İçindekiler
Mardin, Türk, Kürt, Arap, Süryani ve Ezidi kökenli insanların harmoni içinde bir arada yaşadığı muazzam bir şehir. Bu eşsiz kültürel mozaiği ile sizi büyülemeye hazır. Osmanlı dönemine ait büyüleyici camileri ile birlikte Protestan ve Ortodoks kiliselerini görebileceğiniz bu şehir, dinler arası hoşgörüyü simgeliyor. Gelin, bu şehirde günlerce sürecek bir keşfe çıkalım.
Mezopotamya’nın merkezinde stratejik bir konumda yer alan Mardin, tarih boyunca Sümerlerden Asurlulara, Artuklulardan Osmanlılara birçok medeniyet için kritik bir şehir olmuş. Bu zengin tarih, her köşesinde kendini gösteriyor. Mardin Kalesi’nin yamaçlarında yer alan tarihi taş evlerin manzarasıyla ünlü olan bu şehirde, labirent gibi sokaklarda tarihi hazine avına çıkabilirsiniz.
Mardin, asırlardır çok çeşitli dillere ve dinlere sahip insanların huzur içinde bir arada yaşadığı bir yer. Türkçe, Arapça, Kürtçe, Süryanice gibi diller konuşuluyor. 2021 nüfus sayımına göre 862.757.
Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki bu topraklar, dünyadaki ilk yerleşim yerlerinden biri olan Mezopotamya Medeniyeti’ne ev sahipliği yapmış. Bereketli ve stratejik açıdan kritik olan bu topraklar, son 6 bin yılda birçok medeniyetin ilgi odağı olmuş, bu nedenle Mardin, zengin kültürel ve tarihi birikimiyle dikkat çekiyor. Mardin, özellikle Süryani Hristiyan topluluğu için Kudüs’ten sonraki en kutsal şehir olarak kabul ediliyor.
Gündüzleri seyrana çıkıp geceleri ışıldayan bir mücevher gibi parlayan Mardin, tarihi dokusu ve Mezopotamya’nın eşsiz manzarası ile kalbimde unutulmaz bir iz bırakacak.
Mardin Tarihi
Mezopotamya uygarlıklarının yerleşim birimi olarak seçtiği ve asırlar boyunca farklı medeniyetler tarafından mesken tutulmuş bu harika şehir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan ve Suriye sınırının hemen yanında bütün ihtişamı ile bizleri selamlayan Mardin’de başta merkez ilçe olan Artuklu olmak üzere Midyat ve Savur gibi ilçeler bizi selamlıyor.
Mardin geçmişi Paleolitik Çağ’a kadar uzanan bir şehir. MÖ 2000li senelerde Asurların kontrol altına aldığı şehir sonrasında Hitit ve Medler gibi tarihin önemli uygarlıkları tarafından ele geçirilmiş. Farklı uygarlıkların burada hüküm sürmesi şehrin kozmopolit yapısına çok önemli katkılar sunmuş.
1 Dakikada kısa bir Mardin turu ister misiniz ?
Tarih sahnesine çıkmış pek çok medeniyetin hâkimi olduğu Mardin’de UNESCO tarafından korunmaya alınmış eserler olduğunu unutmamak gerek. Tam bir açık hava müzesi özelliğindeki bu şehirde nereleri gezip görmeniz gerektiğine daha yakından bir göz atalım mı?
Mardin Günlük Gezi Programı
1. Gün: Mardin Merkez ve Çevresi
Sabah:
- Mardin Ulu Camii – Şehrin en eski camilerinden biri olan bu yapıyı ziyaret ederek tarihi atmosferi hissedin.
- Kasımiye Medresesi – Mardin’in eğitim ve kültür tarihine dair bilgiler edinin.
Öğle: 3. Mardin Müzesi – Şehre özgü arkeolojik ve etnografik eserleri inceleyin. 4. Mardin Çarşısı – Yerel el sanatları, baharatlar ve hediyelik eşyalar için alışveriş yapın.
Öğleden Sonra: 5. Cercis Murat Konağı – Geleneksel Mardin konaklarının örneklerinden birini gezerek eski yaşam tarzını öğrenin. 6. Mardin Kalesi – Şehri yüksekten görebileceğiniz bu noktada dinlenin ve fotoğraflar çekin.
Akşam: 7. Mardin’de Akşam Yemeği – Yöresel yemeklerin tadını çıkarabileceğiniz bir restoranda akşam yemeği yiyin.
2. Gün: Midyat ve Çevresi
Sabah:
- Midyat – Tarihi taş evleri ve sokakları ile ünlü bu şehri keşfedin.
- Mor Gabriel Manastırı – Süryani Ortodoks cemiyetinin önemli bir manastırını ziyaret edin.
Öğle: 3. Gümüşhane Evleri – Midyat’ın geleneksel taş ve gümüş işçiliği ile ünlü evlerini görün. 4. Deyrulzafaran Manastırı – Mardin çevresinde yer alan bu tarihi manastırı keşfedin.
Öğleden Sonra: 5. Savur – Tarihi köy evlerini ve yerel yaşamı gözlemleyin.
Akşam: 6. Savur’da Akşam Yemeği – Yöresel mutfağın tadını çıkarabileceğiniz bir restoranda akşam yemeği yiyin.
3. Gün: Artuklu ve Doğal Güzellikler
Sabah:
- Artuklu – Şehir merkezinde yer alan Artuklu Üniversitesi ve çevresini keşfedin.
- Mor Yakup Kilisesi – Ermeni kilisesinin tarihi ve mimarisini inceleyin.
Öğle: 3. Mardin Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezleri – Şehir kültürünü yansıtan çeşitli merkezlerde vakit geçirin. 4. Mardin Bağları ve Bahçeleri – Şehrin doğal güzelliklerini ve bağlarını keşfedin.
