İçindekiler
Eski dünya zenginliği, yıl boyu çevreye yaydığı güneş ışığı, canlı sokak hayatı ve çarpıcı Cote d’azur kıyıları ile Fransa’da başka hiçbir bölgeye benzemiyor Nice.
Bu şehre geldiğinizde Akdeniz havası sizi bir mıknatıs gibi içine çekiyor. 1700’lü yıllardan beri bir turist mıknatısı olmuş desem çok yanlış olmaz sanırım Nice için ve bunun iki sebebi var. Kıyıları ve Akdeniz iklimi. Nice aynı zamanda Fransız ve İtalyan kültürünün bir kucaklaşma noktası haline gelmiş. Adeta bir melez. Doğuda Piedmont ve Ligurya, kuzeyde Savoy ve güneyde Sardunya ile uzun zamandır bağlantılı olan Nice 1860’ta Fransa’ya katılmış ama bir eliyle de İtalya’ya bağlı kalmaktan vazgeçmemiş sanki.
Nice aynı zamanda bir sanat şehri, sanatçılar burayı çok seviyorlar. Henri Matisse’nin ( Fransız ressam ) hayatının son 38 yılını Nice’de geçirmesine bir parça mavi bulut ve bir mistral rüzgarının sebep olduğunu biliyor muydunuz? Anlatayım hemen, Matisse Nice’e geliyor ve havanın kötü olduğunu görünce geri dönmeye karar veriyor. Derken bir anda ortaya çıkan mistral rüzgarı bütün gri bulutları kovuyor ve ona masmavi bir gökyüzü sunuyor. O gökyüzünü gören Matisse’de Nice’te kalmaya karar veriyor ve hayatının son 38 yılını burada geçiriyor, ardında birbirinden kıymetli eserler bırakarak.
Nice’in Fransız Rivierası olarak adlandırıldığını da duymuşsunuzdur. Burası bir Riviera evet. Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki bölümüne Riviera deniyor. Nice’e bir Fransızların gözünden bir de buraya tatil için gelenlerin gözünden bakmak gerek zira Fransızlar burayı emeklilik bölgesi olarak görürken, diğer ülkeden gelenler için ( bilhassa zengin kesim ) burayı dünyanın en gözde tatil yerleri arasında gösteriyor.
Tarih sahnesine baktığımızda Barbaros Hayrettin Paşa’nın nam-ı diğer Hızır Reis’in de Nice’ten geçtiğini görüyoruz. 1543 yılının ilkbaharına gelindiğinde Barbaros Hayrettin Paşa 110 gemiden oluşan donanmasıyla Akdeniz’e açılıyor. Bu seferin yegâne amacı, Güney Fransa’da bulunan limanları fethetmek ki bu limanlar o dönemde İspanyollar’ın hakimiyetinde. Hızır Reis tam gaz ilerlerken yolunun üzerinde bulunan Reggio, Messine, Ostia gibi İtalyan şehirlerini bombalamaktan da geri kalmamış. Sonra Marsilya’ya uğruyor ve o dönemde Savoi Dukalığı’nın himayesinde bulunan Nice’i kuşatıyor.
Şehri ele geçirmek için birkaç gün yeterli oluyor. Nice Kale’si direnmeye devam ederken Barbaros Hayrettin gözü oraya dikiyor. İşte o zaman ortaya bir kadın çıkıyor; Catherine Segurane! Kendisinin tarihteki varlığı kesinleşmemekle beraber büyük çoğunluk var olduğunu söylüyor bu genç kadının. Hatta biraz sonra anlatacağım kahramanlıktan dolayı, Güney Fransa’da her yıl 25 Kasım ‘Aziz Catherine’ günü olarak kutlanıyor. Konumuza dönecek olursam, kale tam düşmek üzereyken, Catherine kale duvarlarından tırmanır ve askerleri şöyle bir silkeler. Onlara moral vermeye çalışır ama askerler üzerinde pek etkisi olmaz. Bakar ki bu iş böyle olmayacak, Barbaros’un levendlerine arkasını dönüp onlara bir sürpriz yapar! Eteğini kaldırıp, poposunu gösterir. Tabi bizim donanma popoyu gördüğü anda ‘Tövbe estağfirullaaah!, neuzibillaaah’ nidaları ile beraber ya gözlerini kapatır ya da kafalarını başka bir yöne çevirirler. Kuledeki askerler bunu gördüklerinde boş durur mu, durmaz tabi.
Kapıları açtıkları gibi hücuma geçerler ve bizim levendler de mağlubiyetlerini kucaklayıp, Nice’i terk ederler. Bir kadının zekâsının, iki orduyu da nasıl etkileyebileceğinin en güzel örneği aslında bu. Üstelik hem Osmanlı hem de dünya savaş tarihindeki en ilginç olaylardan biri olarak da kayıtlara geçmiş bu olay.
Nice ve Foça arasında da bir bağ var, hemen ondan da bahsetmek istiyorum kısaca; Foça’dan ayrılıp Nice’e gelen Fenikeliler kurmuş burayı. Fenikeliler önce Marsilya’ya yerleşmiş, sonra da bir takım savaşlardan sonra Nice’i ele geçirmiş. Aslında Nice ismi de buradan geliyor. Nike’a ( Yunan Zafer Tanrısı ) ithafen koyulmuş bu isim. Nice’in en mühim caddelerinden biri olan Avenue de Phoenicians ‘ın ismi de buradan geliyor, Foçalılar/Fenikeliler demek.
