümdarları için taç giyme yeri olmuş ve St George Şapeli’nde bulunan antik Coronation Chair’a ( Taç Giyme Koltuğu ) ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca, Confessor Edward, II. Richard, Elizabeth I, İskoç Kraliçesi Mary ve 30 kral ve kraliçenin son dinlenme yeri haline gelmiş.
Buraya gelmişken, Geoffrey Chaucer, William Shakespeare, Jane Austen ve Charles Dickens dahil 100’den fazla şair ve yazarın gömüldüğü veya anıldığı Şairler Köşesi’ni ziyaret etmeyi unutmayın. Lady Chapel’in içine girin ve hayranlık uyandıran tonozlu tavanına bakmayı unutmayın derim. East Cloister’daki The Chapter House’daki antik duvar resimlerini görün, dünyaca ünlü sanatçı David Hockney tarafından tasarlanan Queen’s Window’un keyfini çıkarın ve Martin Luther King Jr. da dahil olmak üzere 10 kahramanın ( aynı zamanda modern şehitler olarak adlandırılıyorlar ) heykellerini görmek ve onları anmak için mutlaka Batı Kapısı’na gidin.
27 pound giriş linkten bilet alabilirsiniz.
Aziz Paul Katedrali ( St Paul’s Cathedral )
Aziz Paul Katedrali, Rönesans döneminden kalma bir yapı. Portland taşı ile yapılmış ve adeta bir başyapıt niteliği taşıyor. İngiltere’nin gösterişsiz barok tarzına ait en güzel örnekler arasında yer alıyor. Yapımı 1708 yılında tamamlanmış katedralin mimarı olan Sör Christopher Wren. Katedral açılışı da mimarının doğum gününde ( 20 Ekim’de ) yapılmış. Söylenene göre kubbesi de dünyadaki en büyük kilise kubbesiymiş. Protestan inanışı için yapılmış Londra şehrinin Anglikan Katedrali.
Katedralde yaşanmış en önemli olaylardan biri de Prens Charles ve Leydi Diana Spencer’ın evlilik merasimi. İngiltere Kraliyet Ailesinin cenaze, vaftiz ve nikâh törenleri genellikle Westminster Abbey’i tercih etse de, bazı törenler Aziz Paul Katedrali’nde yapılıyor. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler saldırısından sonra ölenler için burada bir ayin düzenlenmiş. Ayrıca Kraliçe Victoria’nın yıldönümü kutlaması, Sir Winston Churchill ve Margaret Thatcher’ın cenaze törenleri, Kraliçe Elizabeth’in 80. ve 90. doğum günleri için de törenler burada düzenlenmiş. Buranın en önemli özelliği 500 yıldır geleneksel hale gelmiş kilise müziği. Hemen hemen her hafta farklı dinletiler, konserler, kilise korosu etkinlikleri düzenleniyor.
Kubbede bulunan galeriye çıkıldığında fısıltıyla dahi konuşulan herşey ordaki herkes tarafından duyulabiliyor bu yuzden buraya Fısıltı Galerisi deniliyor.
111 metre yukseklikten tum Londra’yi gorebildiginiz katedralde, Florence Nightingale, William Turner, Thomas Edward Lawrence gibi önemli isimlerin de mezarları bulunmakta.
Ünlü Londra Parkları
Hyde Park
Londra nın yaklaşık %47’si yeşil alanlardan oluşmakta. Bu yeşil alanların çoğu kraliyete ait. Kralların av gezileri yaptığı bu alan 1637’de halkın kullanabileceği bir park olarak kullanıma açılmış. Hyde Park, Londra’da yer alan kraliyet parklarının en büyüğü.
1536 yılında kraliyet parkına dönüştürülen park 17. Yüzyılda halkın ziyaretine açılmış durumda. Park ortasında yer alan yapay gölün tarihi ise 1730 yılına dayanıyor. Park içerisinde Kraliçe Victoria’nın eşi için yaptırdığı bir anıt, Wellington Arkı, Kensington Sarayı ve bir şelale bulunmakta.