Öğleden Sonra: 5. Köy Ziyareti – Yerel köyleri ziyaret ederek Mardin’in kırsal yaşamını gözlemleyin.
Akşam: 6. Mardin’de Akşam Yemeği – Son akşamınızı şehirdeki lezzetli restoranlarda geçirin ve Mardin mutfağının çeşitlerini deneyimleyin.
Mardin Gezilecek Yerler
Tarih yolculuğuna çıkmış modern bir insanın nasıl hissedeceğini merak ediyorsanız sizi Mardin sokaklarında gezmeye davet ediyorum. Hem tarihi ciğerlerinize kadar soluyabilecek hem de birbirinden özel yapılara şahitlik edebileceksiniz.
Mardin Merkez ve Çevresi
Mardin Kalesi
Şehir merkezinde en hâkim tepeye kurulmuş bu görkemli yapı; yüzyıllar boyunca şehir savunmasının gerçekleştirilebilmesi adına kullanılmış. Tarihçiler tarafından yapılan çalışmalara göre 1600 yıllık bir geçmişi olduğu ifade edilen kalenin savunma amaçlı en önemli yapılardan bir tanesi olduğu söylenebilir. Dış kısmı oldukça güçlü ve aşılmazken iç kısmında bulunan yaşam alanları ve sığınaklar dikkat çekiyor.
Mardin Kalesi günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanılsa da şehir ile ilgili gelecek planlarında bu mekânın turizme kazandırılması hedefleniyor. Turistik amaçlarla kullanılması durumunda şehre ciddi bir turist akınına neden olacak Mardin Kalesi’ni ziyaret etmek için özel izin almanız gerekiyor. Kaleyi ziyaret eden şanslı kişilerden biri olarak söyleyebilirim ki ‘Manzara Efsane’. Mardin gezilecek yerler ile ilgili araştırma yapıyorsanız bu mekanı es geçmeyin!
Mardin Ulu Camii
Mardin’in kalbinde, taş duvarların ardında gizlenmiş bir hazine Ulu Camii. Bu kutsal mekan, sadece mimarisiyle değil, aynı zamanda taşıdığı tarihle de büyülüyor. Caminin muazzam mimarisi, her bir detayında gizlenmiş hikayelerle dolu.
Artuklu Dönemi mimarisiyle Mardin’in sembolü olan Mardin Ulu Cami kayıtlara göre iki minareli inşa edilmiş. Caminin bugün mevcut olan tek minaresinin kare kaidesindeki yazıt, yapım tarihini 1176 olarak vermekte. Fakat bugünkü minare 1888/1889 yıllarında yeni yapılmış. Bazı Süryani yazarlar kiliseden çevrildiğini söylüyormuş.
Zinciriye Medresesi
Artuklu sultanlarından bir tanesi olan Melik Necmeddin İsa döneminde 1385 yılında yaptırılan medrese halk arasında Zinciriye Medresesi olarak biliniyor. Mardin’de bulunan en ihtişamlı yapılardan bir tanesi olması ile tüm dikkatleri üzerinde toplayan yapı ilim yuvası olarak kullanılmış. Mimari anlamda oldukça başarılı olan yapının Ulu Cami ile birlikte ahenk içinde dans ettiğini söyleyebiliriz.
Osmanlı Dönemi’nde bir medreseden ziyade hapishane olarak kullanılan yapı Mardin’in en çok turist çeken mekanlarından bir tanesi. Sarı kesme taştan inşa edilen yapının giriş kısmındaki görkemli kapı dönemin mimari anlayışını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Özellikle Mardin Kalesi’nin hemen alt kısmında yer alması şehrin önemli merkezlerinden biri olmasını sağlıyor. Konumu itibarı ile rasathane olarak da kullanılmış olan Sultan İsa Medresesi’ni ziyaret etmek istediğinizde Mardin Çarşısı’nın içinde ilerlemeniz yeterli.
Mardin Eski PTT Binası
Mardin’de Eski PTT Binası olarak kullanılan ve şimdilerde Mardin Artuklu Üniversitesi’nin bir parçası yapı. Özellikle Mardin gezilecek yerler konusunda sıradanlıktan uzak bir öneri isteyenler için Eski PTT Binası merdivenlerinde unutulmaz bir fotoğraf çekinmek ve binanın tepesindeki kafede bir çay yudumlamak oldukça harika bir aktivite.
1890’da Şatana ailesi tarafından Ermeni mimar Lole’ye yaptırılan bu muazzam yapı, Mardin’in göz alıcı sivil mimarisini yansıtıyor! Şehidiye Camii’nin karşısında yükselen bu eser, zengin taş işçiliği ve görkemiyle büyüleyici bir miras. 1950’den itibaren PTT binası olarak kullanılan bu tarihî yapı, bugün Artuklu Üniversitesi’ne devredilmiş. Yakında Turizm Uygulama Oteli olarak hayat bulacakmış. Geçmişin izlerini taşıyan bu yapı, şimdi yeni bir hikayeye hazırlanıyor.
Girişlerin tamamen ücretsiz olduğu bu bina şehrin göbeğinde yer alması nedeniyle de çok ilgi çekicidir. Dışarıdan bakıldığında çok da etkileyici olmayan ancak içerisine girdiğinizde sizleri büyülemeyi başaran yapının bir uygulama oteli olarak kullanılması şehrin mimarisini yansıtma noktasında ne denli başarılı olduğunu kanıtlıyor.