Nice’den bunları yapmadan dönmeyin!
- Promenade des Anglais’de keyifli ve uzun bir sahil yürüyüşü yapın.
- Vieille Ville’de yani Eski Şehir’de keyifli ve nostaljik bir yürüyüş turuna çıkın, güzel sokaklarında kaybolun, yerel dükkanlar ve restoranlarla dolu bu bölgenin keyfini çıkarın.
- Kale Tepesi Parkı’na çıkın, tertemiz havayı içinize çekin ve keyif yapın.
- Marc Chagall Müzesi’ni gezin.
- Nice Katedral’ini ziyaret edin. 17. yüzyılda inşa edilmiş, heykeller, resimler ve yaldızlı boyamalarla bezenmiş son derece süslü bir yapı burası, Barok tasarımla inşa edilmiş.
- Cours Saleya pazarını gezin. Taze sebze, meyve, zeytinyağı, lokal ürünler ve çiçek tezgâhları arasında saatlerinizi geçirebilirsiniz.
- 19. yüzyıldan kalma bir villa olan Massena Müzesi’ni gezmeyi unutmayın.
- Socca, Niçoise salata, ratatouille, fougasse ve Bandol’un rose şaraplarını denemeden Nice seyahatinizi bitirmeyin.
- Dönüş için lavanta keseleri, Nice bölgesinin mis kokulu zeytinyağı, Bellet şarabı, Nice keteni ve bu ketenden hazırlanmış ürünler ve seramik ürünlerden satın alarak sevdiklerinize hediye edebilirsiniz.
- Nice su sporları ve doğa sporları için bir cennet. Parasailing ( Deniz paraşütü ), şnorkelle dalış, scuba diving ( tüplü dalış ), Gorges du Loup kanyonunda yürüyüş, jet ski, flyboard, wakeboard gibi birbirinden keyifli sporları denemelisiniz.
Nice’te Gezilecek Yerler
Bu konuya giriş yapmadan önce, küçük bir bilgi vermek isterim. Eğer tek bir şehirde uzun bir tatil yapmak yerine Güney Fransa’da birkaç şehri görmek isterseniz Nice için iki gün ayırmanız yeterli. İki gün içerisinde rahatlıkla keşfedebileceğiniz bir şehir burası.
Vieux Nice – Eski Nice
Nice’e gittiğinizde en fazla zamanı geçireceğiniz yer burası; Vieux Nice. Şehrin en turistik bölgesi, hal böyle olunca de birçok kafe, restoran, mağaza, bar gibi alternatifiniz mevcut burada. Sokaklarında yürümesi bile keyif veren bir bölge burası. Nice’in eski, loş, dar ve dolambaçlı sokaklarında kaybolmak size de iyi gelecek, arnavut kaldırımlarını adımlarken küçük bir zaman yolculuğuna çıkıyorsunuz bir anda. Burası 1700’lü yıllardan beri neredeyse hiç değiştirilmemiş.
Cours Saleya Pazarı
Vieux Nice’de mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri Cours Saleya Pazarı. Eski Nice’in tam kalbinde kuruluyor. Çizgili tentelerin altındaki tezgâhlarda satılan ürünleri görmek bile keyif veriyor insana. Cours Saleya dört farklı pazara ev sahipliği yapıyor.
Bunlardan ilki; Marche aux Fleurs ( Cours Saleya çiçek pazarı). Salı gününden pazar gününe kadar açık, adının çiçek pazarı olması sizi yanıltmasın aynı zamanda sebze ve meyve de satılıyor. Sebze-meyve tezgâhları genellikle öğle vakitlerinde kalkıyor ama çiçek tezgâhları akşam üzerine kadar devam ediyorlar. Nice çiçek yetiştiriciliği konusunda oldukça önemli bir nokta. Demiryolları sayesinde, neredeyse 100 yıl boyunca her gün Nice’den Fransa ve Avrupa’daki şehirlere arabalar dolusu çiçek sevk edilmiş. Bir rivayete göre Rusya Çarı II. Nicholas Nice’de gördüğü çiçek geçit töreninden ilham alıyor ve St. Petersburg’da benzer bir geçit töreni yapılmasını istiyor. Çiçeklerin Nice’den getirilmesini istiyor ve tam iki tren vagonunu dolduracak kadar çiçek sipariş ediyor. Çiçek pazarının toptan çiçek satış yeri şu an farklı bir yerde ancak Cours Saleya’nın bir bölümünde, günlük çiçekler alabileceğiniz çiçekçiler bulunuyor.
