İçindekiler
Prag ile tanışmam, oraya varmadan çok önceye dayanıyor aslında. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni bilir misiniz? 1982 yılında Milan Kundera tarafından yazılan bir kitap bu, oldukça kısa bir süre içerisinde, dünya klasikleri arasına girmeyi başarmış. Bir varoluş sancısı ve aşka dair mükemmel bir kitap, samimiyetle söyleyebilirim bunu. Siyasi otorite, kadın erkek ilişkileri, aşk, aile, geleneksellik ve varoluşçuluk kavramlarına dokunurken arka planda 1968 öncesi Prag baharını ve 1968 sonrasında Çekoslovakya’nın
Sovyetler Birliği tarafından işgalini anlatıyor. Kitap sonradan, 1988 yılında Philip Kaufman yönetmenliğinde filme dönüştürülmüş.
Başrollerinde bence dünyanın birbirine en çok yakışan çiftlerinden Daniel Day-Lewis ve Juliette Binoche oynuyor, bir de Lena Olin. Ben seneler sonra, hem kitapla hem de filmle tanıştıktan, dolayısıyla Tomas, Tereza, Sabina ve Franz’ın hikâyesinde aktıktan sonra başladı Prag aşkım. Yani kısacası, Prag benim için tur şirketlerinin günübirlik gezilecek yerler arasında listelediği yerlerden çok çok farklı ve çok daha özel. Kaldı ki, sıradan bir gezginseniz dahi Prag hızlıca günübirlik tur yapılacak bir yer değil bence, en az 2-3 gün ayırmak gerek burayı gerçekten yaşamak ve anlamak için.
Orta Avrupa’nın en romantik ve cezbedici şehirlerinden biri burası. Prag tarihi, mimarisi ve ambiyansı ile karşınıza çıkan her sokağında sizi kendine hayran bırakabilir. Hem Barok mimarisi, hem Gotik mimari hem de Rönesans mimarisi ile büyüleyici bir masal şehri adeta.
Prag’a olan hayranlığımı yeterince anlattığıma göre, biraz Prag’dan ve tarihinden bahsetmek istiyorum. Prag, Çek Cumhuriyeti’nin başkenti. Avrupa’nın kalbinde yer alan en güzel şehirlerden biri. Dolayısıyla Çek Cumhuriyeti ekonomisinin ve kültürünün en önemli merkezi. Prag’ın fiziksel cazibe merkezleri ve simge olarak adlandırılabilecek birçok yapısı mevcut. Bunların en ünlüleri arasında, Vltava Nehri’nin üzerinde duran Charles Köprüsü’nü gösterebilirim.
Charles Köprüsü dışında Vltava’nın birbirini takip eden köprüleri ve değişen manzaralarıyla dolambaçlı bir rotası var. Prag’ın sol yakasına yüksek duvarların arkasından hakim olan büyük Hradcany Kalesi’nin (Prag Kalesi) her zaman varolan fonuyla tezat oluşturuyor.
18. yüzyıldan kalma büyük Barok sarayların kendine has bir zarafeti ve ihtişamı var. Civardaki herhangi bir tepeye çıktığınızda, birçok kilise kulesinin oluşturduğu muhteşem manzarayı keyifle izleyebilirsiniz. Bu benzersiz perspektif Prag’a “yüz kuleli şehir” olarak ünvanını veriyor.
Bu mimari uyum, 1945 sonrası yapılan planlama ile güçlendirilmiş ancak bunu yaparken kentin antik çekirdeği korunmuş ve modern binalar son derece hassas denetimlere tabi tutulmuş. Tarihi şehir
merkezi, 1992 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiş.
Prag kültürel yaşamıyla da oldukça ünlü bir şehir. Wolfgang Amadeus Mozart burada yaşamış ve Prag Senfonisi & Don Giovanni ilk kez burada yapılmış. Ayrıca, büyük Çek besteciler arasında gösterilen Bedrich Smetana, Antonin Dvorak ve Leos Janacek’in lirik müziği de, her yıl bir bahar aylarında düzenlenen müzik festivalinde tekrar tekrar burada anılıyor. Ünlü yazar Franz Kafka’da Prag’lı. Yine dünyaca ünlü yazarlardan Jaroslav Hasekde Prag’lı.
Prag’da şehir içi ulaşım genellikle otobüs, tramvay ve metro ile sağlanıyor. Ayrıca Prag, üç ana istasyon ve üç yük taşıma devresi ile Çek Cumhuriyeti’nin en önemli demiryolu kavşaklarından biri. Ayrıca eski adıyla Ruzyne Havalimanı yeni adıyla Vaclav Havel Havalimanı’da şehre ve ülkeye ulaşımı oldukça kolay hale getiriyor. Havalimanı1960’larda bir tadilat sürecine sokulmuş ve bu tadilattan sonra hem genişletilmiş hem de moderleştirilmiş. Prag’da ulaşım ile ilgili ufak bir detay daha, Vltava ve Berounka nehirlerinin birleştiği yere inşa edilen liman sayesinde özellikle yaz aylarında gelen turistlerin çok sevdiği yolcu ve tur tekneleri imkanı da doğmuş.