Mardin Müzesi
Mardin müzesi paleolitik çağ’dan günümüze uzanan 45,000 eserin sergilendiği harika bir müze hatta sadece bir müze değil. Çocuklardan yetişkinlere kadar geniş bir kitleye hitap eden eğitim programlarıyla ve atölye çalışmaları ile toplumu eğitmeye çalışıyor.
Müzede en dikkatimi çeken sahte eserler salonu oldu. Çok merak ettim. Sahte eserler salonunda kaçakçılıkta ve dolandırıcılıkta yakalanan sahte objeler sergileniyor. Tarihi eser kaçakçılığı ve sahte eser dolandırıcılığına müze eğitimiyle dikkat çekilerek farkındalık kazandırılması amaçlanmış. Türkiye’de ilkmiş.
Müze 1895 yılında Süryani Katolik Patriği tarafından yapılan tarihi bir binada hizmet veriyor. Bina 2000 yılında kültür bakanlığı tarafından satın alınıp restore edilerek “Mardin Müzesi” olarak hizmete açılmış. Müzenin giriş katındaki avluda; Assurlar’dan Bizansa, Artuklular’dan Osmanlı Dönemi’ne kadar Mezopotamya uygarlıklarına ait taş ve seramik eserler açık alan teşhirinde sergilenmekte.
Müzenin Asur ve Urartu dönemi takılarını görünce biraz daha şaşırdım. Dünyaca ünlü mücevher firmaları bizim topraklarımızda yaratılan takılardan esinlenmiş.
Bizim kuyumcularda hala aynı modeller☹
Mor Behnam (Kırklar) Kilisesi
Günümüzde hala ibadet hizmeti sunan ve Mardin’in tarihini yansıtan önemli yapılarından biri olan Kırklar Kilisesi, 569 yılında Mardinli Süryaniler tarafından inşa edilmiş. Kilise, Mor Benham ve Kız Kardeşi Saro adına yapılmış. Kilise, zaman içinde birçok tamirat ve eklemelerle günümüze ulaşmış.
Kilisenin başrahibi Sami Karakay, Kırklar Kilisesi’nin Süryani Ortodoks kilisesi olduğunu ve Süryanilerin bu dini yapıyı 400. yüzyılda inşa ettiklerini belirtiyor. Mor Benham ve Kız Kardeşi Saro, kilisenin adını aldığı azizler. Hristiyanlığı kabul ettikten sonra kendi öz babaları tarafından öldürülmüş bu azizler. Babaları da daha sonra pişman olmuş ve Hristiyanlığı kabul etmiş.
Bir diğer hikayeye göre, Romalılar döneminde şehri işgal eden Romalılar tarafından öldürülen 40 Hristiyan’ın kemiklerinin bir araya getirilerek gömüldüğü yermiş, bu nedenle “Kırklar Kilisesi” adını almış.
Kilise, 1293 yılından bu yana Süryanilerin Kadim Patrik Merkezi olarak kullanılıyor. Ancak kilise, sadece dini bir merasim yeri değil, aynı zamanda 1789 ile 1928 yılları arasında Süryani okulu olarak da hizmet vermiş.
Sabancı Mardin Kent Müzesi
Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi Diyarbakır Valisi tarafından 1889 yılında Süvari Kışlası olarak yaptırılmış ve uzun yıllar bu şekilde kullanılmış. Yapının mimarı, Sarkis Elyas Lole’ymiş.
İki katlı yapının, alt katı ahırmış. Kışla, daha sonra Jandarma Komutanlığı ve vergi dairesi olarak kullanılmış. Mardin doğumlu, dönemin İstanbul Valisi olan Muammer Güler aracılığıyla Sakıp Sabancı ile görüşülmüş ve binanın onarımı için yardım talep etmiş. Sabancı Vakfı’na bağlı, “özel müze” statüsünde olan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, koleksiyonu, eğitim programları, konferans ve seminerleriyle çok yönlü bir Müzecilik ortamı sunuyor. Ben gittiğimde devasal büyüklükteki duvar halılarından oluşan bir sergi de vardı. Benim gibi müze sevenlerin mutlaka uğraması gerek bir yer.
Kasımiye Medresesi
Bu tarihi kentte, Türk İslam devletlerinin eğitim geleneğini başlatan Kasımiye Medresesi’nin muazzam yapısı sizi karşılayacak. Türk İslam devletlerindeki medrese geleneği, Karahanlılarla başlamış olabilir, ancak İslam dünyasındaki ilk medrese unutulmaz bir isimle anılan Nizamülmülk tarafından Büyük Selçuklu Devleti döneminde kurulmuş.
Ancak bölgenin en önemli eğitim merkezlerinden biri olan Kasımiye Medresesi’nin inşası, Artuklu Hükümdarı zamanında başlamış ve 1469 yılında Akkoyunlu Sultanı Kasım İbn Cihangir döneminde tamamlanmış.
Kasımiye Medresesi, ihtişamlı bir mimariye sahip. İki teras üzerine inşa edilmiş olan medrese, cami ve türbe ile birlikte büyük bir külliye şeklinde planlanmış. Duvarlarındaki detaylı süslemeler ve işçiliği, ziyaretçilere o dönemin estetik anlayışını yansıtıyor. Medresenin içinde 23 derslik, bir türbe ve bir çeşme bulunmakta.
Rivayetlere göre, Akkoyunlu hükümdarı Cihangir’in oğlu Sultan Kasım Paşa medresede abdest alıp namaz kılarken amcası Hasan Paşa tarafından kafası kesilmiş. Kasım Paşa’nın kız kardeşi Esma Hatun, kanı avuçlayıp ağıtlar eşliğinde bu eyvanın duvarlarına sürerek, “Ya Rabbi bu medrese ayakta kaldıkça bu kan Müslümanlara ibret olsun. Kimse kimseyi öldürmesin” demiş. İzler ıslatıldığında daha iyi ortaya çıkıyormuş.
