İçindekiler
Pamukkale Travertenleri ve kırmızı gagalı horozları Denizli denildiğinde akla ilk gelen şeyler şüphesiz . Hatta Denizli’ye gidiyorum ya da Denizli’liyim denildiğinde ‘gelirken horoz getirsene’ diye esprisi bile var. Bunlar ile ünlense de Denizli hem sıcak su kaynakları, hem de sayısız kültürel mirası ile çok zengin bir ilimiz. Sanayi, ihracat ve ticaret merkezi olmasının yanında aynı zamanda altmış beş bine yaklaşan üniversite öğrencisini de barındıran bir il. Turizm faaliyetleri açısından da oldukça hareketli bir il olan Denizli; hem yerli hem de yabancı turistlerin odak noktasında.
‘Denizli’de ne yapılır, nereler gezilir, ne yenir’ gibi tüm sorularınıza cevap olması için Denizli hakkında detaylı bir rehber hazırladım. İşte Denizli hakkında bilmeniz gereken her şey…Denizli Nerededir?
Denizli, Türkiye’nin en büyük illeri sıralamasında ilk on beş içerisinde olan bir büyükşehir. 2019 itibarıyla nüfusu 1.037.208 kişi.
Ege ve Akdeniz Bölgeleri arasında bir geçit durumunda olan Denizli; Muğla, Aydın ve Burdur şehirlerine komşu.
Denizli’nin Tarihçesi
Denizli İli aslında yeni bir kenttir. Tarihi mirası da gerisinde bırakan asıl kent Denizli merkezin 6-7 km kuzeyinde bulunan Laodikya (Laodicaea) kenti.
Laodikya Kenti; özellikle Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucunda yıkıma uğrayınca terk edilmeye başlanmış. Buradaki yerleşim 11. yüzyıldan başlayarak bol su kaynaklarının bulunduğu şimdiki Denizli İli sınırlarına doğru yer değiştirmiş.
Hatta kent; 1702-1703’teki deprem sırasında büyük zarara uğrayınca yeniden kurulmuş ve özellikle 1950’li yıllardan sonra karayollarının düzelmesi ile birlikte hızla kalabalıklaşmaya başlamış.
Arkeologlara göre 7000 yıllık bir geçmişe sahip olan Denizli İli; hem tekstil hem de ticaret alanlarında öne çıkan bir şehir. Şehrin özellikle tekstil alanında antik dönemden itibaren var olan zenginliği sayesinde hem ticari olarak hem de popülerlik olarak günümüze kadar uzanan bir yolculuğu var. Antik dönemin en güzel tekstilleri bu alanda yer alan kentlerde dokunmuş; ticaret yolları üzerinden tüccarlar eşliğinde diğer kentlere ulaştırılmış.
Pamukkale Travertenleri ve Denizli Gezilecek Yerler
Peki, Denizli’ye gittiğinizde nereleri gezip görmeniz gerekir? Öncelikle size şunu söyleyeyim; ilk 3 maddeyi yapmadan dönerseniz Denizli’ye gitmiş olmuyorsunuz Zaten ilk üç madde birbirine çok yakın mesafelerde olduğu için toplamda bir günde gezilebilecek yerler. Daha çok vakti olanlar için de birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu topraklarda gezilecek birçok tarihi ve kültürel yer var. Sözü fazla uzatmayalım; işte size küçük notlarla ‘Denizli Gezilecek Yerler’ listesi…
Pamukkale Travertenleri
Denizli denildiğinde akla ilk gelen yer burası. Harika bir doğal oluşum olan, aynı zamanda da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan Pamukkale Travertenleri, görmeden dönmemeniz gereken yerler arasında. Denizli merkeze 18 km uzaklıkta olan Pamukkale Travertenleri ’ne ulaşmak için Pamukkale/ Hierapolis yönlendirmelerini takip etmeniz yeterli.