Pazarın en keyifli bölümlerinden biri de meyve ve sebze pazarı. Cours Saleya’nın aynı zamanda en büyük bölümünü oluşturuyor burası. Meyve tezgâhlarının arasında gezerken size ikram edilen bir dilim kavunun tadına bakabilirsiniz. Alışveriş yapmanın yanı sıra, aldığınız sebzeyi ya da meyveyi nasıl kullanacağınızı da sorabilirsiniz. Satıcılar büyük bir keyifle anlatıyorlar size. Bunların yanı sıra mis kokulu baharatlar, bal, sabun ve zeytin de bulunuyor tezgâhlarda. Pazarın en uğrak tezgâhlarından biri Chez Thérésa’nın Socca isimli dükkanı. Dükkan dediysem, aslında şöyle; küçük özel bir arabası var ve pazarın birkaç sokak ötesinde duruyor. Socca’lar orada pişiyor ve sıcak sıcak buraya servis ediliyor. Socca, gözleme türevi bir yiyecek. Detaylarından Nice’de Ne Yenir kısmında bahsedeceğim.
Bit Pazarı,Cours Saleya’da çiçek ve yiyecek bulamayacağınız bir tek gün var o da pazartesi. Çünkü pazartesi günleri burada Bit Pazarı kuruluyor. Çeşitli eski ya da antika eşyalar, giysiler, mobilyalar, mücevherler, süs eşyaları ve kitaplar. Burada aradığınız ya da aramadığınız bir çok şeyi bulabilirsiniz.
Cours Saleya gece pazarı
Haziran ayı itibariyle yaz sezonu için bir gece pazarı kuruluyor. Bildiğimiz gece pazarları gibi çeşitli ürünler ve el sanatı işler satan tezgâhlar oluyor. Gece pazarı Haziran – Eylül arasında kuruluyor.
Place du Palais de Justice
Cours Saleya’nın küçük bir bölümünde Place du Palais de Justice bulunuyor. Ayın birinci ve üçüncü cumartesi günlerinde burada kitap pazarı oluyor. Kullanılmış kitapların yanı sıra nadir bulunacak kitapların da olduğu bir kitap pazarı. Her ayın ikinci cumartesi gününde ise el sanatları ve resim tezgâhları oluyor. Ayın son cumartesi gününü ise eski kartpostalların satışına ayırmışlar.
Chepelle de la Misericord – Merhamet Şapeli ( Kara Tövbekarlar )
Eski Nice’te mutlaka görmeniz gereken yapılardan biri de Chepelle de la Misericord, dilimizdeki adıyla Merhamet Şapeli. Bu yapı 1740 yılında Torino’lu mimar Bernardo Antonio Vittone tarafından tasarlanmış. 1828 yılından itibaren Kara Tövbekarlar’ın baş birliğine ait. O dönemde şapelin bulunduğu alanda, Sardunya Kralı’nın eski tuz depoları bulunuyormuş. Şu anki konumu, çiçek pazarının karşısında. Dışarıdan bakıldığında sarı bir yapı olarak göreceksiniz. Piyemonte Barok mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Şapelin içindeki ikona ve freskler oldukça ilgi çekici. Tavan kısmında kubbeyi örten mavi bir zemin üzerine yapılmış fresk, kilisenin göğe açıldığı mesajını veriyor. Buranın bir diğer ilginç özelliği de üst katında bir manastır bulunması. Merhamet şapeli 1921 yılında tarihi anıtlar listesine de girmiş. Burada mutlaka görmeniz gereken iki tablo var; biri Jean Mirailhet’in 1429’da, diğeri ise 1515’te Louis Bréa’nın yaptığı Merhamet Bakiresi tablosu.
Daimi Babalar Düzeni de ne diyecek olursak; 14 Eylül 1524’te oluşturulmuş bir Dini Yaşam Enstitüsü esasında. Dört inanç adamı; Jean-Pierre Carafa, Gaëtan de Thiène, Boniface de Colli ve Paul Consiglieri kendilerini bu oluşuma adayarak kurmuşlar bu birliği. Temel amaçları kiliseyi reforme etmek ve dini mesleklerini icra etmekmiş.
Parc de la Colline du Château ( Kale Tepesi )
Nice Kalesini Barbaros Hayrettin Paşa ve Catherine Segurane hikayesinden hatırlarsınız. İşte o kalenin bulunduğu tepe burası. Kalenin tamamı sağlam değil ne yazık ki şu an, geriye yalnızca 16. yüzyılda inşa edilen Tour Bellanda kalmış. Bu tepe Nice’e yukarıdan bakmak için en güzel nokta diyebilirim. Nice’in kalabalık dönemlerinden birinde oradaysanız ve kalabalıktan bunaldıysanız, sakin zaman geçirmek için de oldukça keyifli bir yer. Buraya ulaşmak için biraz fazla merdiven çıkmanız gerekecek, baştan uyarmak isterim. Yukarı çıkmak için bir asansör de var ancak her zaman çalışmıyor, o yüzden merdivenleri göze alarak gitmeniz gerek. Tepeyi ziyaret için en güzel zaman gün batımından az önceki vakitler. Böylece Nice’in kırmızı kiremitli çatılarla kaplı o güzel görüntüsünü hem gün ışığında hem de günbatımından sonra izleme şansınız olacak.