Zamanında düello ve at yarışlarının yapıldığı parkta yürüyüş yapabilir, göldeki kuğuları besleyebilir, ata binebilirsiniz. İngiltere‘de bütün kuğular kraliçenin malıdır. Devlet korumasında olan kuğuların etini yiyebilecek tek kişi kraliçedir. Yanılmıyorsam yıllar önce bir kuğuyu yemişti. Sorgusunda “Kraliçe’nin olduğunu bilmiyordum” demiş 🙂
St. James’s Park
St. James’s Park, Buckingham Sarayı’nın hemen yanında yer alıyor. Buckingham Sarayı’nı ve askerlerin nöbet değişimini izlemek için ideal bir konumda. Park, muhteşem göleti ve Fonteyn’s Barok Havuzu gibi görkemli su özellikleri ile ünlü. Parlamento Binası ve London Eye gibi simgesel yapıları parktan görnek ayrı bir güzellik.
Regents Park
Regents Park, düzenli bahçeleri, göletleri ile biliniyor. Queen Mary’s Gardens, dünyanın en güzel gül bahçelerinden. Regents park, aynı zamanda dünyanın en eski bilimsel hayvanat bahçelerinden biri olan London Zoo’ya ev sahipliği yapıyor.
Bu üç parkta, piknik yapmak, yürüyüş yapmak, spor yapmak, doğa ile iç içe olmak ve şehrin kalabalığından uzaklaşmak için keyifli alanlar. Aynı zamanda, düzenlenen etkinlikler ile Londra’nın önemli ve sevilen mekanlarından diyebiliriz.
Piccadilly Meydanı
Her şehirde mutlaka bir alışveriş meydanı vardır. Londra için de alışveriş yapabileceğiniz bir çok mağazanın ve eğlence merkezlerinin bulunduğu yer Piccadilly Meydanı. Burası Piccadily Caddesi ile Regent Caddesi’nin birleştiği noktada bulunuyor. Modern Londra’nın sembolü desek çok da yanılmış olmayız. New York’taki Times Meydanı’nı aratmayacak şekilde düzenlenmiş bir meydan ve tahmin edeceğiniz gibi, metro hattı ile buraya ulaşmak oldukça kolay. Meydanda 1893 yılından kalma bir anıt çeşme var; Shaftesbury Anıt Çeşmesi, Lord Shaftesbury fakir insanlara yardım etmeyi seven bir hayırsevermiş ve çeşme onun adına yapılmış. Londra bulunan çeşmeler arasında en güzellerinden biri de bu. Bronzdan yapılmış ve tepesinde alüminyumdan yapılan bir Eros heykeli bulunuyor. Piccadilly’nin güney tarafında Criterion Tiyatrosu bulunuyor. Burası 600 kişilik bir tiyatro ve1874 yılında inşa edilmiş. Tiyatronun en ilginç özelliği girişte bulunan gişe kısmı dışında tamamının yer altında bulunması. Koltuğunuza ulaşabilmek için oldukça uzun bir merdivenden inerek yer altına iniyorsunuz. Alışveriş yapmayı, çeşitli kafe ve restoranları ziyaret etmeyi seviyorsanız, bu meydan tam size göre olacaktır.
Trafalgar Meydanı
Trafalgar Meydanın ismi İspanya’nın Trafalgar Burnu’nda geçen savaştan geliyor. 1805 yılındaki savaşta Fransa ve İspanya’ya karşı Birleşik Krallık büyük bir zafer kazanmış. 1805 yılında bu zaferin anısına meydanın adı Trafalgar olarak değiştirilmiş. John Nash tarafından tasarlanan meydanın yapımı 1830’lar boyunca devam etmiş. Trafalgar savaşında hayatını kaybeden Amiral Lord Nelson’un 50m’lik heykeli meydanın ortasında yer alıyor.
Londra’da yaşayan Türk’lerin güvercinlik diyormuş buraya Türkiye’nin Eminönü meydanı gibi.