Prag, tüm Çek Cumhuriyeti’nin hükümet merkezi ve bu şehir aynı zamanda Orta Bohemya Bölgesi’nin de idari merkezi ve bu bölgenin yaklaşık üçte birini oluşturuyor. Bohemya Krallığı Orta Avrupa’da Bohemya bölgesinde yer alan Çek devleti ve bugünkü Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalıyor. Krallık üç idari bölgeye ayrılmış durumda; Bohemya, Moravya ve Silezya. 1806 yılına kadar Bohemya kralı Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu hükümdarı seçme yetkisine sahip bir elektör heyetinin üyesiymiş, sonrasında krallık önce Avusturya İmparatorluğu, ondan sonra da 1867’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu topraklarının parçası olmuş. I. Dünya Savaşı’nda İttifak Devletlerinin yenilgisiyle beraber krallık ve elbette bağlı olduğu imparatorluk dağılmış ve bağımsızlığını ilan eden Çekoslovakya’nın ana unsurlarından olmuş.
Prag “Doksanların Sol Bankası”, “Altın Şehir”, “Masal Şehri”, “Şehirlerin Anası” ve”Avrupa’nın Kalbi” gibi isimlerle de anılıyor. 2019 nüfus sayımında sunulan verilere göre Prag’ın nüfusu 1,309 milyon. İş dünyası istatistiklerine göre bu sayıya ek olarak 300.000 kişi de resmi kaydı olmadan Prag’da yaşıyor. Evet, artık bir Prag’lı kadar olmasa da şehir hakkında önemli bilgilere sahip olduğunuza göre Prag’da gezilecek yerler kısmına geçebiliriz.
Prag’dan bunları yapmadan dönmeyin
- 1- Prag Kalesi’ne çıkın.
- Vltava Nehri’nde geceleri düzenlenen yemekli tekne gezilerine katılın.
- Gündüz düzenlenen bisiklet teknesi turlarına katılın, bir nevi deniz bisikleti ama tekne versiyonu.
- Charles Köprüsü’nden kalkan teknelerle tarih rehberli tekne turlarına katılın.
- Prag Hayvanat Bahçesi’ni ziyaret edin.
- Tarihi Prag’ın en önemli meydanını Staromestske Namesti’yi gezin. Meydan civarındaki Eski Belediye Binası, Meryem Ana Kilisesi, Barok St Nicholas Kilisesi, Rokoko Kinský Sarayı, Taş Çan’daki Gotik Ev ve Jan Hus anıtını da mutlaka görün.
- Aziz Vitus Katedrali’ni ziyaret edin.
- Prag’ın en tarihi bölümlerinden biri olan Lesser Town’u ( Küçük Mahalle ) gezin.
- Vysehrad Ulusal Kültür Anıtı’nı görün.
- Astronomik Saatli Eski Belediye Binası’nı ziyaret edin.
- Prag’ın merkezinde interaktif ve özgün bir sergi olan Çelik Figürler Galerisi’ni mutlaka gezin. Hurda ve metal atıklarının nasıl birer sanat eserine dönüştüğünü görmek isteyeceksiniz.
- Lobkowicz Sarayı’nı ziyaret edin. Çek Cumhuriyeti’ndeki en eski ve en büyük özel sanat koleksiyonu burada yer alıyor.
- On bir metre yüksekliğindeki Franz Kafka Heykeli’ni görün. Oldukça ilginç bir tasarım. Franz Kafka’nın yüzünü kırk iki hareketli panelden oluşturmuşlar.
- Letna Park’ı gezin.
- Çek mutfağının en geleneksel lezzetlerinden goulash ve svickova deneyin.
- Prag’ın en güzel sokak lezzetlerinden biri olan Trdelnik tatlısını deneyin.
- Prag’ı en yüksekten izleyebileceğiniz noktalardan biri olan Petrin Gözlemevi’ne gidin.
- Dünyanın eski birahanelerinden biri olan U Fleku’da bir şeyler için.
- Yaklaşık 1500 yıldan bu yana aynı yerde olan Pivovar U Tri Ruzi’de ev yapımı butik bira için.
- Absintherie’de bir akşam geçirip, bir şeyler için.
- Son olarak, çek kağıt helvaları, bohem kristalleri, çek porselenleri, çek birası, Kafka’ya özel ürünler ve garnet taşı gibi Prag’a özel ürünler almadan Prag’dan dönmeyin.