Bu izler, 548 yıl sonra bile hala duvarlarda duruyor. Rehberimizimin anlatığına göre, izlere test yapılmış. Kimyasal bir boya olmadığı söylenmiş ama kan izi olduğu netleşmemiş.
Medresenin avlusundaki havuzun tasavvufi bir simgesi var. Doğumdan ölüme kadar insan hayatını simgeliyor havuz.
Doğum: Medresenin avlusunda bulunan çeşme, suyun doğuşunu temsil ediyor. Buradan çıkan berrak su, temiz ve masum bir başlangıcı simgeliyor. Su, doğanın can verici özelliğini taşıyor ve bu noktada yeni bir hayatın başlangıcını müjdeleyiyor.
Gençlik: Çeşmenin suyu, ince uzun bir oluk boyunca akarak gençliği temsil ediyor. Bu aşama, enerjik ve coşkulu bir dönemi ifade ediyor. Su, hızla ve canlı bir şekilde akarken, gençliğin heyecan dolu zamanını simgeliyor.
İhtiyarlık:İnce uzun oluktan sonra su, geniş bir alana yayılarak bir havuza toplanıyor. Bu noktada suyun yavaşlaması ve geniş bir alana yayılması, ihtiyarlığı temsil ediyor. Su, bu aşamada huzur içinde akarken, yaşamın sakinleşen ve derinleşen bir tarafını yansıtıyor.
Ölüm: Havuzdaki sular, son olarak toprağa aktarılıyor. Bu aşama, yaşam döngüsünün tamamlanmasını ve ölümü simgeliyor. Toprağa karışan su, bir anlamda ölenin bedeninin toprağa verilmesini ve yeniden doğuşa hazırlık sürecini ifade ediyor.
Yeniden Doğuş: Toprak, suyu içine alarak ona hayat veriyor ve bu, ölenin cansız bedeninden doğan yeni bir yaşamı temsil ediyor.
Deyrulzafaran Manastırı (Mardin merkezine yaklaşık 5 km uzaklıkta)
Deyrul Zafaran Manastırı, taş duvarları arasında binlerce yılın hikayesini barındırıyor. Manastır Süryani Ortodoks Kilisesi’ne ait olup Mardin şehrinin yukarısında yer alıyor. Manastır, 5. yüzyılda inşa edilmiş ve bu nedenle yaklaşık 1500 yıl öncesine kadar uzanan bir tarih ve kültürel geçmişi temsil ediyor.
Manastırın mimarisi, Mardin’in karakteristik taş işçiliği ile dikkat çekiyor. Çok zarif taş işçiliği var. Manastır, bünyesinde çeşitli kiliseler ve mabedleri var.
Deyrulzafaran, Süryani dilinde “Sarı Manastır” anlamına geliyormuş. Muhtemelen manastırın sarı renkli taşlardan inşa edilmiş olmasından kaynaklı 🙂
Üç katlı büyüleyici bir manastır. İlk inşası MÖ Güneş Tapınağı olarak başlamış ve daha sonra Romalılar tarafından kale olarak kullanılmış. Ancak Romalıların bölgeden çekilmesinin ardından, Aziz Şleymun tarafından manastıra dönüştürülmüş. Bu nedenle başlangıçta Mor Şleymun Manastırı olarak biliniyormuş. Ardından, Mardin ve Kefertüth Metropoliti Aziz Hananyo’nun 793 yılında büyük bir tadilat yapmasıyla Mor Hananyo Manastırı olmuş adı. 15. yüzyıldan sonra ise manastırın etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisi nedeniyle Deyrulzafaran (Safran Manastırı) olarak bilinmeye başlanmış.
Deyrulzafaran Manastırı, muhteşem kubbeleri, zarif kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri ve taş işçiliğiyle süslenmiş iç ve dış mekanlarıyla görenleri büyülüyor. Bölgeye ilk matbaayı 4. Petrus getirmiş. (1876) Bu matbaada, Süryanice, Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar basılmış ve 1953’e kadar “Öz Hikmet” adında aylık bir dergi yayımlanmışlar. Matbaadan geriye kalan parçalar, bugün manastır ve Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde. Manastır, dünya genelinde dağılmış Süryaniler tarafından dua için ziyaret ediliyor.
Manastırın içindeki önemli eserler:
Güneş Tapınağı
Bu yapının kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber milattan önceki yıllara kadarki döneme indiği tahmin ediliyor. Tapanağın en dikkat çekici özelliği tavanı oluşturan düz ve iri taşların harç, kum, kireç ve benzeri malzeme kullanılmadan birbirine yaslanmış ve kenetlenmiş durumda yerleştirilmiş olması. malzeme
Azizler Evi
Aziz Hananyo Kilisesi’nin tarihi manastır’ın kuruluş tarihi olan 5. yüzyıl ile aynı. Bazı azizlerin kemikleri ile birlikte manastır’da görev yapan bazı patrik ve metropolitler de burada gömülmüş.
Mor Hanunya Kilisesi
Kilise, Bizans İmparatoru döneminde, MS 491-518 yılları arasında, Süryani mimarlar tarafından inşa edilmiş.
Meryem Ana Kilisesi
Manastır’ın ilk kilisesi olarak kabul edilen yapı günümüzde de vaftiz törenleri için kullan
Midyat İlçesi
Mardin Manastırları
Mardin’i gerçekten anlayabilmek için, bu topraklarda kökleri derinlere uzanan ve tarihi Hristiyanlık’ın en erken dönemlerine dayanan Süryanilik hakkında bilgi sahibi olmak son derece önemli. Süryaniler, Hristiyanlığı ilk kabul eden topluluklardan biri ve bu toprakların asli sakinlerinden biri.