Peki, pamuk gibi bembeyaz, teraslı görüntüsü ile kalbimizi kazanan Pamukkale Travertenleri nasıl oluşmuş? Öncelikle şunu söylemeliyiz ki bu bölge özellikle termal su anlamında zengin bir bölge. Neredeyse 2300 yıldır şifalı sular olarak kullanılan bir yerden bahsediyoruz. Ayrıca bu durum hemen bitişiğindeki Hierapolis Antik Kenti’nin de zengin bir şehir olmasında rol oynamış.
İşte Pamukkale’ye bu pamuk gibi beyaz görüntüsünü veren de aslında bu termal sular ve içindeki mineraller diyebiliriz. Şöyle ki; bölgedeki termal sular 35 ile 100 arasında değişen bir sıcaklığa sahip. Bu sıcaklık ile oksijenle temas edince sudaki kalsiyum karbonat reaksiyona giriyor ve çökeliyor. Travertenlerin içindeyken ayağınızın altında hissedeceğiniz tortunun sebebi de bu. Zamanla tortu sertleşiyor ve manzarasına doyum olmayan travertenleri oluşturuyor.
Daha bilimsel olarak ifade etmeye gerek duymuyorum, kendinizi kimya dersine girmiş gibi hissetmeyin
Bu bölgedeki termal suların asırlardır özellikle deri hastalıklarına şifa olması ile bilinmesi durumu burayı zamanla şifa merkezi haline de getirmiş. Günümüzde de şifa merkezi olmaya devam ediyor.
Hierapolis Antik Kenti – Pamukkale
YouTube Kanalıma Abone OlunPamukkale Travertenleri ’ne gittikten sonra hemen arkasındaki antik Frigya kentini gezmeden bu bölgeyi terk etmeyin. Özellikle antik kent gezme gibi bir hobiniz varsa buraya bayılacaksınız, şimdiden söyleyeyim.
Bu antik kentin kuruluş tarihi belirsiz olsa da MÖ 2. yüzyılda Bergama Krallığı zamanında 2. Eumenes tarafından kurulduğu, ismininse Yunan Mitolojisi’ne göre Bergama’nın kurucusu sayılan Telephos’un karısı Amazonlar Kraliçesi Hiera’dan geldiği tahmin ediliyor.
“Kutsal şehir” anlamına gelen Hierapolis Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı düşünülmekte.
Hz.İsa`nın havarilerinden Aziz Filipus`un burada öldürülmesi şehre dini bir önem de kazandırmış. MS 395`te Bizans`ın daha sonra 1210`da Anadolu Selçukluları`nın sınırları dahilinde kalmış.
Tedavi amacıyla da kullanılan Pamukkale, yeraltı suları sayesinde tarih boyunca turist çekmiş. Tiyatro kapasitesinin 9.500 kişi olmasından dolayı şehir nüfusunun 95.000-100.000 arasında olduğu tahmin edilmekte.
Şehrin giriş kapısında işlenmiş olan Medusa figürü, tanrıça Medusa`dan korunmak için yapılmış. Bu inancın Türk kültürüne nazar boncuğu olarak geçtiği sanılmakta. Şehir, UNESCO Dünya Miras Listesi`ne alınmış.
Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiş. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almış. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuş.
Özellikle Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Hierapolis ve çevresi tam bir sağlık merkezi durumundaymış. O yıllarda antik kente ve etrafına kurulan 15’ ten fazla hamama binlerce insan gelir ve sağlıklarına kavuşurlarmış. Antik kent de bulunan hamam, yolcuların yıkanarak şehre girmeleri için şehir kapısının dışına inşa edilmiş.
Hierapolis Antik Kenti genel olarak iki anıtsal kapısı, ana caddeye paralel ve dik gelen cadde ve sokakların oluşuyor. Bu ızgara planıdır ve tipik bir Roma kenti olduğunu gösterir. Yaklaşık 1 km uzunluğundaki ana cadde bu kenti ikiye böler. Caddede sağlı sollu kamu binaları, dükkân ve atölyeler bulunurmuş.