Güvercinleri çok ünlü meydanın. Güvercinler bir ara ciddi sorun olmuştu. Belediye başkanları “kanatlı fareler için bir çözüm bulacağız” demişti. Oldukça ayıplanmıştı. Bir ara güvercinlere yem verenlere ceza kesilecek denmişti. Kadrolu şahin almayı bile düşünmüş belediye 🙂
Uzun yıllar kraliyete ait atların ahırı olan bu meydan zaman içinde şekillenmiş. Güvercinlerden kurtarılmaya çalışılan bu meydan 1830’da Londra’nın en büyük kuşhanesiymiş. Diyeceksiniz ne istiyorlar bu güvercinlerden. Güvercinler her yıl bir tondan fazla kirliliğe neden oluyormuş ve bunun yıllık temizlik maliyeti 100.000£’dan daha fazlaymış.
👉National Gallery büyük koleksiyonlara sahip ünlü müze, National Portrait Gallery, St Martin Fields Kilisesi meydan çevresinde yer alan en önemli yapılardan.
Camden Town
Camden Town, canlı ve renkli pazarlarıyla ünlü. Farklı temalara sahip birçok pazar ve sokak satıcısından oluşuyor. Kıyafetler, takılar, antikalar, vintage eşyalar, el yapımı ürünler ve daha birçok farklı ürün bulabilirsiniz.
Canlı müzik sahneleri ve konser mekanlarıda çok ünlü. Camden aynı zamanda alternatif ve punk kültürünün merkezlerinden biri. Burada punk moda ve stilini yansıtan birçok mağaza ve giyim dükkanı bulabilirsiniz.
Camden, Regents Kanalı kenarında yer alıyor. Kanalın kenarında yürüyüş yapabilir, tekne turlarına katılabilir veya sakin bir atmosferde zaman geçirebilirsiniz.
Covent Garden
Covent Garden bir meyve ve sebze pazarı olarak kurulmuş. Günümüzde ise alışverişçiler ve ziyaretçiler için çeşitli dükkanları, butikleri ve el yapımı ürünleriyle ünlü. Pazar alanı, alışveriş, yeme içme ve sanatsal etkinlikler için popüler bir mekan.
Covent Garden’da, Royal Opera House (Kraliyet Opera Evi) dünyanın en ünlü opera ve bale performanslarının sergilendiği yerlerden biri.
Covent Garden, sokak sanatçıları için popüler bir mekan. Birçok sokak sanatçısı, sokaklarda müzik yapıyor dans ediyor, illüzyon gösterileri yapıyor. Ünlü markaların ve tasarım dükkanlarının yanı sıra lezzetli restoran ve kafe seçenekleri ile dolu.
Londra Ulaşım Müzesi
Covent Garden’da bulunan London Ulaşım Müzesi’nde, ilk kırmızı Londra otobüsünden ilk harita tasarımına kadar İngiltere ulaşım tarihine dair simgelerini ve dönemler içerisinde çığır açan tasarımları görme imkânını sağlıyor. 1800 yılından bugüne Londra’nın büyümesinin, kültürünün ve toplumunun ulaşım sistemiyle nasıl iç içe geçtiğini keşfetmek için ideal yer burası. Araçların zaman içerisindeki evrimini görüp hayran olmamak mümkün değil gerçekten. Ayrıca burada dünyanın ilk yeraltı buharlı trenini görebilirsiniz. Design for Travel galerisi, tasarım severlerin hayran kalacağı bir bölüm olacak. Harry Beck’in çığır açan Londra Metrosu haritası için özgün tasarımını, çeşitli afişleri ve görselleri görebilirsiniz burada.
Gerçek otobüslere ve trenlere binebilir, fotoğraflar çekebilirsiniz. Ayrıca kullanabileceğiniz bir sürüş simülatörü de mevcut. Müzenin bir kafeteryası da mevcut, Covent Garden Piazza’ya bakıyor. Kahve, sandviç, çorba ve salata gibi hafifi yiyecekleri bulabilirsiniz burada. Londra Ulaşım Müzesi, ana Covent Garden Market binasının tam karşısında, Covent Garden Piazza’da bulunuyor.