Monument Aux Morts ( Nice Ölüler Anıtı )
Kale tepesine gelmişken, tepenin eteğinde bu görkemli yapıyı göreceksiniz. Rauba Capeù’nun ölüleri anıtı, 1. Dünya Savaşı sırasında ölen Nice halkının onuruna inşa edilmiş. 32 metre yüksekliği ile, Fransa’nın en yüksek yapılarından biri olma özelliğini de elinde tutuyor.1924 ve 1927 yılları arasında eski bir taş ocağı üzerine inşa edilmiş. Kayaya oyulmuş muhteşem bir eser ve üzerine ölenlerin isimlerinin kazınmış. Nice’in ölüleri anıtı 2000 yılında 20. yüzyılın değerli mirası ünvanını almış ve 2011’de tarihi anıtlar listesine girmiş.
Cimetiére Du Château de Nice ( Château de Nice Mezarlığı )
Burası gördüğüm en güzel manzaraya ve en estetik mezarlara sahip mezarlıklardan biri. 1783 yılında Nice’in eski kalesinin yerine inşa edilmiş ve oldukça ünlü bir mezarlık.Şehrin en güzel seyir noktalarından birinin üzerinde, 14.000 m²’lik geniş bir alana sahip ve yaklaşık 2800 mezar bulunuyor. Mezarlığın girişinde 1881’de Opéra de Nice’i kasıp kavuran yangında hayatını kaybeden 200 kişiyi anmak için yapılmış bir heykel bulunuyor. Mezarlık başlangıçta Hıristiyan ailelere yönelik olarak hizmet veriyormuş, daha sonra Yahudi cemaati için de bir alan eklenmiş. Nice için birçok önemli isimin de mezarı burada bulunuyor, Amiral Félix de Constantin de Châteauneuf, korsan Joseph Bavastro, şairler, bilim adamları, sanatçılar ve bazı politikacılar. Nice dışında doğmasına rağmen, Giuseppe Garibaldi’nin annesi, Henri Matisse’in kızı aktris Renée Saint Cyr ve oğlu yönetmen Georges Lautner de burada yatıyor. Benim gibi mezarlık gezmeyi seven biriyseniz, burayı da görmenizi öneririm.
Promanade des Anglais ( İngiliz Gezinti Yolu )
Nice Kalesi’ne çıkıp o tepeden aşağı baktığınızda gördüğünüz sahil şeridi; İngiliz Gezinti Yolu. Burası kıyı kentlerimizdeki kordonlar misali deniz kenarında, palmiye ağaçlarıyla bezeli 7 km’lik bir yol. Geçmişine baktığımızda kış mevsimini burada geçirmek için gelen İngilizler’in yaptığını görüyoruz. 1820 yılında yapılmış. Bisiklet sürmek, paten veya kaykay yapmak ya da yalnızca yürümek için oldukça keyifli bir yol. Etrafında oldukça güzel plajlar var. Yolun kara tarafında ise restoranlar, kafeler ve lüks oteller bulunuyor.
Yaz döneminde geldiyseniz buradaki beach clublarda keyifli vakit geçirebilirsiniz. Bunu tercih etmiyorsanız halk plajı da bulunuyor. Promanade des Anglais’de buranın simgesi olan kocaman mavi bir sandalye göreceksiniz. Yerel bir heykeltraş olan Sabine Geraudie tarafından yapılmış, ismi La Chaise Bleue de SAB. Üç boyutlu gibi görünse de aslında iki boyutlu bir eser. Sabine Géraudie Nice’e aşık olduktan sonra bu şehre olan aşkını görünür bir şekilde sergilemek istemiş ve bu eseri yapmış. Sahil şeridinde ayrıca oturup masmavi kıyıların keyfini çıkarabileceğiniz mavi sandalyeler de bulunuyor.
Negresco Oteli
Burası İngiliz Yolu’ndaki en zarif yapı desem çok da yanlış olmaz sanırım. Bembeyaz duvarları, pastel pembe kubbeleri ile Otel Negresco şehrin en görkemli ve bir o kadar da zarif yapıları arasında ilk sıralarda. Burada konaklamasanız dahi restoran, kafe ve bar bölümlerine giriş yapabiliyorsunuz. Bu işletmelerin fiyatları çok yüksek de değil, buraya gelmişken bütçeniz için erişilebilir konumda. Eşsiz ve zamansız bir yapı. Hikâyesi 1913 yılında başlamış. Henri Negrescu tarafından tasarlanan bu bina, 8 Ocak 1913’de kapılarını açmış. O dönemde jet sosyetenin hemen dikkatini çekmiş tabi. Ziyaretçi defterini imzalayan çok sayıda sanatçı, politikacı ve kraliyet ailesi olmuş.
Notre Dame de Nice Bazilikası
Nice’deki en büyük kilise olma özelliğini taşıyan Notre Dame, Paris Katedralleri ve Cathedrale Saint-Maurice d’Angers’den esinlenilerek yapılmış. Bu neo-Gotik bina, şehrin kalbinde, Jean Médecin Bulvarı’nda bulunuyor. Kilise Nice’in Fransa’ya bağlanmasından hemen sonra (1864 ve 1879 yılları arasında) kenti modernize etme arzusuyla inşa edilmiş. Mimari detayları, muhteşem vitrayları ve 31 metre yüksekliğindeki iki kulesi ile görenleri kendine hayran bırakan bir yapı gerçekten de. 1925’te kutsanmış ve 1978’de Papa Paul VI tarafından Bazilika rütbesine yükseltilmiştir. Gece yanan ışıklarıyla birlikte izlemesi keyifli bir görüntüsü oluyor. Burada ayinlerin yanı sıra yıl boyunca çeşitli resital ve konserler de düzenleniyor.