Kent surlarının dışında ise nekropol alanları bulunmakta. Hierapolis Antik Kenti’nde bulunan nekropol; Güneybatı Anadolu’nun en büyük nekropolüymüş. Arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yerlerinin bulunduğu bölgelere nekropol denir. Yunanca anlamı ile ‘ölüler şehri’ demek. İnançlarına ve ölen kişinin zenginliğine yada statüsüne göre çok farklı mezar ve inanışı görebilirsiniz. Tümülüs türü mezardan, çok katlı lahit mezarlara kadar farklı mezar kalıntılarını görmeniz mümkün. İnançlarına göre yer altı tanrısı Hades’e giderken değerli eşyalarını da gömerlermiş bu mezarlara.
Hierapolis Antik Kenti içerisinde yer alan Ploutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) ile ilgili antik döneme dayanan bir efsane var. Meraklısına kısaca bu efsaneden de bahsetmek istiyorum; Antik dönemde burası “ölüler ülkesine geçiş kapısı” olarak kabul edilirmiş. Efsaneye göre; Antik Çağ’da Hierapolis kenti; içinden termal suların ve kendisine yaklaşan canlıların ölümüne neden olan gazın (karbondioksit) çıktığı bir mağaranın olmasından dolayı bu isim ile anılırmış.
Hatta bu özelliklerinden dolayı mağara, Tanrı Plouton ve eşi Persophone’nin hüküm sürdüğü yeraltı dünyasına giriş olarak da kabul edilirmiş. Antik Dönem’de mağara turistik bir ziyaret mekânı olunca; MÖ. I. yy. ve M.S. III. yy. arasında inşa edilmiş olan bir kutsal alan yerleştirilmiş. Ziyaretçiler mağaranın olduğu yere gelince ellerindeki kuşları bırakır ve bunlar hemen gazdan zehirlenerek ölmekteymiş.
Ploutonion Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı); 2013 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılınca; bu kazı sonucunda aynı zamanda ünlü Pamukkale traverten havuzlarının oluşmasını sağlayan termal suların da kaynağı bulunmuş.
Peki, Ploutonion Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı)’na bırakılan kuşlar neden ölmekteymiş?
Yanıtı kısaca şöyle; yaklaşan küçük hayvanların ve kuşların ölmesine neden olan karbonanhidrid gazının çıktığı mağara bu alan içerisinde yer alıyor. Antik dönemde insanlar burasının, Plouton ve karısı Persephone’nin hüküm sürdüğü Cehennem’ in girişi olduğuna inanmışlar ve mağaradan sızan karbonanhidrid gazıyla boğulan boğaları kurban ediyorlarmış.
Kazılarda bulunan bir başka mitolojik eser ise Kerberos heykeli. 1,30 m. yüksekliğiyle büyüklük olarak dünyada eşsiz bir eser olan üç başlı “Hades’in Cehennem Köpeği” efsaneye göre Cehennem’ in Kapısı’nda durmaktadır.
Hierapolis (Pamukkale) antik kenti, Pamukkale Travertenleriyle birlikte 1988 yılında hem kültürel, hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş.
Antik Havuz (Kleopatra Havuzu)
Pamukkale Travertenleri ve Hierapolis Antik Kenti’ni gezdikten sonra uğramanız gereken diğer bir lokasyon; 23 yüzyıllık bir havuz olmalı. Evet, yanlış duymadınız; antik kentin hemen yakınında ‘Kleopatra Havuzu’ zamanında meydana gelen bir depremin şehrin ortasında bir çukur açması ve termal suların bu çukurun içine dolması ile oluşmuş. Roma İmparatorluğu Dönemi’nden itibaren Hierapolis ve çevresinin tam bir sağlık merkezi olması ile birlikte Antik Havuz suyunun da bazı cilt ve dolaşım sorunlarına iyi geldiği ta o dönemden itibaren var olan bir efsane. Peki, adı neden Kleopatra Havuzu olmuş derseniz; bu antik havuz o kadar popüler hale gelmiş ki; Mısır Kraliçesi Kleopatra bile ününü duyup gelmiş. O yüzden bu havuza Kleopatra Havuzu denilmiş.