Notting Hill, aynı adı taşıyan 1999 yapımı romantik komedi filmiyle ününe üne katmıştı hatırlarsanız. Hugh Grant ve Julia Roberts’ın başrolde oynadığı bu filmde, bölgenin renkli evlerini gören herkes merak etmişti. Sanırım film sonrası buraya ilgi daha da arttı.
Nothing Hill
Notting Hill, farklı renklerde boyanmış güzel evlerle ünlü. Notting Hill’in en ünlü özelliklerinden biri Cumartesi günü kurulan Portobello pazarında, antika eşyalar, vintage giysiler, el yapımı takılar ve diğer eşyalar satılmakta.
Ve tabi Ağustos ayının sonunda düzenlenen Notting Hill Karnavalından bahsetmemek olmaz. Defalarca Londra’ya gittim ama bir türlü denk gelemedim. Renkli kostümleri, müzikleri ve sokak partileri ile çok ilgi gören bu festivale denk gelirseniz mutlaka deneyin. Arkadaşlarım çok renkli oluyor diyor 🙂
Londra’nın Mutlaka Ziyaret Etmeniz Gereken Müzeleri
British Museum
1753 yılında kurulan Bloomsbury’deki British Museum, iki milyon yıllık tarihi kapsayan oldukça önemli bir koleksiyona sahip. Burası insana dair bilgiyi her biçimde sergileyen, türünün ve dünyanın ilk halka açık müzesi ve her yıl altı milyondan fazla ziyaretçi çekiyor. Londra’da görülmesi gereken müzeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Hem tarihi hem de modern kültürel hazineleri bu müzede tek bir çatı altında toplanmış. British Museum’un koleksiyonunun öne çıkanları arasında Mısır mumyaları, Rosetta Stone ve Parthenon Heykelleri bulunuyor. Muhteşem Büyük Saray’ın etrafında toplanmış 60’tan fazla ücretsiz galeride Antik Yunanistan ve Mısır’dan Afrika ve Çin’e veya Roma Britanya’sından Orta Çağ Avrupa’sına yolculuk yapma şansını sunuyor. British Museum’a giriş ücretsiz ve bu ücretsiz giriş müzenin kalıcı galerilerine erişim imkânı sunuyor. Özel sergilere girişler, genellikle ücretli oluyor. Müze girişi ücretsiz olsa dahi, önceden zamanlanmış bir giriş bileti ayırtmanız gerekiyor. British Museum, Londra’nın merkezindeki Bloomsbury’de bulunuyor. Bu linkten geçici sergileri ve ücretsiz bilet işlemlerini yapabilirsiniz.
Rosetta Taşı: Antik Mısır dönemine ait olan bu taş üzerindeki yazılar, antik Mısır hiyeroglifleri ve Yunanca olarak yazılmıştır. Bu taş, Mısır hiyerogliflerinin çözülmesinde önemli bir rol oynamış.
Parthenon Heykelleri: Antik Atina‘da yer alan Parthenon tapınağından kurtarılan bu heykeller, eski Yunan heykel sanatının en önemli örneklerinden. Elgin Marbles olarak da biliniyorlar. Heykeller, 19. yüzyılın başında İngiliz diplomat Lord Elgin tarafından Atina’dan çıkarılmış. İzin alındı mı gizlice mi alındı burası bir muamma. Osmanlı imparatorluğunda zor zamanları yaşandığı bir dönem. Heykeller, daha sonra British Museum’a bağışlanmış ve günümüzde müzede sergilenmekte. Biliyorsunuz bizimde Bodrum’daki Mausoleum anıtın bir çok parçası müzede. Onu da geri vermiyorlar.
Günümüzde de Yunanistan, heykellerin geri verilmesi isityor. Yunanistan’a göre, heykeller ülkenin önemli kültürel mirasıdır ve asıl yerlerine iade edilmeli. Yasal süreç hala devam ediyor.