Place Massena ( Massena Meydanı )
Gelelim Nice’in Taksim Meydanı’na, bizim için Taksim ne ise ( en azından eski Taksim ) Nice için de Massena Meydanı o. Meydan birçok önemli caddenin tam orta yerinde yer alıyor. Tahmin edeceğiniz üzere, burada bir sürü mağaza, kafe ve restoran bulunuyor. Hem yerel halk hem de turistler tarafından oldukça sık ziyaret edilen bir nokta. Meydanın tam ortasında Apollon’a ait bir heykel de göreceksiniz. Başınızı hafifçe kaldırıp yukarı baktığınızda, tepede oturan yedi insan figürü göreceksiniz. Bu eserin ismi ‘Conversation a Nice’ Katalan Sanatçı Jaume Plensa tarafından yapılmış. 7 insan figüründen oluşmasında bir mesaj da var elbette; 7 kıtadan 7 insanı simgeliyor. Güneş battıktan sonra, renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
Musee Massena ( Massena Müzesi )
Villa Massena, 1898 ve 1901 yılları arasında, Belle Epoque döneminde Fransız Rivierası’nın en iyi mimarlarından biri olan Danimarkalı mimar Hans-Georg Tersling (1857-1920) tarafından Promenade des Anglais üzerinde neoklasik tarzda inşa edilmiş. Niçois André Masséna’nın torunu Essling Prensi Victor (1836-1910), burayı kış dönemi ikametgahı olarak kullanmış. Babasının ölümü üzerine mülkün varisi olan oğlu André ise vatansever bir duygu ile yapıyı 1919’da Nice şehrine bağışlamış ve 1921’de Masséna Müzesi olarak ziyarete açılmış.
Promenade des Anglais’in mimari mücevheri diyorlar bu müze için. Nice’in Fransa’ya bağlanmasından Belle Epoque’un sonuna kadar Fransız rivierasının sanatını ve tarihini anlatıyor. Belle Epoque dönem kısaca; 1871-1914 yılları arasında, Avrupa’da savaşın olmadığı, sanatın gelişip bu gelişmeyle beraber dallarına ayrıldığı bir dönem olarak tanımlanıyor. Müzede 19. YY’ın manzara ressamları ve eserleri ile tanışma imkanınız oluyor. Bunlar arasında öne çıkan isimler Joseph Fricero, Antoine Trachel ve Alexis Mossa. Bu kadar da değil elbette Dr. Arnolt tarafından yapılan Napolyon’un ölüm maskesi, Josephine’in sedef tacı, İmparatoriçe’ye bağışlanan altın, inciler ve renkli taşlar ve Vali Liegeard’ın yazdığı kitap da sergilenen eserler arasında.
Musee Matisse ( Matisse Müzesi )
Cimiez bahçelerinin zeytinliğinin kalbinde, 17. yüzyıldan kalma tamamen yenilenmiş bir Ceneviz villası burası. Matisse’nin 1917’den 1954’teki ölümüne kadar sanatsal gelişimini görmenize olanak tanıyan bir monografik müze.
Matisse Müzesi, Henri Matisse ve varislerinden Nice şehrine yapılan bağışlara ev sahipliği yapıyor. 600’e yakın eserden oluşan zengin koleksiyonu var, Matisse’in 1890’lardaki sanatsal araştırmalarının izini taşıyor. Burada aynı zamanda ünlü ressamın kişisel eşyalarını da görebilirsiniz. Kalıcı serginin yanı sıra, geçic sergilere de ev sahipliği yapıyor.
Palais Lascaris ( Lascaris Sarayı )
Palais Lascaris, Nice’in en güzel müzelerinden biri. Eski şehrin kalbinde bulunuyor. Burada çok sayıda ender eser ve etkileyici bir eski müzik aletleri koleksiyonunu görebilirsiniz. 1648 yılında inşa edilmiş. Bu dönemde inşa edilen birçok yapı gibi gibi Barok tarzında.Bir zamanlar Lascaris Ventimiglia ailesinin ikametgâhı olarak kullanılmış. Devrimden sonra Nice şehrine geçmiş ve 17. YY civarında sanat ve müziğe adanmış bir müzeye dönüştürülmüş. Görkemli merdivenleri, nadir görülebilecek güzellikteki duvarları, freskleri ve insanı kendine hayran bırakan dekorasyonuyla, mutlaka görmeniz gereken müzelerden biri burası. 500’den fazla eski müzik aletinin sergilendiği kolleksiyon da görülmeye değer. Bu aletlerin çoğu ünlü Nice Antoine Gautier’den miras kalmış. 1946 yılından beri tarihi anıtlar listesinde yer alıyor Lascaris Sarayı.