Pamukkale Natural Park
Giriş ücretsiz olan parkta bir gölet bulunmakta. Göletin etrafında dinlenebilir, kiralanan deniz bisikletleri ile gezinti yapabilirsiniz. Gölette yüzen balıklar ve kazlar manzaraya renk katmakta. Yeni evlenecek çiftlerin fotoğraf çekilmek için tercih ettiği başlıca yerlerden Natural Park.
Karahayıt Kaplıcaları (Kırmızı Su)
Denizli Bölgesi’ndeki şifalı sulardan birisi de Pamukkale Travertenlere 12 dakikalık uzaklıktaki Karahayıt Kaplıcaları. Travertenlerin beyaz suyunun aksine Karahayıt’ta ise demir oranı yüksek olduğu için suyun rengi ‘kırmızı’ renkte. Ayrıca Pamukkale Travertenlerinden bir farkı daha var; suyu daha sıcak. Bu şifalı suyun özellikle romatizma gibi eklem rahatsızlıkları için iyi geldiğine inanılıyor.
Pamukkale ilçesinde bulunan kekik diyarı Gözler mahallesindeki lavanta bahçeleri Denizli’nin yeni yıldızı. Lavanta uçucu yağı, en fazla kozmetik ve parfüm sanayinde kullanılmakta. Bunun yanında güzel kokusu nedeniyle sabun ve diğer endüstri kollarında, ağrı kesici, sakinleştirici, uykusuzluk giderici özellikleriyle de ilaç sanayinde ve aromaterapide kullanılmakta. Lavanta bahçelerine giriş, fotoğraf çekimi ücretsiz.
Laodikeia Antik Kenti – Merkez
İlk başta da dediğimiz gibi Denizli birçok medeniyete ev sahipliği yapmış topraklarda yer alıyor. Bu yüzden gezilecek tarihi yerler oldukça fazla. Bunlardan birisi de bugünkü şehir merkezine çok yakın olan Laodikeia Antik Kenti.
MÖ 261-263 yılları arasında kurulan ve Denizli’de kurulan ilk antik kent olan Laodikeia Antik Kenti; MS 60 yılındaki büyük depremde yerle bir olmuş. Kent M II. Antiokhos tarafından kurulmuş ve kente Antiokhos’un karısı Laodike’nin adı verilmiş. Laodikeia’nın yılda 100.000’e yakın ziayretçi gelmekte.
Dünya Kültür Mirası’nın en önemli alanlarından biri olan Atina Akropolis’inden daha çok ve büyük yapılara sahip Laodikeia Antik Kenti, 1UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’de alınmış.
Buna rağmen; Anadolu’nun en büyük stadyumu dâhil birçok yapının kalıntılarını antik kentte halen görmek mümkün. Aynı zamanda burada Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olan bir kilise de bulunduğu için burası Hristiyanlarca hac mekânlarından birisi olarak kabul edilmekte.
Atatürk evi etnografya müzesi
Atatürk’ün 4 Şubat 1931 tarihinde Denizli’de kaldığı bina 1984 tarihinde müzeye çevrilmiş. Müzenin alt katında etnografik eserler, üst katında ise Atatürk’e ait eserlerin sergileniyor. Giriş ücretsiz.
Tripolis Antik Kenti – Buldan
Denizli’ye geldiğinizde antik kent gezmeye doyacaksınız, bundan eminim. İşte o antik kentlerden birisi Denizli’nin merkeze 40 km. uzaklıktaki Buldan İlçesi’ne bağlı önemli bir antik kent. Tripolis Antik kentinde kent hayatı M.Ö 5500 yıllarına kadar uzanıyor. Konum olarak Frigya–Lidya ve Karya Uygarlıkları kesişiminde bulunduğu için zenginleşmiş bir antik kent.