Prag Gezilecek Yerler
Prag-Chvaly Kalesi
Aslına uygun olarak korunmuş kabartmaları ve daha sonra Rönesans ve Barok restoreleri ile bir ortaçağ kalesi burası. Kale ve hemen bitişiğindeki St. Ludmila Kilisesi, eski çiftlik binalarının bulunduğu bir avlu ile birlikte geniş bir alana hakim. Yapımı 15. yüzyılın başlarına belgelenmiş Gotik bir kale iken daha sonra bir Rönesans kalesine evrilerek tekrar inşa edilmiş. 1652’de Jesuits yani Cizvitler ( İsa Cemiyeti ) tarafından satın alınmış ve 1734’teki yangından sonra kaleyi iki katlı olarak yeniden inşa etmişler. Ayrıca etrafına bahçeler, gölet, değirmen ve bira fabrikası kurmuşlar. Kalenin altında geniş mahzenler ve yeraltı tünelleri bulunuyor.
Hemen bitişiğindeki Aziz Ludmila Kilisesi aslen 1660’tan kalma bir kale şapeliymiş; 18. yüzyılın sonlarında genişletilmiş ve 19. yüzyılın başlarında bir kule eklenmiş. 1773’te Cizvit tarikatı kaldırılınca, kale farklı kiracıların yönetimine girmiş ancak bu ne yazık ki oldukça sıkıntılı bir süreci beraberinde getirmiş.
Kaybolan değerli objeler olmuş bu dönemde. 1951 yılında kale alanı kamulaştırılmış ve devlet çiftliği olarak kullanılmış. 2002 yılında kalede büyük bir yangın çıkmış ve yine kaleye zarar veren olaylardan biri olmuş. Sonrasında Avrupa Birliği fonlarından faydalanılarak 2006 yılında yeniden inşa edilmiş ve 1 Mayıs 2008’de halka açılmış. Ziyaret saatleri 09.00 – 18.00 arasında, giriş ücretleri ise;
Standart 70 CZK
İndirimli 40 CZK
Aile girişi 190 CZK
Prag Kalesi – Aziz Vitus, Aziz Wenceslas ve Aziz Adalbert Katedrali
Prag Kalesi, bu şehrin belgelenmiş en eski yerleşim yerinde bulunuyor ve dünya üzerindeki en ihtişamlı ve en büyük kalelerden biri. Prag seyahatiniz için yaptığınız gezilecek yerler listesi için çok uygun bir başlangıç noktası aynı zamanda. Kalenin tarihine baktığımızda aslında yapım aşamasında ahşap bir bina olarak planlandığını ve bu şekilde inşa edildiğini, yapımından sonraki yıllarda yapılan ilavelerle bu dev kompleks haline dönüşmüş. Bu komplekste üç kilise, bir manastır, bir bazilika, bir katedral, bir
kraliyet sarayı, iki savunma kulesi, kraliyet ahırları ve döneme ait dar bir sokağı bünyesinde bulunuyor.. İnşa edildiği tarih 880 yılı, o günden bugüne de klasikleşen Prag silüetinin en önemli parçalarından biri. Böyle olduğundan, oldukça uzun bir ziyaretçi sırasına sahip ve detaylı bir gezi yapmak isterseniz hem bekleyeceğiniz sıra hem de içeride geçireceğiniz vakit açısından, yarım gününüzü buraya ayırmanızda fayda var.
Prag Kalesi’ni ziyaret etmek bir peri masalına girmek gibi hissettiriyor insana St. Vitus Katedrali, Eski Kraliyet Sarayı, St. George Bazilikası ve Golden Lane dahil olmak üzere kale kompleksinin önemli noktalarını mutlaka görmelisiniz. St. Vitus’un Gotik mimarisi insanı hayrete düşürüyor. Çek sanatçı Alfons Mucha tarafından yapılan Art-Nouveau vitray pencereyi ilk gördüğümde, evimde olmasını hayal etmiştim yalan değil. St. Wenceslas ve IV. Charles’ın mezarlarını, Nepomuk St. John’un barok mezarını ve St.Wenceslas Şapeli’ni de ziyaret listenize eklemeyi unutmayın.
Eski Kraliyet Sarayı’nın Vladislav Salonu’nda, devasa tonozlu tavanının altında durun ve sakince bekleyin. Bir iki dakikalığına da olsa keyfini çıkarın. Aziz George Bazilikası’nı da mutlaka ziyaret edin. Bazilikanın taş duvarları ve tasarımı, kalenin görkemi ile bütünleşiyor çünkü. 12. yüzyıl fresklerinin parçalarını da görün ve ardından St. Ludmila’nın kalıntılarının bulunduğu çift merdiveni çıkın. Daha sonra, Golden Lane boyunca yürüyün. Bu ara sokaktaki kulübeler aslında kalenin keskin nişancıları için yapılmış ama daha sonra kuyumculara ev sahipliği yapmış. Çok sonraları ev olarak kullanılmış, hatta Franz Kafka da orada oturmuş.