İskender Lahdi: Büyük İskender’in mezarı olarak inşa edilen bu lahit, antik döneme ait değerli bir eser ve Pers ve Yunan sanatının etkileyici bir karışımını sergiler.
Sutton Hoo Hazinesi: 7. yüzyıldan kalma Anglo-Sakson hazinesi, İngiltere’nin en büyük arkeolojik keşiflerinden biri.
Ramses II Heykeli: Antik Mısır firavunlarından Ramses II’nin büyük heykeli, müzenin ziyaretçileri arasında popüler bir turistik cazibe merkezidir.
İsis Tahtı: Antik Mısır dönemine ait olan bu taht, İsis Tanrıçası’nın sembolüdür ve aynı zamanda Mısır mitolojisinin önemli bir eseridir.
Moai Heykelleri: Rapa Nui (Paskalya Adası) heykelleri, Pasifik Okyanusu’nda yer alan adanın gizemli geçmişini yansıtan önemli eserler
Mausoleum Cenazesi: Antik dönemdeki bir mezar anıtı olan Mausoleum Cenazesi’nin parçaları, müzede sergilenen önemli eserler arasında.
British Museum’daki Mausoleum (Mozole), antik dönemin yedi harikasından biri. Mozole, M.Ö. 4. yüzyılda Halikarnassos, günümüzde Bodrum, kentindeki Halicarnassus Kralı Mausolos için kralın ölümünden sonra eşi Artemisia tarafından inşa ettirilen büyük bir mezar anıtıymış.
Ancak zamanla, Mausoleum tahrip olmuş ve kısmen yıkılmış. Mausoleum’un parçaları sonraki yüzyıllarda çeşitli şekillerde dağılmış. British Museum’da sergilenen Mausoleum parçaları, daha sonraki dönemlerde yapılan kazılar ve toplama faaliyetleriyle çeşitli yerlerden toplanmış. Mausoleum Cenazesi’nin parçalarının nasıl toplandığı ve müzeye nasıl geldiği konusunda kesin detaylar bilinmiyor.
Cevat Şakir Kabaağaçlı, İngiltere Kraliçesi’ne yazdığı mektupta, dünyanın yedinci harikasının kendi doğal yerine iadesini talep etmişti. Londra’nın sisli ve soğuk havasında olmasından büyük üzüntü duyduğunu söylemiş. Kabaağaçlı, “Londra’daki parçalar, Bodrum’un mavisiyle bütünleşmektedir. Londra’da kalmamaları lazım. Onları bütünleştikleri maviyle buluşturmak gerek” ifadesini kullanmış.
Müze Müdürü de Cevat Şakir’e gönderdiği cevab:”Önerinizi çok ciddiye aldık. Bilim insanlarına taşların yapısını incelettik. Gerçekten de eserlerin maviyle bütünleştikleri doğrudur. Bu yüzden eserlerin müzede sergilendiği salonu Bodrum mavisine boyadık. Yakın ilginize teşekkür ederiz” gibi bana göre küstahça bir cevap vermişler 🙁
Lewis Satranç Takımı: 12. yüzyıl İskoçya’sından kalma ünlü satranç takımı. Bu takım, dünyanın en eski tam satranç takımlarından biri.
Natural History Museum
Londra’daki Doğal Tarih Müzesi (Natural History Museum), dünya çapında ünlü koleksiyonlarıyla bilinen önemli bir müze. Müzenin giriş holünde ki Diplodocus İskeleti, Hint Mamutu’ndan sonra en ikonik nesne olarak kabul ediliyormuş. Diplodocus dinozorunun monte edilmiş iskeletiyimiş.
Hint Okyanusu’ndan bir mavi balina iskeletini sergilemekte. Bu, dünyanın en büyük canlı organizması olan mavi balinanın gerçek boyutlu iskeletiymiş. Soyu tükenmiş bir kuş dinozoru, meteoritler kelebek koleksiyonu gibi binlerce eserle dolu büyüleyici bir yer. B ulinkten ücretsiz bilet ve program detaylarına bakabilirsiniz.