St. Nicholas Rus Ortodoks Katedrali
Kraliyet Ailesi tarafından Fransız Rivierası’na sürülen Rus toplumu için inşa edilen bir Ortodoks kilisesi burası. Rusya Federasyonu dışındaki en önemli ortodoks yapılardan biri olarak kabul ediliyor. Özünde, Kraliyet Ailesinin Nice’de artan Rus nüfusunun manevi ihtiyaçlarını karşılama çabalarının bir bir göstergesi olarak yapılmış. Hikaye 1800’lerin ortalarında, Rus üst sınıfının yanı sıra Çarların, İngiliz meslektaşlarının on yıllardır yaptığı gibi, kış aylarında Fransız Rivierası’nı ziyaret etmeye başlamasının ardından başlamış. II. Aleksandr’ın oğlu Tsesarevich Nicholas Alexandrovich, 1865’teki bir ziyaret sırasında menenjitten ölünce çocuklarının öldüğü araziyi satın alan Çar ve İmparatoriçe tam o noktaya bir şapel inşa edilmesini istemiş. O güne dek Nice sınırlarında hali hazırda büyüyen bir Rus topluluğu varmış zaten, bu da toplanmak için yeni bir yer ihtiyacını yaratmış aynı zamanda. Ölen Nicholas’ın büyükannesi İmparatoriçe Alexandra’nın girişimiyle 1856’da inşa edilmeye başlanmış. Yapı Eski Rus tarzında ama bazı modern unsurlar buraya kendi kimliğini de kazandırmış.
MAMAC (Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi)
Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi, Güney Fransa’nın modern sanat müzesi olma yönüyle oldukça ünlü bir yer. 1960’lar ve sonraki yıllara dair, modern Amerika ve Avrupa sanatına adanmış bir müze burası. Müzede yer alan sergiler ve giriş bilgileri için web sitesini şuraya bırakıyorum; https://www.mamac-nice.org/
Musee National Marc Chagall ( Marc Chagall Müzesi )
Musee National Marc Chagall, Nice’de Rusya doğumlu Fransız sanatçı Marc Chagall’a adanmış bir sanat müzesi. 1973 yılında ziyarete açılmış. Auguste Perret’in eski işbirlikçisi Fransız mimar Andre Hermant tarafından tasarlanmış ve yapımı esnasında birkaç kilometre uzaklıktaki Saint-Paul de Vence köyünde yaşayan Chagall’ın sıkı denetimi altındaymış. Chagall Müzesi, Nice’in tarihi merkezinden çok uzakta olmayan Cimiez tepesinde bulunuyor.
Chagall koleksiyonun çekirdeğini oluşturan sanat eserlerini kendisi bağışlamış. Mimari ve koleksiyon arasındaki güçlü bağlantının Hermant ve Chagall arasındaki işbirliğin sonucu olduğunu söylüyorlar. Ara sıra sorunlar yaşadıklarını da eklemeden edemiyorlar. Olur o kadar deyip, müzedeki eserleri görmenin keyfini çıkarın derim ben. Müze binası dinginlik içeren bir alan olarak tasarlanmış. Oldukça sade ve aydınlık. Müzeye Chagall’ın istediği sakinliği verebilmek için, binanın çevresine bir Akdeniz bahçesi de yapılmış. Bahçeye zeytin ağaçları, selviler ve deniz çamları dikilmiş, Chagall ayrıca peyzaj tasarımcısı Henri Fish ile işbirliği yapmış renkleri çoğunlukla mavi ve beyaz çiçeklerden seçmiş.
Nice’e Ne Zaman Gidilir?
Eğer amacınız bir deniz tatili yapmak değilse, Nice’e gelmek için en güzel zaman bahar dönemleri, ilkbahar ya da sonbahar bunun tercihi size kalmış. İlkbahar şehrin yavaş yavaş uyanmaya, canlanmaya başladığı bir dönem. Sonbaharsa, halâ yazdan kalma bir canlılığın olduğu ama azaldığı bir dönem. Bunun yanı sıra, ekonomik olarak da yaz aylarına göre avantajlı, daha uygun yani.
Ben yaz tatili yapacağım, Güney Fransa kıyılarına gitmişken bikiniyle oralarda gezmezsem olmaz diyenler için, elbette yaz dönemi. Lakin, baştan uyarayım; Haziran-Temmuz ayları Nice’in en kalabalık zamanları. Birçok yere rezervasyonla girmeniz gerekecek, rezervasyon yaptırmadıysanız da uzun sıralar beklemek zorunda kalacak ya da hiç kabul edilmeyeceksiniz. Tüm bu eziyete rağmen, bir de Nice’in en yüksek fiyatlı dönemine denk geldiğiniz için en fazla parayı bu aylarda ödeyeceksiniz. Şu bronzlaştırıcı krem ve plaj meselesini, bir daha düşünün isterseniz.