Prag-Aziz Vitus Katedrali
Bu katedral, gotik mimarinin önde gelen bir örneği ve ülkedeki en büyük ve en önemli kilise olma özelliğini taşıyor. Prag Kalesi içinde yer alıyor ve birçok Bohemya kralının ve Kutsal Roma İmparatorunun mezarına ev sahipliği yapıyor. Bu mezarların vitray süslemelerini Çek ressam Alfons Mucha yapmış. Katedral 124 x 60 metre , ana kule 102,8 metre, ön kuleler 82 metre ve kemer yüksekliği 33.2 metre. Katedralin inşaası yaklaşık 600 yıl sürmüş. Aziz Vaclac Şapeli ve “Soylu Frederick’in Uçuşu” isimli ahşap
malzemeden üretilmiş panoları, altın taşı, koro bölümünü, kapıdaki tonozları mutlaka görmelisiniz.
Prag Şehir Müzesi – Ctenice Kalesi
Ctenice’nin tarihi 13. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. Burada bulunan bir sergi, Ctenice arazisinin uzun ve karmaşık tarihine, en eski zamanlardan günümüze kadar misafir olmanıza imkân sağlıyor. Kale alanında, çocuklar ve yetişkinler için geçici sergiler ve farklı programlar düzenleniyor.
Ctenice Kalesi ile ilgili en eski rapor, 1273 tarihli Strahov Manastırı varlıklarının envanterinde bulunuyormuş ve daha sonraki belgeler de mülkiyetin Prag yönetimine geçtiğini gösteriyor. Eski yerel kaleden, yalnızca 1372 yılında Praglı Jan Zeiselmeister’in, Volflin Galm’in dul eşinden satın aldığı zaman açıkça bahsedilmiş. Zaten o zamanlar kalenin alanı şimdiki kale avlusuna benziyormuş. Hussite savaşları sırasında kale, onu
Martin Zumberger’e bırakan Prag Şehri tarafından ele geçirilmiş.
Bina, Harasovlu Hrzan’ın ailesine ait olduğu 1550 civarında, rönesans kalesine yapılan tadilat sırasında kabaca bugünkü görünümüne kavuşmuş ve kemerli avlu ve müştemilatlar bu yeniden yapılanmadan sonra günümüze kadar gelebilmiş. Bölgenin gelişimindeki bir diğer önemli an ise 18. yüzyılın ikinci yarısına denk geliyor. Kaleye günümüzde de korunan klasik barok görünümü kazandırıldığında dönem bu dönem.
Bu dönemden itibaren ayrıca Barok tahıl ambarı ve geç Barok ahırlarla birlikte müştemilatlar da eklenmiş. Binaların tüm alanı, mimari gelişimi yoluyla kale kompleksine ve daha sonra aristokrat mülküne dönüştürülmüş ve bu süreçte, kale mimarisinin son derece iyi korunmuş. Restorasyon çalışmaları birkaç yıl sürmüş ve kalenin iç kısmından çeşitli dönemlere ait freskler ortaya çıkmış. Kalenin yanında, kale boyunca uzanan yolun hemen yanında yer alan boncuklu evi de görebilirsiniz. 1993 yılında, tüm bina ücretsiz olarak Prag şehrinin mülkiyetine devredilmiş. 1 Temmuz 2012’den bu yana tüm bölge Prag Şehri Müzesi’nin yönetimine geçmiş.Ziyaret saatleri hafta içi 10.00 – 16.00 hafta sonu ise 10:00 – 18:00 arasında, giriş
ücretleri ise;
Standart 120 CZK
İndirimli 70 CZK
Aile girişi 270 CZK
Prag Ulusal Müze
Narodni Muzeum ( Prag Ulusal Müzesi ) Vaclav Meydanında yer alıyor. Bu müze bir çok önemli kolleksiyonu barındırıyor;hayvan bilimi, mineraloji ( mineralleri inceleyen bilim dalı ), antropoloji, arkeoloji, sanat ve müziğe dair milyonlarca parça sergi odaları ziyaretçilere sunuluyor. Ayrıca burada Çek bilim adamları, sanatçılar ve yazarlara ait heykel ve büstleri de görebilirsiniz.