Tate Modern
Londra gezinizi, Tate Modern’e gitmeden tamamlanmış sayılmazsınız. Burası ulusal ve uluslararası modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği bir müze. Thames kıyısındaki eski elektrik santralin deönüştürülmesi ile oluşturulmuş. Temel sergiler ücretsiz. Burada Cézanne, Bonnard, Matisse, Picasso, Rothko, Dali, Pollock, Warhol ve Bourgeois gibi sanatçıların çalışmalarını ücretsiz olarak görebilirsiniz. Bu linkten detayları öğrenebilirsiniz.
Londra Müzesi
Londra Müzesi başkentin çalkantılı geçmişinde unutulmaz bir yolculuk için mutlaka görmeniz gereken müzeler arasında. Bu müzede tarih öncesi Londra’yı keşfediyor insan, şehrin Romalılar ve Saksonlar altında nasıl değiştiğini görünce şaşırmamak mümkün değil gerçekten. Orta Çağ Londra’sını merak ediyorsanız eğer, sizin için çok keyifli olacağına eminim. Londra’nın iç savaşlar, veba ve yangınla harap olduğu çalkantılı yılları günümüzden görmek için ilginç bir deneyim oluyor.
The Shard
The Shard Londra’da yer alan bir gökdelen. Bu muhteşem yapı,309.6 metre yüksekliğinde ve 95 katlı. Bu özellikleri ile, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin en yüksek, Avrupa’nın dördüncü ve dünyanın 87. yüksek binası olma ünvanını taşıyor. The Shard’ın inşaatı Mart 2009’da başlanmış ve Kasım 2012’de tamamlanmış. The Shard, şehirdeki diğer tüm binalardan neredeyse iki kat daha yüksek. Gökdelenin 68 ve 69. katlardaki iç mekan izleme platformlarından Londra’yı seyretme imkânınız var. Ayrıca 72. kattaki Skydeck’e gidebilirsiniz. Burası da 360 derece sunan muhteşem bir açık hava platformu.
Sea Life Londra Akvaryumu
Akvaryum, London Eye’ın yanında, Thames nehrinin güney kıyısındaki County Hall binasında yer alıyor. Sea Life’ın Türkiye’de de birkaç akvaryumu mevcut, belki daha önce bunları gezmiş olabilirsiniz. Özellikle çocuklu bir seyahat yapıyorsanız, onların gönlünü kazanmak için bir akvaryum turu organize edebilirsiniz. Birleşik Krallık’ın yaşayan en büyük mercan resifi burada bulunuyor. Akvaryumun göz kamaştırıcı su altı vahasına adım attığınız andan itibaren sizi muhteşem bir renk cümbüşü bekliyor. Beni en çok etkileyen bölümlerinden biri de denizanalarının olduğu tanklar olmuştu. Akvaryumda ayrıca köpekbalıkları, Gentoo penguenleri ( kendileri su altında yaklaşık 36 km hıza ulaşabiliyorlar ) , ahtapotları, tatlı gülümseyen yüzleri ile vatozları, yağmur ormanlarını ve içerisinde yaşayan bazı canlıları görebilirsiniz.
Shrek Macerası
Shrek hayranları için inanılmaz keyifli bir aktivite; Shrek Macerası. Burası, County Hall’da Londra’nın South Bank bölgesinde. Shrek’s Adventure” merkezi, sevilen film serisine dayanan ve ziyaretçilere filmdeki karakterlerle etkileşim imkanı sunan interaktif etkinlik merkezi. İnsanı güldüren ve bir o kadar da sevimli 10 canlı gösteri ve Shrek filminin set gezisini içeriyor.
Londra Köprüleri
Milenyum Köprüsü
Milenyum Köprüsü, Thames’in kuzey kıyısındaki St Paul Katedrali’ni Tate Modern ve Shakespeare’s Globe ile birbirine bağlayarak 10 Haziran 2000’de halka açılmış.Yaya köprüsünün sarsıntısı ile ünlü bir köprü ancak bu sarsıntı şu anda mevcut değil, uzun zaman geçtikten sonra düzeltilmiş. Anılarda yerini kaybetmemiş elbette, bu sebeple ‘’sallanan köprü / sallantılı köprü’’ olarak da biliniyor.