Fakat burası da meşhur depremlerden nasibini almış antik kentlerden birisi. Bu yüzden günümüze kadar ayakta kalan çoğu yapı Roma Dönemi’nden kalma yapılar. Diğer antik kentler kadar görkemli olmasa da; yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin.
Işıklı Gölü-Çivril
Basit bir göl deyip burayı görmeden dönerseniz yazık olur derim. Çivril’e bağlı olan Işıklı gölü; hem su kuşlarının üreme alanı, hem bir balık çiftliği, hem sulama alanında kullanılan bir tatlı su kaynağı. Aynı zamanda güzel bir hafta sonu doğaya kaçış yeri. Ancak ne yazık ki bilinçsiz avlanma buradaki ekosistemi tehlikeye sokmuş. Geç olmadan, su kuşları halen gölün üzerinde uçuyorken buranın keyfini çıkarın derim. Ayrıca burası ile ilgili minik bir not; eğer Mayıs başında gelirseniz; göl yüzeyi nilüferlerle kaplı oluyor. Ortaya tam da fotoğraflamalık kareler çıkıyor.
Tokalı Kanyonu-Çivril
Eğer maceraperest bir yapınız var ise ve Çivril’e kadar gelmişseniz Türkiye’nin en derin kanyonlarından birisi olan Tokalı Kanyonu’nu da rotanıza eklemelisiniz.
Denizli’nin Güney ilçesi ve çevresi MÖ 2. ve 3. yüzyıllarda şarap üretimi ile dünyaca tanınan bir yermiş. Günümüzde de Türkiye’nin ve dünyanın birçok noktasına gönderilen şaraplar burada yetişen üzümlerden üretilmekte.
Güney şelalesi
Ayrıca Güney ilçesinin yaklaşık 4 km güneyinden Güney Şelalesi bulunmakta. Denizli’ye 70 km uzaklıktaki şelale 20 metre yükseklikten dmkülmekte. Şelaleden dökülen su kireçli olduğundan, kalkerli basamaklar oluşmuş. Su aynı zamanda Damlataş Mağarası’nı oluşturmuş. Mağaranın içinde birde göl bulunmakta.
Tarihi Kaleiçi Çarşısı
Denizli’ye geldiğinizde önce eğer merkezde konaklıyorsanız; hızlı bir tarihi Kaleiçi turu yapabilirsiniz. Anadolu Selçukluları tarafından yapılan ilk yerleşim olan Kaleiçi ve çevresi; buram buram tarih kokan yerlerden birisi.
Surların sadece belli kısımları ayakta kalsa da; çarşı içerisinde bakırcılık, demircilik, yorgancılık gibi el sanatları halen devam ediyor.
Buraların Ünlüsü: Hayri Dev
Denizli’ye geldiğinizde vaktiniz varsa muhakkak şahit olmanız gereken bir hikâye var. Bu hikâye ‘Koca Usta’ olarak bilinen ve UNESCO’nun ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ seçtiği Hayri Dev’in hikâyesi. 1933’te Denizli’nin Çameli ilçesinde doğan Hayri Dev; küçüklüğünden beri müzik ile ilgiliymiş. 1992 yılında Jerome Cler isminde bir Fransız tesadüfen duyduğu bir bağlama sesinin peşinden Türkiye’ye gelerek bu ses üzerine tez yazınca Hayri Dev’in de hayatı değişmiş.
Bu sesin izini bırakmayan Jerome Cler; bu sesin mimarı Koca Ustayı bulup ekibiyle birlikte Dev’in hayatını anlatan ‘Ormanlar Arkası’ belgeselini çekince o artık herkesin tanıdığı bir isim haline gelmiş. Bu tarihten sonra müziğinin peşi hiç bırakılmamış ve son olarak Unesco tarafından 2008 yılında yaşayan insan hazinesi olarak kabul edilmiş, yurtdışında birçok kez konser vermiş.
Denizli gezinizde Çameli’nin Gökçeyaka Köyü’ne uğrayıp Koca Usta Hayri Dev’in bu hikâyesine siz de tanık olabilirsiniz.