Bohemya’daki en eski ve en büyük müze kurumu olan Ulusal Müze’nin kendisi, 1818’de Vatanseverlik Müzesi adıyla kurulmuş. Önemli bir mineralog ve paleontolog olan Kont Kaspar Sternberg mineral koleksiyonunu müzeye bağışlamış. Başlangıçta müzenin kendi binası yokmuş, bu nedenle Çek aristokratlarının özel koleksiyonlarından yapılan bağışlardan ilk koleksiyonlar St. James manastırında, daha sonra Prag Kalesi’ndeki Sternberg Sarayı’nın kiralık binalarında sergilenmiş.
Vatanseverlik Müzesi Derneği’nin organizatörü ve genel müdürü František Palacký, Jan Evangelista Purkyně, JoachimBarrande, Josef Dobrovský, Karel Jaromír Erben ve diğerleri gibi bir dizi önemli şahsiyet müzenin gelişimine katkıda bulunmuşlar. Müze şu anki adını 1922’de almış. 1934’te Çek ülkesinin mülkiyetine ve yönetimine geçmiş. Müzede sergilenecek eserlerin sayısı arttıkça, daha fazla alana ihtiyaç olmuş. New Town çevresindeki surların yıkılması sırasında Dr. Ladislav Rieger, belediye meclisini, müzenin yeni binası için yıkılan At Kapısı’nın yerindeki arsayı bağışlamaya ikna etmeyi başarmış.
1883’te İl Komitesi, 13.500 metrekarelik arsa üzerinde yeni bir bina projesi için bir yarışma başlatmış ve yarışmayı inşaat işlerinin denetiminden de sorumlu olan mimar Josef Schulz kazanmış. 1885’ten 1890’a kadar Neo-Rönesans binası 1.935.000 florin maliyetle inşa edilmiş. Çeşmeden kuleye 338 basamağı geçtikten sonra çıkabiliyorsunuz ve toplamda 562 penceresi bulunuyor.
Prag Old Town Square ( Old Town Meydanı – Eski Şehir Meydanı )
Eski Şehir Meydanı, Prag’ın tarihindeki en eski ve en önemli meydandır. Üstelik tarihi Avrupa ticaret yollarının kavşağında bir pazar yeri olarak hizmet verdiği 10. yüzyıla kadar uzanıyor. Meydan, yabancı tüccarlar tarafından ithal edilen malların her zaman gümrükten çekildiği eski gümrük binasının yanındaymış. Daha sonra da 10. yüzyıl civarında Meryem Ana Kilisesi, hastane, hanlar ve ahırlar kurulmuş. Bu meydanda hem sabit hem de gezici yani portatif dükkanlar var. Bu meydan yüzyıllar boyunca farklı isimleri almış; bilinen en eski adı Büyük Meydan. 13. yüzyılda Eski Pazaryeri olarak anılmış 14. yüzyıldan itibaren Pazar Meydanı veya Eski Şehir Pazar Meydanı olarak adlandırılmış, 18. yüzyılda Eski Şehir Yeri, Büyük Eski Şehir Meydanı veya sadece Büyük Meydan olarak adlandırılmış.
1895’ten sonra da mevcut ismiyle anılmaya başlamış. 12. ve 13. yüzyıllarda meydanın etrafına Belediye Binası kurulmuş ve Tyn’ın önündeki Meryem Ana kilisesi olarak adlandırılan ana Eski Şehir kilisesi inşa edilmiş. Bu projeler, Prag’ın Eski Kent yaşamının yalnızca ekonomik değil aynı zamanda siyasi merkezi haline gelmesine yardımcı olmuş. Kraliyet taç giyme törenleri burada olmuş, kaleye giderken meydandan geçitler yapılmış. İlk geçişi de Çek Kralı Lüksemburglu John yapmış, 1311’de karısı Bohemyalı Elisabeth eşliğinde tabi ki. Tarih boyunca meydan yalnızca görkemli olaylara şahit olmamış, aynı zamanda infazlar da bu meydanda yapılmış. Bunlar arasında en önemlilerinden biri; 1422’de Praglı yoksulların lideri Jan Zelivsky’nin idam edilmesi imiş, ondan sonra ciddi ayaklanmalar meydana gelmiş. 1437’de son Hussite kaptanı Jan Rohac z Dubea ze Sionu ve arkadaşlarının infazı da burada gerçekleşmiş. ( Hussitler, Bohemya reformasyonu‘nun en çok bilinen temsilcisi haline gelen, reformcu Jan Hus’un öğretilerini takip eden Çek proto-protestanlardı ) Eski Şehir Meydanı’nda göreceğiniz önemli yerler; Eski Belediye Binası ve Astronomik Saat, Altın Melek Evi, Tyn Kilisesi, Ulusal Galeri – Kinsky Sarayı, Jan Hus Anıtı
Eski Belediye Binası ve Astronomik Saat
Eski Belediye Binası ( Sarayı ) 1338 yılında inşa edilmiş. 1918’de Çekoslovak Devleti’nin bağımsızlığı bu binada ilan edilmiş. Ayrıca 1989’daki Kadife Devrim’in merkezinde yer almış ki bu devrim ülkenin demokratik cumhuriyet haline geldiği önemli bir olay. Binanın bodrum katı bölümünde Gotik ve Romanesk tarzdaki bölümlerine yer verilmiş. Yönetim binası 1905-1910 yılları arasında yapılan çalışmalar sonrasında bugünkü halini almış.