Süryaniler, hala Hz. İsa’nın da konuştuğu Aramice diliyle iletişim kurarlar ve yazı yazıyorlar. Mardin’in özellikle Midyat bölgesi, Süryaniler için kutsal bir bölge olarak kabul ediliyor. Burada bulunan Turabdin Platosu, Süryaniler için büyük bir öneme sahip. Mor Gabriel Manastırı gibi tarihi manastırlar bu bölgede ancak geçmişte yüzlerce manastır ve kilisenin bulunduğu bu plato maalesef bakımsızlık ve göç nedeniyle zarar görmüş.
Turabdin bölgesinde hala Süryanilere ait köyler bulunuyor. Ancak nüfusları gitgide azalmış, birçoğu yurt dışına göç etmiş. Şu an Mardin ve çevresinde yaklaşık 3000 Süryani yaşamakta.
Mor Gabriel Manastırı
397 yılında kurulan Mor Gabriel Manastırı, dünyanın en eski hala aktif süryani manastırı. Manastır, ender mozaikleri, çan kuleleri, taş işlemeciliği ile 1600 yıldır ayakta. İlk başlarda Mor Şmuel Manastırı olarak adlandırılmış. İçinde birçok metropolitin mezarının bulunduğu manastır, bölgede yaşayan Süryanilerin dini merkezi. Hatta burası Süryani inancına göre “2. Kudüs” niteliğinde.
Yapı da en fazla dikkatimi çeken, farklı zamanlarda ölen azizler için hazırlanmış nişlerin içerisindeki mezarların bulunduğu Azizler Evi, bana göre manastırın en dikkat çeken yeri. Hz. İsa’nın doğudan dirileceğine inanıldığından dolayı din adamları oturur pozisyonda ve yüzleri doğuya dönük olarak gömülmüşler.
Kiliseye ismini veren Mor Gabriel, azizlik mertebesine yükselmiş 7. yüzyılda yaşamış biri.
Mor Gabriel Manastırı’na “Deyrul-Umer” denmesinin nedeni ise, 634 Rum’ların Urfa’yı işgal etmesi sırasında Hz Ömer’in Mor Gabriel’e yardım etmesi ve bir ferman ile Süryanilere din, örf, adetlerinde özgürlük tanımasıymış. Mor Gabriel Manastırı bu sayede uzun süre korunmuş ve İslam kanunları teminatı altında hür yaşamlarına devam etmişler.
Başka bir rivayete göre ise “Deyr-el-Umur” adı, Süryanicede “sakinlerin barındığı yer” anlamına geliyormuş.
Her bir nişte onlarca mezarın olduğu yerde en ilginci Mor Gabriel’in mezarı. Bunun sebebi kendisinin mezarının diğer mezarlara nazaran ayak altında olması. Rivayete göre ölmeden önce vasiyetinde “mezarının ziyaretçilerin ayaklar altında olmasını” istemiş.
Araç ile giriş kapısına kadar gidilen Mor Gabriel Manastırı’nın girişinde büyük bir otopark mevcut. Ziyaretçiler, manastır girişinde araçlarını buraya park edip giriş kapısındaki görevliler veya rehberler eşliğinde manastırı gezebiliyorlar. Manastır turu, rehberler eşliğinde ortalama 45 dakika kadar sürüyor.
Manastırın 4 bölümü ziyarete açık. bu bölümler ana kilise, teodora kubbesi, mezarlıklar ve meryem ana kilisesi. kalan kısımlar manastır sakinlerinin yaşam alanı olduğu için ziyarete kapalı. bu kısımlarda rahibeler, yurtta kalan çocuklar, manastır çalışanları, metropolit , ve papazlar yaşıyor.
Midyat Konuk Evi
Mardin’in Midyat ilçesinde bulunan ve kültürel zenginliklerin yaşatılması adına restore edilerek bir otel formatına dönüştürülen bu ev aslında bir otelden çok daha farklı şekillerde kullanılıyor. Herkesin bildiği üzere Mardin, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile olduğu kadar dizi sektöründeki adı ile de anılıyor. Mardin’in güzelliklerini ve geleneklerini televizyonlara aktaran dizilerin çekildiği temel plato Mardin Midyat Konuk Evi. Ağaların ve kanaat önderlerinin genellikle bu konakta yaşıyor gösterildiğini hemen hatırlayacaksınız.
Mimari yapısı ve 3 katlı tasarımı ile Mardin’in bütün güzelliklerini yansıtmayı başaran Midyat Konuk Evi, yılın her döneminde yoğun ziyaretçi alıyor. Özellikle dizi severlerin X Ağanın Konağı şeklinde tanımladığı bu yapı kullanılarak çekilen pek çok dizi var. Gelin bu dizileri hatırlayalım ve Mardin’in çok yönlü yapısını da farklı bir perspektiften değerlendirelim!
- Berivan
- Aşka Sürgün
- Azap Yolu
- Sıla
- Kara Duvak
- Bir Bulut Olsam
- Aşk Bir Hayal
- Firar
- Kadim Dostum
- Hercai
Nusaybin İlçesi
Dara Harabeleri ve Antik Kenti
Mardin’in geçmişi ile ilgili en dikkat çekici yapıları ve kalıntıları keşfedebileceğiniz yer, hiç şüphesiz Dara Antik Kenti. Dara Antik Kenti, Mardin’e 30 kilometre mesafede, Oğuz köyü yakınlarında konumlanmış bir arkeolojik alan. Roma İmparatoru I. Justinianus döneminde, M.S. 505-506 yıllarında inşa edilmiş. İlk ismi Anastasiopolis olan kent, zaman içinde evrim geçirerek günümüzdeki adını almış.