Southwark Köprüsü
Bu köprü Londra ile Thames’in güney kıyısındaki Southwark’ı birbirine bağlar. Shakespeare’s Globe Theatre’a en yakın köprüdür ve şehirdeki trafiği en az köprüdür.
Blackfriars Köprüsü
1869’da inşa edilen Blackfriars Köprüsü, ününü 1982’de Vatikan bankası başkanı Robert Calvi’nin üzerinde ölü bulunmasıyla kazanmış. Kara Rahipler köprüsü olarakda biliniyor. 18 Haziran 1982 sabahında, Blackfriars Köprüsü’nün altında asılı bir ceset bulunmuş. Roberto Calvi; İtalya’da Vatikan’ın paralarını işleten ve ‘Tanrı’nın kasası’ olarak bilinen, Banco Ambrosiano’nun başkanı. Ondan bir gün önce asistanı Milano’da intihar etmiş. Onun ölümünden yaklaşık 3 ay sonra bir yakını daha öldürülmüş ve mali müşaviri 4 yıl sonra, İtalya’da bir cezaevinde zehirlenerek öldürülmüş. Vatikan, para, cinayet kelimeleri sizin için merak uyandırıyorsa, olayın detaylarını araştırmanızı öneririm. İlginizi çekmediyse, Blackfriars sizin için köprüleriyle meşhur Londra’nın ünlü köprülerinden biri olarak kalabilir elbette.
Waterloo Köprüsü
Waterloo Köprüsü bir kadın eseri aslında. II. Dünya Savaşı sırasında erkeklerin çoğu ülkelerinden uzakta savaştığı için, çoğunlukla kadınlar tarafından inşa edilmiş. Bu sebeple ‘’Kadınlar Köprüsü’’ olarak da adlandırılmış. Burada 1817’de inşa edilen ilk köprü, dokuz granit kemerden oluşuyormuş. İngilizlerin, Hollandalıların ve Prusyalıların 1815’te Waterloo Savaşı’ndaki zaferine ithafen yapılmış.
Hungerford Köprüsü ve Altın Jübile Köprüleri
Hungerford Köprüsü 2002 yılında açılmış. Waterloo Köprüsü ve Westminster Köprüsü arasında uzanan Thames Nehri’ni kapsayan bir demiryolu köprüsü bu köprü. Her iki yanındaki iki yaya köprüsü bulunuyor ve bu yay köprüleri, Kraliçe’nin Altın Jübile’sini kutlamak için Altın Jübile köprüleri olarak isimlendirilmiş. Trafalgar Meydanı’ndan nehre doğru yürüdükten sonra, bu yaya köprülerinden geçerek Southbank Center ve London Eye’a ulaşabilirsiniz.
Lambeth Köprüsü
Her zaman yapıların ihtişamından bahsetmek olmaz. Charles Dickens ( İngiliz yazar ve toplum eleştirmeni Lambeth Köprüsünü şimdiye kadar yapılmış en çirkin köprü olarak tanımlamış. Köprü Parlamento Evleri, Big Ben ve London Eye’ın manzarasını sunuyor. Laf aramızda, bence Charles Dickens biraz abartmış.
Kew Köprüsü
Bu köprü sizi Thames üzerinden aynı adı taşıyan tren istasyonundan Kew Bahçeleri’ne götürür. Kew Bahçeleri, “dünyanın en büyük ve en çeşitli botanik ve mikolojik koleksiyonlarını” barındıran, Güneybatı Londra’daki yer alan bir botanik bahçesi. Köprünün orijinal adı King Edward VII Bridge olduğu için, Londra Müzesi köprünün ilk açıldığı gün King Edward VII’ye sunulan tüm nesneleri de saklıyor. Bunlara kullandığı gümüş tokmak ve mala ile bronz bir balta da dahil. Londra köprüleri anlatmakla bitmez, bunlar dışında aşağıdaki köprüleri de görebilirsiniz;
Londra’ya Ne Zaman Gidilir?