Astronomik saat 14. yüzyılda eklenmiş ve mutlaka görmeniz gereken eserlerden biri, özellikle saat başlarında. Her saat başında ortaya çıkan figürün dansı izlemesi keyifli biran yaratıyor ve özellikle bu zaman dilimlerinde bir çok turist burada toplanıyor. Saat 3 bölümden oluşuyor. İlk kısmını kibir, sefa, açgözlülük ve ölümü sembolize eden bir heykel oluşturuyor. İkinci kısmını ise ay ve güneşin hareketlerini gösteren bir mekanizma. Son olarak, saatin üçüncü ve en yeni kısmı günün tarihini ve burçları
gösteriyor. Buraya gelmişken bir bilet alıp, en üst katına çıkarak gözlem kulesinden Prag’ın büyüleyici manzarasını seyredebilirsiniz.
Altın Melek Evi
Bazen Kara Melek olarak da adlandırılan, bir zamanlar bağlı olduğu St. Michael kilisesinde inşa edilmiş barok bir ev burası . 15. yüzyılın başlarında, burada Gotik ağlı tonozlu bir şapel varmış. Şapelin üst kısmında, 15. yüzyılın başlarına ait St. Prokop, St. Adalbert ve St. Vitus’u tasvir eden bir duvar resmi bulunmuş ancak sonradan kaldırılmış. Frantisek Sequens tarafından restore edildikten sonra ve Prag Şehir Müzesi’ndeki emanetler arasında yerini almış.
Altın melek evi, 18. yüzyılın ilk yarısında radikal bir kararla Barok tarzında yeniden inşa edilmiş. İki katlı ev, 1887’de eklenen çatı katıyla üç katlı hale gelmiş. Evin köşesinde bulunan St. Florian heykeli, 1760 yılından sonra Ignac Frantisek Platzer tarafından yapılmış ve şu an burada U Prince restaurant hizmet veriyor.
Son ziyaretimde yemekler konusunda pek iyi değillerdi ama, yine de denemek isterseniz bir şans verebilirsiniz.
Tyn Kilisesi
Prag’daki en etkileyici Gotik dini yapılardan biri Tyn Kilisesi. Yapımına 14. yüzyılın ortalarında başlanmış ve 16. yüzyılın başlarına kadar devam etmiş.. 17. yüzyılın sonunda, iç mekan Barok tarzında yeniden işlenmiş. 80 metre yüksekliğindeki ikiz kulelerin isimleri; Adem ve Havva. Katedral, Gotik, Rönesans ve Erken Barok
eserlerinden oluşan geniş bir galeri olarak hizmet veriyor. Karel Skreta’nın sunak resimleri ve astronom Tycho Brahe’nin mezarı görülecek en ilginç eserlerden.
Ulusal Galeri – Kinsky Sarayı
Kinsky Sarayı 1755 ile 1765 yılları arasında Golz ailesi için inşa edilmiş. Rokoko tarzındaki en güzel
örneklerden biri. Frantisek Oldrich Kont Kinsky, 1768’de Kont Goltz’un ölümünden sonra sarayı satın almış 1945 yılına kadar ailesinin mülkiyetinde kalmış. 1836’da Rudolf Prince Kinsky, tüm konutun yeniden inşasına başlamış.