Kış dönemi emekli dönemi. Oldukça tenha ve yaşlı amcalara, teyzelere terk edilmiş durumda oluyor kış aylarında. Ekonomik olarak Nice’in en güzel zamanı tabi, o ayrı mesele ama bomboş bir şehir ne kadar keyifli olabilir, bunu da düşünmekte yarar var. Hayatın bir Zeki Demirkubuz filmi kadar ağır aktığı bir tatil geçirmek isterseniz, kış aylarını tercih edebilirsiniz. İlla da kışın gideceğim derseniz, Şubat ayına denk getirin derim. En azından rengarenk Nice Karnavalı’nı görme şansınız olur. Karnaval’da her yıl farklı bir tema seçiliyor. 2022 yılının teması ‘Hayvanların Kralı’ idi. Geçit töreninde hayvanları temsil eden müthiş figürler sergilendi. Bu bölüm karnavalın ilk bölümünü oluşturuyor. İkinci bölümden, izlemesi aşırı keyifli ışık gösterileri yapılıyor ve son bölümde ise Nice’te yetişen çiçekler görücüye çıkıyor. Geleneksel çiçek savaşlarıyla da karnavalın son sahnesi yaşanıyor.
Nice’e Nasıl Gidilir?
Nice’e havayolu ile ulaşım oldukça rahat çünkü çok sık sefer düzenleniyor. Bugün karar verseniz ertesi güne uçak bileti bulacak kadar kadar seferler. 3 saat 15 dakikalık bir uçak yolculuğundan sonra Nice Havalimanı’na ulaşıyorsunuz. Burası Avrupa’da deniz doldurularak yapılan ilk havalimanı olma özelliğini de taşıyor. Havalimanından şehir merkezine taksiyle gelmek isterseniz, gitmek istediğiniz yere göre ortalama 30 euro’luk bir ücret ödemeniz gerekiyor. Burada küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum, taksimetreyi mutlaka kontrol edin ve sizden daha fazla para almaya çalışan taksicilere göz yummayın.
Nice’ten şehir merkezine ulaşmak için taksi yerine Airport Express’i de kullanabilirsiniz ki bu elbette çok daha ekonomik bir seçenek olacaktır. Bu otobüsler hem tren istasyonuna hem de şehir merkezine gidiyorlar.
Nice’te Ulaşım Nasıldır?
Nice yokuş yoruculuğu olmayan, düz bir şehir. Eğer yürümeyi seviyorsanız sizin için en ideal tatil noktalarından biri olacak. Muhtemelen, hiç toplu taşıma aracı kullanmadığınız tatillerden birini yapacaksınız. Eğer ben yürümeyi sevmem diyorsanız da, şehir içi otobüslerle rahatlıkla ulaşabilirsiniz istediğiniz yere. Otobüs duraklarında haritalar bulunuyor, bu haritalardaki duraklara göre gitmek istediğiniz yeri rahatlıkla bulabilirsiniz.
Eğer şehir içi ulaşımda tramvay kullanmak istiyorsanız, bu seçeneğiniz de mevcut
Sabahın erken saatlerinden itibaren gece geç saatlere kadar kuzey-güney ve doğu-batı yönünde uzanan üç tramvay hattı bulunuyor. Bunlardan ilki, en sık kullanılan birinci hat. Ana tren istasyonu ve eski Nice’e gidiyor. İkinci hat, Nice havalimanı – Port Lympia arasında gidiyor. Üçüncü hat ise, havalanını Saint Isidore’a bağlıyor ve Nice’in stadyumu Allianz Riviera’da sonlanıyor. Son olarak, Nice’i gezmenin en keyifli seçeneklerinden biri de bisiklet. Bisiklet kiralayarak da keyifli bir şehir turu yapabilirsiniz.
Nice’ten keyifli bir tren yolculuğu yaparak Monte Carlo, St. Raphael ya da Cannes’a da gidebilirsiniz.
Nice – Türkiye Saat Farkı
Nice ve Türkiye arasında yalnızca bir saatlik bir saat farkı var. Fransa bizden bir saat geride.
Nice’te Nerede Kalınır?
Konaklama seçenekleri açısından oldukça rahat bir kent Nice. Üstelik daha ekonomik bir konaklama için şehir merkezinden biraz daha uzak yerleri seçtiğinizde, şehir merkezine ulaşmak oldukça kolay ve masrafsız oluyor.
Eğer şehir merkezine yakın ve plajların olduğu bir bölgede kalmak istiyorsanız, o zaman Promenade des Anglais’i tercih edebilirsiniz. Daha tarihi bir bölgede kalmak isterseniz elbette Old Town ( Eski Şehir ) size göre olacaktır. Nice’in en sakin ve ekonomik yeri neresidir diye sorarsanız da; Gambetta bölgesini önerebilirim. Gambetta bölgesinde hem deniz kenarında hem de sokak aralarında oteller bulmak mümkün.
Bölgelerden bahsettim, sıra geldi konaklayacağınız yere. Eğer otel değil bir evde konaklamayı tercih ediyorsanız Airbnb ile Nice’te oldukça güzel evler bulabilirsiniz. Airbnb Nice’te oldukça yaygın kullanılan bir kiralama aracı ancak fiyatlar zaman zaman otellerle denk olabiliyor, iyi araştırmak gerek. Otelde kalmaktan hoşlanmayan, ev konforu arayanlar için ideal bir seçenek olabilir.
Nice’de Ne Yenir?