Bu dönemde, Roma ve Sasani İmparatorlukları arasında sık sık çatışmalar oluyormuş. Dara, bu stratejik öneme sahip bir yerleşim olarak, Pers İmparatorluğu’na karşı savunma amacıyla inşa edilmiş.
Dara’nın adının nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bazı teorilere göre isminin kökeni Persçe. “Dura” veya “Duru” kelimesi, “kale” veya “şehir” anlamına gelmekte. Bir diğer rivayet Pers Kralı III. Darius’un, Büyük İskender’e karşı yapılan savaşta hayatını kaybettiği iddia edilen yerden aldığı yönünde.
Kent, stratejik bir konumda inşa edilmiş ve surlarla çevrili güçlü bir savunma sistemine sahip. Bu stratejik konumu, su kaynaklarına yakınlığı ve kolay korunabilir yapısı, garnizon kenti olarak seçilmesinde önemli bir rol oynamış.
Dara Antik Kenti, zaman içinde çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve Mezopotamya bölgesinin önemli yönetim ve ticaret merkezi olmuş. Ticaret yollarının kavşak noktasında bulunması, kenti Anadolu’nun Efes’i olarak nitelendirmeye ve uzun yıllar ticaretin merkezi olmasına neden olmuş.
Günümüze ulaşan mimari yapıları arasında surlar, kiliseler, saraylar, camiler, sarnıçlar, köprüler ve mezarlık alanları bulunmakta. Antik kent, zamanla çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve M.S. 7. yüzyılda İslam’ın yayılması sırasında önemli bir rol oynamış. Ancak, zaman içinde terk edilmiş ve unutulmuş. Dara, 20. yüzyılın ortalarında tekrar keşfedilmiş ve arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarılmış.
Dara 577-591 ve 606-620 yılları arasında Sasani İmparatorluğu, 620-639 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 7. yüzyıl sonlarına doğru Emeviler’in, daha sonra Abbasiler’in hâkimiyetine girmiş. 10. yüzyılda kısa bir süre Doğu Roma hâkimiyetinde kalmış, 11. yüzyılın sonuna kadar Selçuklu Devleti ve Doğu Roma İmparatorluğu arasında el değiştirmiş. 15. yüzyılda bölge Osmanlılar’ın hakimiyetine girmiş.
Günümüzde antik kentin sadece % 10’u yüzeyde, % 90’ı halen toprak altında. Yine de kale, köprü, su kanalları, su sarnıçları, kilise, arasta, saray, çarşı, zindan, tophane, kaya mezarları ve sivil yerleşim yapılarına ait kalıntılar görülüyor.
Dara Antik Kentteki 1500 Yıllık Toplu Mezarlık
Dara antik kentindeki en dikkat çekici eser şüphesiz 1500 yıllık toplu mezarlık (Dünyada başka örneği yokmuş)Roma Dönemi’nde, ‘Yeniden Diriliş’ törenlerinin yapıldığı, binlerce kişinin kemik ve kafa taşlarının bir arada olduğu 1500 yıllık galeri mezarlık.
Dara antik kentinin en etkileyici yeri doğal kaya kütlesi oyularak oluşturulan mezarlık alanı köy girirşinde. Bu alanda kaya mezarları, lahit tipli mezarlar ve basit sanduka mezarlar olmak üzere 3 tip mezar bulunuyor.Pagan ve Mitra kültüründe Tanrı Mitra’nın kayadan doğduğuna inanılıyor. Bu nedenle de ölüler yeniden doğuş inancı ile kayalara gömülmüş.
Mezarda bulunan 3 binin üzerinde kişiye ait olan insan kemiklerinin yeniden dirilecekleri gün için bu mezarda toplandıklarını tahmin edilmekte.Romalılar tarafından 591 yılında yaptırılmış mezarların dünyada başka örneği olmadığı söyleniyor.Toplu mezar, kayanın içine ustaca oyularak üç katlı bir yapıya dönüştürülmüş. Bu katlar, farklı işlevlere sahip olup birbirinden ayrılmış.
Üst Kat: Ritüel Sahnesi
Mezarın en üst katı, görkemli bir ritüel sahnesine ev sahipliği yapıyor. Bu kat, ölülerin anısına düzenlenen ritüellerin gerçekleştirildiği alan olarak kullanılmış. Üst katın girişi, kabartmalarla süslenmiş bir kapı ve kapının üzerinde ölülerin yeniden diriltilme sahnesi işlenmiş.Kapının sol tarafındaki kanatlı figür, ölüm ve yaşam arasındaki geçişin sembolü olabilirmiş.
Orta Kat: Çoklu Gömü Alanı
Mezarın orta katı, dört kenarında bulunan tonozlu mezarlarda çoklu gömülerin yapıldığı alanı içeriyor. Bu kat, toplu gömülerin düzenlendiği ve önemli topluluk üyelerinin defnedildiği bir mekan olarak hizmet vermiş.
Alt Kat: Toplu Gömü Alanı
En alt kat ise toplu gömüler için ayrılmış. Bu kat, genellikle özel bir topluluğa veya olaya ait ölülerin topluca gömüldüğü bir alan olabilir.
Giriş, ziyaretçileri büyüleyici kabartma ve detaylarla süslenmiş kapı ile karşılıyor. Bu kapının ardında, mezarların rahat ziyaret edebilmesi için girişi cam cephe ile kapatılarak, ziyaretçiler için yürüyüş platformu oluşturulmuş.Tarihin derinliklerine yolculuk yapmaya hazır hissedeceğiniz, büyüleyici bir atmosfer sizi bekliyor.