1843’te Berta Stuttnerova-Kinska sarayda doğdu; o kim dediğinizi duyar gibiyim. Kendisi bir yazar ve radikal pasifist. Daha da önemlisi Nobel Barış Ödülü alan ilk kadın. İkinci katta bulunan Alman spor salonuna 1893-1901 yıllarında genç Franz Kafka’yı misafir etmiş. Zemin katta Franz’ın babası Hermann Kafka’nın bir tuhafiye dükkanı varmış,
1912’den ölümüne kadar açıkmış bu dükkan. Kinsky Sarayı 1929’da Polonya Büyükelçiliği’ne ev sahipliği yapmış. 1995 – 2000 yıllarında sarayın rekonstrüksiyonunu yapılmış. Kinskych kütüphanesi yeniden inşa edilmiş ve değerli ve yüksek düzeyde korunan Romanesk ve Gotik mahzenler sonunda halka açılmış. Sarayın binasındaki yeniden yapılanmadan sonra Kafka kitabevi yeniden açılmış. Kinsky Sarayı, ulusal bir
kültür anıtıdır. Keyifli bir müze gezisi yapmak isteyenler ve tarihe dokunmaya niyetli
olanlar için mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Jan Hus Anıtı
Hussite savaşlarından bahsetmiştim hatırlarsınız. Jan Hus bir Çek ilahiyatçı, esasında bir teolog. Aynı zamanda Katolik rahip, filozof. Onun mücadelesi Prag Üniversitesi’ndeki eğitimi esnasında, kiliseyi her yönüyle eleştiren insanlarla yaptığı arkadaşlıklarla başlamış. Kilise’ye karşı eleştirel ve reformist bir bakış açısıyla yaklaşan kişilerin fikirlerini benimsemeye başladıktan sonra önce rahip ondan sonra da Prag İlahiyat Fakültesi Dekanı ve sonrasında Prag Üniversitesi Rektörü olmuş. Bu süre boyunca da yaptığı sert eleştiriler sebebiyle, kalabalık bir dinleyici kitlesi kazanmış. Mütemadiyen kilisenin dünyevi mal varlığından, din adamlarının para konusundaki aç gözlülüğünden bahsediyormuş. Bu düşüncesi ona kiliseye yönelik reform hayalleri kurdurmuş ama ne yazık ki o hayaller sonu olmuş.
Bu reform hayali ve verdiği demeçler, onunla aynı hayali kuran insanların sayısını git gide arttırmış ama başlarda ona destek çıkan otorite sahibi insanlar, Jan Hus’un eleştirilerinin dozunu arttırıp, sertleştirdiğinde desteklerini geri çekmişler. Sonrasında da aforoz edilmiş ama durmamış tabi, vaaz vermek suretiyle devam etmiş eleştirilerine. Bir yerden sonra işler çığırından çıkmış ve Jan Hus kontrol edilemez bir hale gelmiş. Kilise, 1411’de onu lanetlemiş. Sahip olduğu tüm kitapları yakmış ve sürgün kararı vermiş. Halk Hus’u sevdiği için bu karara büyük tepkiler göstermiş, gösteriler düzenlemiş.
Bu sayede Jan Hus bir yıl daha vaazlarına devam edebilmiş. Durumlar tekrar ciddileşmeye, ortalık karışmaya başladığında 1412’de büyük bir aforoza uğramış. Sonrasında yerel soyluların kendisini koruduğu Güney Bohemya’da bulunan Kozi Hradec’e çekilmiş, dini görevini burada sürdürmüş. 1413 yılında yayınladığı “De Ecclesia” isimli geniş bir dinsel yazı sayesinde öğretisi, Macaristan ve Polonya’ya kadar yayılmış. Jan Hus ve kilise için yarattığı sorunlar büyümeye devam edince, 1414’te yargılanmak üzere Konstanz Konsili’ne çıkarılmış ve burada sapkın olarak hüküm giymiş. Hus, dini konularda tek otoritenin ( Hristiyanlık için ) İncil olduğunu,herkesin kendi dilinde ibadet etmesi gerektiğini ve ruhban sınıfının Tanrı adına söz söyleme yetkisinin olmadığını savunduğu için kitaplarıyla birlikte yakılmış ve külleri Ren Nehri’ne dökülmüş.
Gelelim Hussit savaşlarına; Hus’un öldürülmesi Almanlar’a karşı büyük bir öfke duyulmasına sebep olmuş ve sonrasında taraftarları Kutsal Roma İmparatorluğu ve Papalığa karşı Hussit Savaşları’nı başlatmışlar. Bu savaşları Bohemya savaşları olarak da anılmış ve 1419 – 1434 arasında devam etmişler. Jan Hus yakılarak öldürüldükten tam 500 yıl sonra, bu heykel dikilmiş. Heykelin alt kısmında “Gerçek er ya da geç ortaya
çıkacaktır.” yazıyor.