Socca
Socca Fransız Rivierası’nın en geleneksel lezzetlerinden biri. Geçmişi 1543 yılına dayanıyor ve yine Barbaros Hayrettin Paşa’ya elbette. Osmanlı donanması Nice’e saldırdığı vakitlerde bölge halkının cephanesi bitiyor. Onlar da sıcak yağı nohut çorbası ile karıştırıp kendilerince bir silah elde ediyorlar ve Osmanlı levendlerinin kafalarından aşağıya döküyorlar. İlk kim yapıyor bilmiyorum ama birinin aklına bunun tadına bakmak geliyor. Artık askeri amaçlar için ihtiyaçları kalmıyor ve geleneksel bir tarif haline geliyor socca. 1900’lerin başlarında portatif ocaklardan satılan hızlı bir atıştırmalık haline geliyor bizim savunma malzemesi olan socca. İnanılmaz bir sürede çok popüler oluyor. Socca esasında mütevazi bir gözleme türü diyebiliriz. Sabah kahvaltısında, öğle yemeğinde ya da hafif bir yemek yemek istediklerinde tüketiyorlar bunu.
Niçoise
Socca’dan daha ünlü bir lezzet; Niçoise. Bu bir salata. 19. YY’da popüler olmuş olsa da bir hikâyesi var elbette. Nice zengin ve görkemli bir şehir olmadan önce bataklıklarla çevriliymiş. Yağmurlar yüzünden hırpalanmış topraklardan elde edilen yerel malzemeler de azmış tabi. Mutfağın temeli sadece domates, zeytin, soğan ve Akdeniz balıklarına dayanıyormuş. Şimdilerde ünlü olan bir çok yemek gibi Niçoise salata da bir ‘yokluk yemeği’ olarak ortaya çıkmış anlayacağınız. İlk kez tren istasyonunun yakınındaki bir restoranda görüldüğü söyleniyor. Domates, ançuez, haşlanmış yumurta ve zeytinyağından oluşuyor.
Pan Bagnat
Ekmek arası niçoise diyerek özetleyebilirim sanırım. Dışı gevrek içi yumuşacık bir çöreğin arasına niçoise salata konarak hazırlanan bir sandviç. Ayak üstü doyurucu bir şeyler yemek isteyenler için ideal.
Pissaladiere
İlk bakışta pizzaya benzese de daha kalın ve tuzlu bir tart aslında pissaladiere. Kökeni İtalyan, daha doğrusu Ceneviz olan ve 15. yüzyıldan kalma özel bir yiyecek bu bölge için. MS birinci yüzyıla dayanan bir tarif ve o zamanlar da son derece popüler olduğu söyleniyor. Şimdilerde ana yemek olmaktan ziyade, yan ürün – meze olarak tüketiliyor.
Daube
Daube’nin çıkış yeri Güney Fransa’daki Provans şehri. Bir tür yahni bu yemek, sığır ya da kuzu etinden yapılıyor. Defne yaprağı, karabiber, kekik, tarçın ve karanfil ile aromalandırılarak ağır ağır pişiriliyor. Adını, piştiği geleneksel kaptan alıyor; daubiere. Daubire de bizim toprak güveçlerimize benzeyen bir kap. Malzemeler içine konulduktan sonra kapağı kapatılıyor ve kenarlarına un ve su ile hazırlanan bir hamur macunu yapıştırılıyor. Böylece et hava almadan, kendi suyu ve baharatlarla pişiyor.
Ratattoille
Tıpkı Daube gibi Ratattoile de bir Provençal yahnisi, daubeden farkı etsiz olması. Kabak, patlıcan, kırmızı biber, yeşil biber, soğan, maydanoz, sarımsak gibi sebzelerle hazırlanıyor. 18. Yüzyılda Nice’in Provencal bölgesinde ortaya çıkan bu yahni, köylü yahnisi olarak da biliniyor. O dönemde yoksul çiftçiler, bir anda olgunlaşan ve bahçeden yemeye hazır olan taze yaz sebzelerinin bozulmadan tüketmek için yapıyorlarmış. Hızlı ve pratik bir yemek. Hem ana yemek olarak tüketiliyor, hem de et ve balık yemeklerinin yanında garnitür olarak servis ediliyor.
Tapenade
Provençal gastronomisinin simgesi olan geleneksel bir tarif olarak gösterilse de, tapenade 1880 yılında Marsilya’daki La Maison Dorée restoranının şefi Meynier tarafından icat edilmiş. Geleneksel tapenade tarifi siyah zeytin, kapari, hamsi, zeytinyağı ve çok az miktarda sarımsak ve baharatlardan oluşuyor. Fransız restoranlarında çoğunlukla meze olarak servis ediliyor. Yanında sıcak baget ekmeği ya da çeşitli tuzlu krakerler ile birlikte.
Magret de Canard
Bu yemeğin çıkış öyküsü 1965 yılına dayanıyor. Gers’deki Hôtel de France’ın şefi André Daguin tarafından yapılmış ilk kez. Biber sosu eşliğinde bir ördek fileto hazırlıyor ve bu yemek ortaya çıkışından seneler sonra, 2011 yılında ‘Fransızların en sevdiği yemek’ seçiliyor. Ördek göğsü oldukça rustik ve belirgin tadı olan bu et, az pişmiş veya hafifi pembe renk alanda kadar pişiriliyor.