Dara Antik Kenti Su Sarnıcı
Dara Antik Kenti, sadece bir savunma alanı,kale değil. Aynı zamanda su mühendisliği alanında da Bizans İmparatorluğu’nun ustalığını yansıtan etkileyici sarnıclara ev sahipliği yapıyor.
Dara Antik Kenti’nin içinde bulunduğu Oğuz Köyü’nün nüfusu 700 kişi kadar. Antik kent köyün içinde mi köy mü antik kentin içinde emin olamadım 🙂 Zamanında antik kente su kaynağı sağlayan sarnıçlar kentin en ilginç alanları.. Eskiden 40 bin kişinin yaşadığı kentte su ihtiyacı bu sarnıçlar sayesinde giderilmiş.
Bu sarnıçlarında en dikkat çekici olanı ise halk arasında “zindan” olarak adlandırılan, muazzam yapı. 10 bin metreküp su alma kapasitesine sahip olan bu sarnıç, derinlik bakımından İstanbul’daki Yerebatan Sarnıcı’ndan 6 metre daha derin.
Köy evlerinden birinin alt kısmında küçük bir giriş ile giriliyor zindan. Ana amacı su depolamak olan bu yerler sonraları zindan olarak ta kullanıldığı için bu adı almış. Hali hazırda yaşamın devam ettiği bu evlerin alt kısmından merdivenle sarnıçın içerisine doğru iniliyor.
Bu sarnıcın keşfedilmesi de çok enteresan. Üst katında bir ev ve yaşam var. Ev sahiplerinin tavuğu bir delikten girerek kayboluyormuş. Ev sahipleri bunlar nereye gidiyor diye merak edip kazıp bu muazzam zindanın keşfedilmesine vesile olmuşlar.
Savur
Mardin’in bir ilçesi olan Savur, Mardin gezilecek yerler listesi yapılırken genellikle gözden kaçan yerlerden bir tanesi. İlçeye uzaktan bakıldığında sanki Mardin’in bir minyatürüne yaklaşıyormuşsunuz hissini yaşıyorsunuz. Görselliği ile olduğu kadar içerisindeki zenginliklerle de görenleri kendine hayran bırakan bu ilçede birbirinden değerli yapıları keşfe çıkabilirsiniz.
Zorlu ama yorucu bir Mardin turu yaparken sokaklar arasında gezinmek ve hiç bilmediğiniz bir coğrafyada kaybolmak sizin için çok heyecanlı bir aktivite olacak. Bu nedenle Mardin’de gezerken bir haritaya bakarak yürümeyi değil gönlünüzce gezinmeyi seçin. Her adımda tarihi hissedecek ve bu yönü ile şehre aşık olacaksınız.
Beyaz Su
Beyaz Su, Mardin’in sakin dağlarından doğan berrak, içilebilir su kaynağı. Suyun beyaz rengi, içerisindeki doğal minerallerle ve kayadan süzülerek gelen özel bir filtrasyon süreciyle oluşuyormuş. Beyaz su, sadece görüntüsüyle değil aynı zamanda sağlık dostu özellikleriyle de dikkat çekiyor. Şehir efsanelerine göre, bu beyaz suyun içilmesi; enerji veriyor, cilde tazelik katıyor ve ruhu arındırıyor. Sanki doğanın kendi sihirli içeceği gibi 🙂 Su kenarında birçok restoran bulunuyor. Paçalar sıyrılıyor ayaklar buz gibi suya sokuluyor çok keyifli. Ben iki yere gittim ikisi de güzeldi.. İlki Beyazsu Mygdonia Cafe Restorant, bir yandan kazları besliyor bir yandan kendiniz besleniyorsunuz.
Bir diğer beğendiğim yerde Midyat Habib Usta’nın yeri oldu. Gürül gürül akan su sesi ile kahvenizi içerken doğanın güzelliğine hayran kalıyorsunuz.
Mardin Mutfağı & El Sanatları
Badem şekeri, leblebi, ceviz sucuğu almayı unutmayın. Telkariden gümüş işlemeler, bakırdan yapılan ev gereçleri bölgenin diğer yöresel el sanatları. Sabunları unutmayalım tabi. Birçok çeşit bitkiden yapılan sabunları mutlaka denemelisiniz.
Mardin mutfağının zenginliğini tabi unutmamak lazım. İkbebet (içli köfte), kibe (işkembe dolması), kuzu çevirme, kaburga dolması gibi saymakla bitmeyecek bir sürü güzel lezzeti var Mardin’in. Gastronomi şehri nede olsa Mardin.
Mardin’de Nerede Ne Yenir?
Önerilerim bir tanesi buraya gelmeden önce ününü çok duyduğum pizzacıydı. Midyat’ta Mor Gabrial Manastırını gezenlerin pizza yemek için geldikleri bir köy burası. Sapa bir yerde olmasına rağmen ünü kadar yayılmış ki kapıdaki sıra inanılmaz.
Kafro’s Pizzeria
Gözlerime inanamadım 😳 Gerçekten doğruymuş, inanılmaz bir ilgi var. 1 saatlik bir bekleme listesi var. Telefonla rezervasyon almıyorlar. Kapıdaki görevliye isminizi söyleyip sırada beklemeye başlıyorsunuz. Bekleme listesi çok uzun olduğu ve dışardaki bekleme alanı da çok konforlu olmadığı için biz bir sürü bekledikten sonra maalesef hemen yakındaki başka bir pizzacıda yemek zorunda kaldık. Tadını çok merak ettim. Belki deneyenler vardır. Bu kadar ilgi alaka gördüğüne göre mutlaka alameti fabrikası vardır diye düşünüyorum.