Honaz dağı ve çevresi
2.571 metre yüksekliğindeki Honaz dağı, Ege Bölgesi’nin en yüksek noktası. Doğa yürüyüşlerine ve kamp yapmaya uygun bir yer. Dağı’nın kuzey tarafı yüksek yağış aldığı için kiraz yetiştirmeye çok uygun bir ortam oluşmuş. Kiraz halkın en önemli geçim kaynağı haline gelmiş, hatta festivalleri bile yapılıyormuş.
Honaz ilçesinin Kaklık mahallesindeki Kaklık Mağarasındaki, berrak, renksiz ve kükürt kokulu su varlığı bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği söylenmekte. Pamukkale’nin küçük bir benzeri burası. Kaynak sularının oluşturduğu travertenleri burada da görmek mümkün.
Honaz ilçesinde ki Yukarı Dağdere köyündeki Saklıgöl masmavi görüntüsü ile görülmesi gereken doğal güzelliklerdendir. Tatlı su gölü olan gölde 7 tonluk yüzen bir ada bulunmakta.
Honaz ilçesinde Osmanlı döneminde Sultan II. Murat tarafından inşa ettirilen bir de cami bulunmakta.
Denizli-Muğla karayolunun üzerinde Tabae, doğal kale görünümünde Hellenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşim olmuş bir antik kent bulunmakta
İnanmayacaksanız ama 30 yıl öncesine kadar eski kale üzerinde yerleşim devam ediyormuş.
Türkiye’nin tescilli üç biberinden biri olan kale biberide Denizli’nin kale ilçesinde üretiliyor. İpi dizilmiş biberler görürseniz mutlaka deneyin. Kale biberi, mineral ve vitamin deposuymuş. Sinir ve sindirim sistemlerine iyi geliyormuş.
İnceğiz Kanyonu
Kale ilçesinin inceğiz mahallesinde bulunan, Kemer Barajı’nı besleyen akarsuların oluşturduğu İnceğiz Kanyonu tamamen doğal bir oluşum. Ayrıca İnceğiz’in zeytin ve incirinin mutlaka tadına bakın buralara kadar gelmişken.
Denizli merkeze 75 km Denizli Kayak Merkez var desem. Bozdağ’ı 2419 metre yükseklikte. Ege Bölgesi’nin en büyük kayak merkeziymiş. Ben kışın gitmedim. Gidenler yorumlarını yazar mı ?
Türkiye’deki leblebi üretiminin yüzde 70’nin Serinhisar / Denizli’de yapıldığını söylesem. Nüfusun yarısı leblebi üretimi ile uğraşmakta
Denizli’nin dokumacılık geçmişi eski dönemlere dayanmakta. Buldan’a kadar gelip mutlaka hem buranın şirin evlerini hemde Buldan kumaşından hediyeler almayı unutmayın.
Denizli’de Ne Yiyelim?
Elbet ki her yerin kendine has bir lezzeti var. Denizli’ye gitmişken meşhur yemeğini de yiyelim diyorsanız; sizi tandır kebabına yönlendiriyorum Neredeyse her yerde gözünüze ilişecek olan tandır kebabı; Denizli’nin en meşhur yemeği. Denizli Kebabı, Tas Kapaması, Keşkek, Kuru Patlıcan Dolması da en az tandır kebabı kadar meşhur olan diğer lezzetler, bu da aklınızda kalsın.
Ayrıca hamurun 40 katlı hamur ile yapılan her bir katında bol ceviz olan, büyük dilimler halinde kesilerek odun ateşinde pişirilen Tavas baklavasını da denemelisiniz.
Yine Tavas bölgesinde yapılan ballı tahinli pideyi denemelisiniz. Hamurun içerisine tahin konularak fırınlanıyor sonra tekrar açılıp bu kez üzerine bol tahin konulduktan tekrar fırınlanıyor. Sonra bal ve ceviz serpilerek servis ediliyor. Sonrada koşarak Denizli’yi geziyorsunuz 🙂