Londra dendiğinde birçoğumuzun aklına gelen ilk şeylerden biri de elbette Londra yağmurları. Şehir iklimi ılıman olsa da, yağmurlar yıl boyunca devam ediyor. Yağış olmayan günlerde bile hava genellikle kapalı oluyor. Eğer Londra’ya bir seyahat planlıyorsanız, bunun için en uygun zaman Temmuz ve Ağustos ayları. Bu aylarda şehir daha güneşli, daha sıcak ve nispeten daha az yağışlı oluyor. Durum böyle olduğundan, bu aylarda oldukça da kalabalık oluyor. Eğer kalabalıkta gezmeyi sevmiyorsanız, güneşi görmekten feragat edip sonbaharın izinde, Eylül ve Ekim aylarını ya da ilkbaharın izinde Nisan ve Mayıs aylarını tercih edebilirsiniz. Şehrin ortalama sıcaklığı 11.1 °C
Londra’ya Nasıl Gidilir?
Londra’da beş büyük havalimanı bulunuyor. Bunlar yolcu sayısı sırasıyla Heathrow, Gatwick, Stansted, Luton ve London City Havalimanları.
Heathrow Havalimanı, aralarında en yoğun hava trafiğine sahip olan havalimanı. Gatwick ise şehrin en yoğun ikinci büyük havalimanı. Stansted Havalimanı ve Luton Havalimanı EasyJet ve Ryanair gibi daha çok düşük maliyetli havayolu şirketleri tarafından tercih ediliyor. London City Havalimanı ağırlıklı olarak yaz sezonunda kullanılıyor, Güney Avrupa’daki tatil merkezlerine düzenlenen uçak seferleri sebebiyle.
Londra’ya ulaşmak için en mantıklı yol elbette havayolu. Uçuş yaklaşık 4 saat sürüyor. Havalimanlarından şehir merkezine metro ve otobüs seferleri mevcut.
Londra’da Şehir İçi Ulaşım
Londra, şehir içi ulaşım konusunda dünyanın en gelişmiş şehirlerinden biri. Dünyadaki en eski yeraltı ulaşım sistemine sahip. Bu metro ağına, Underground adı veriliyor ve şehrin birçok noktasına ulaşım sağlamanız için işinizi oldukça kolaylaştırıyor. Underground toplamda 11 hattan oluşuyor,bu sisteme sokaklardaki “Underground” tabelalarını takip ederek kolayca ulaşabilirsiniz. Ulaşımın tek yolu elbette metro değil, Londra deyince gözünüzde canlanan kırmızı otobüsleri düşünün, işte cevap burada. Bu kırmızı otobüsler hem şehrin en önemli simgelerinden biri hem de ulaşım konusunda oldukça aktif rol alıyorlar. Bu otobüslerle Londra’nın birçok noktasına ulaşmanız mümkün.
Londra’da Düzenlenen Festivaller
Londra hakkında bir festival şehri dersek, asla yanlış olmayacaktır çünkü bu kozmopolit şehir tam bir festival cenneti. Oldukça farklı milletten yaşayan insan olunca, onların izlerini taşıyan festivaller de inanılmaz eğlenceli geçiyor. Londra’da düzenlenen en büyük ve önemli festivaller & etkinlikler ise şunlar;
Londra Sanat Fuarı – Ocak
Çin Yeni Yılı Kutlaması – Şubat
St. Patrick’s Day ( Aziz Patrik Günü ) – Mart
The Virgin London Marathon – Nisan
Wimbledon Tenis Şampiyonası – Haziran ve temmuz
Notting Hill Carnival – Ağustos
Pueblo Karnavalı – Ağustos
The Thames Festival – Eylül
The Mayor’s Thames Festival – Eylül
Bonfire Night – 5 Kasım
Londra Geçidi – Aralık
Hint Yeni Yılı (Diwali Festival) – Çeşitli tarihler