Bu tarz oluşumlar harika, her zaman desteklemek isterim. Fakat bu sıra olayı çözülmeli. 2-3 günlüğüne gittiğiniz bir yerde 1,5 saat sıra beklemek pek iyi olmuyor. Ücretli ön rezervasyon değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Peki hikayesi nedir? Neden bu kadar özel derseniz, öğrendiklerim şu şekilde 👇
Sadece 13 hanenin yaşadığı bu köy Süryani nüfusun yoğun olduğu bir bölge. Geçmişte köylerini terk eden Süryaniler, memleket hasretiyle yıllar sonra köylerine dönmeye karar vermişler. Süryanice ismi ‘Kafro’ olan Elbeğendi köyünde yeni bir yaşama başlamışlar. 28 yıl önce ayrılan 12 Süryani aile, dönüş yaptıkları köylerinde 20 modern taş ev yapıp yaşamlarını sürdürmeye başlamışlar. Nail Demir ve ailesi de bu ailelerden biri. 1986 yılında göç etmiş ve 30 yıl boyunca Avrupa’da yaşamış. Memleket hasretiyle yıllar sonra Mardin’e dönmüş ve 2010 yılında Kafro’s Pizzeria’yı açmış. Nail Demir’in yaptığı pizzalar o kadar meşhur olmuş ki dükkânın önünde sıra hiç eksik olmuyor.
Cercis Murat Konağı
2000 yılında turizm rehberliği yapan Ebru Şef, bir Alman turist kafilesiyle yaptığı turda yaşadığı zorlu anlardan ilham alarak unutulmaz bir hikayeye imza atmış. Ebru Şef, memnuniyetsiz turistleri kendi ailesinin evine davet ederek, kadınların elinden çıkan geleneksel lezzetleri ikram etmiş. Beğeniyle karşılanan bu deneyim Mardin Cercis Murat konağını bugünlere getirmiş. Cercis Murat Konağı, kadim mutfak zenginliği ve sıcak atmosferiyle tanınan bir mekan haline gelmiş. Gastronominin Nobel’i olarak adlandırılan Basque Culinary World Prize 2023’ün birincisi olmak gibi birçok ödüle layık görülmüş.Bu mekan sadece bir “restaurant” değil; aynı zamanda hayatlara dokunan, kadınları özgürleştiren ve kültürel zenginliği üretimle birleştiren bir yer. Geleneksel tarım yöntemleriyle yetiştirilmiş ürünler, özgün sunumlar ve Mezopotamya’nın ortak mirasını yaşatma misyonuyla Cercis Murat Konağı, bir buluşma noktası haline gelmiş.
Mekanın panoramik Mezopotamya ovası manzarası ve yemeklerin harika sunumuyla misafirlerini ağırlıyor. Yemek serviside çok keyifli oluyor. Linkten yemek servis sunumunu izleyebilirsiniz. Müzik ve kepçelerle çok güzel şov eşliğinde etler servis ediliyor. Yemek sonunda ibrik ile su getirilip masada el yıkama yapılıyor:)
Bağdadi Restaurant
Göz alıcı mimarisi, sıcak atmosferi ve zengin menüsü ile ziyaretçilerini büyüleyen bir yer burası.
Mardin’in tarih ve lezzet dolu dünyasına kapı aralıyorsunuz. Girişteki muhteşem kemerler, geleneksel mozaikler ve ince işçiliğiyle süslenen iç mekan, tarihin mistik atmosferini yaşatıyor. Orkestra harika.. Müzik eşliğinde MArdin mutfağını keşfetmek isteyenlere duyurulur.
Mardin Sabunu
Gelenekten Günümüze Köpüren Zanaat Sabunculuk
Mardin, sadece tarihi ve kültürel zenginlikleriyle değil, aynı zamanda geleneksel zanaatlarının canlılığıyla da ön plana çıkan bir şehir. Bu zanaatlardan biri de Mardin sabunculuğu. Mardin’de sabunculuk, köklü geçmişi ve ustalarının maharetleriyle, şehre özgü bir dokunuşla günümüze kadar ulaşmış. Mardin’in dar sokaklarından yükselen mis gibi sabun kokuları, şehirdeki sabunculuk geleneğinin hala canlı olduğunu gösteriyor. Sabunculuk, Mardin’in tarih boyunca farklı kültürlerle etkileşimde bulunduğu dönemlere dayanıyormuş. Bu zanaat, Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini taşırken, aynı zamanda Arap, Süryani ve Ermeni kültürlerinin etkisiyle şekillenmiş.
Mardin sabunculuğunun gelişiminde, bölgenin doğal zenginlikleri de büyük bir rol oynamış. Kaliteli zeytinyağı ve doğal bitkisel yağlar, Mardin sabunlarının öne çıkmasını sağlayan temel bileşenlermiş. Geleneksel yöntemlerle üretilen bu sabunlar, cildi besleyen ve sağlıklı tutan özel formülasyonlarıyla biliniyor. Günümüzde, Mardin sabunları sadece yerel halk arasında değil, aynı zamanda turistler ve el sanatları tutkunları arasında da popüler. Yöredeki bitkilerden 200’ün üzerinde sabun çeşidinin üretimi yapılıyormuş. Sokaklarda bol bol sabuncu görüyorsunuz. Mardin’den alınacak hediyelik eşya gibi de düşünebilirsiniz.
Dikkatimi çeken mağazalardan biri de “Merdin Monroe” mağazası oldu . Afyonkarahisarlı Melek hanım eşinin görev yeri nedeniyle 6 yıl önce Mardin’e gelmiş. ABD’li aktris ve model Marilyn Monroe’ye benzerliğiyle ise fenomen haline gelmiş. ‘Mariyln Sabun Dünyası’ adlı bir sabun dükkânı açmış. Şirin bir dükkan aklınızda bulunsun.