Charles Köprüsü
Charles köprüsü, Vltava nehrini geçen ve Prag’ın en muhteşem köprüsü. Yapımına 1357 yılında Kral IV. Charles’ın himayesinde başlanmış ve inşaatın ilk taşını da kendisi atmış. 15. yüzyılın başında tamamlanmış. Esasında burada 1158–1172’de inşa edilmiş ve 1342’de yaşanan sel felaketinden sonra ağır hasar gören Judith Köprüsü varmış, Charles Köprüsü onun yerini almış. Bu yeni köprü, başlangıçta Taş Köprü (Kamenny Most) veya Prag Köprüsü (Prazsky Most) olarak adlandırılmış ancak 1870’ten beri “Charles Köprüsü” olarak
biliniyor. Üzerinde Hz İsa’nın yanı sıra aziz ve azizelerin betimlendiği 30 heykel yer alıyor. Köprü 621 metre uzunluğunda ve yaklaşık 10 metre genişliğinde ve üç köprü kulesi ile korunuyor. Bu kulelerden ikisi Küçük Mahalle tarafında ve biri Eski Şehir tarafında. Charles Köprüsü, tarihi boyunca birçok felakete maruz kalmış ve birçok tarihi olaya tanıklık etmiş. köprüden geçişin ücretli olduğunu belirteyim 🙂 Etrafında mzüisyenler ve sokak ressamları dolu. İlk gittiğimde bir sokak ressamına resmimi yaptırmıştım. Hala saklarım. Gayet de güzel olmuştu.
Charles Köprüsü bilinen diğer adıyla Karl Köprüsü, Prag’ın ve Avrupa’nın en popüler köprülerinden biri. Bu kadar popüler olmasının en önemli sebebi, köprüde bulunan heykeller.
Prag gerçekten de çok değerli eserlerle dolu bir başkent. ama Charles Köprüsü, bu eserler arasında en şaşırtıcı ilk 5’e giriyor gerçekten. Ortaçağ’dan kalma bu eser sadece dünyanın en ünlü köprülerinden biri değil, aynı zamanda Prag’ın en göz alıcı dönemiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı bir köprü. Charles Köprüsü 516 metre uzunluğunda, 9,5 metre genişliğinde, 13 metre yüksekliğinde ve onu taşıyan 15 sütunun üzerinde duruyor. Aynı zamanda sözde Kraliyet Yolu’nun da bir parçası.
Charles Köprüsü, Prag’daki Vltava nehri üzerinde hala ayakta duran en eski köprü ve aynı zamanda da Çek Cumhuriyeti’ndeki en eski ikinci köprü olma ünvanını elinde tutuyor. Charles IV, bir önceki köprünün (“Judith Köprüsü”) 1342’de sel tarafından tahrip edilmesinden sonra 1357’de bu yeni köprüyü inşa ettirmiş. Köprünün yapımına ünlü Alman-Çek Peter Parler önderlik etmiş. Köprü inşaatı neredeyse yarım yüzyıl sürmüş ve 1402 yılında tamamlanmış Eskiden “Taş” veya “Prag” olarak bilinen köprü, 1870’den beri sadece “Charles Köprüsü” olarak anılıyor. Ve 1841’e kadar Prag’daki Vltava nehri üzerindeki tek köprü olma özelliğini taşıyormuş. Charles Köprüsü birçok restorasyon prosedüründen geçmiş. 2016 yılında üzücü bir olay yaşanmıştı, hatırlarsınız belki. Anlam vermesi güç bir vandalizm eyleminde, bazı yabancı turistler köprüye işaretler koyarak köprüye zarar vermişlerdi.
Charles Köprüsü kumtaşı bloklardan inşa edilmiştir ve inşaatı hakkında da ilginç efsaneler var tabi. Bunlardan birine göre, inşaatçılar bir harca çiğ yumurta ekleyerek köprüyü güçlendirmeye karar vermişler. Tarihçiler hala bunun doğru olup olmadığı konusunda kesin bir anlaşmaya varamadılar tabi. Prag’da yeterince yumurta olmadığı için ülkenin her köşesinden getirildikleri ve bölgelerden birinde yaşayanlar yumurtaların kırılacağından korktuları için yumurtaları kaynatıp gönderdikleri söyleniyor. Çok tatlı bir hikaye değil mi?
Bir başka efsaneye göre, Nepomuk’lu John’un işkence görmüş cesedi Charles Köprüsü’nden aşağıya atıldıktan kısa bir süre sonra köprü kemerlerinden biri çökmüş ve köprüyü onarmak için yapılan her girişim gizemli bir şekilde başarısız olmuş. Bunun bu talihsiz olaydan sonra, Nepomuk’un kaderi için Tanrı’nın cezası olduğuna inanan inşaatçılardan biri, şeytanla bir anlaşma yapmaya karar veriyor ve köprüyü tekrar onarılabilir kılmak için, şeytana; köprüye ayak basan ilk insanın ruhunu vaadediyor. Buna rağmen elbette de Charles Köprüsü korkutucu bir yer değil, tam tersine turistlerin yanı sıra, çeşitli sanatçılar, ressamlar ve müzisyenlerle dolu muhteşem, büyüleyici bir tarihi yapı burası.
Charles Köprüsü, heykeller ve dekoratif lambalar açısından da zengindir bir köprü ve iki ucundaki güzel Gotik köprü kuleleriyle gözünüze çarpacak kadar ışıltılı. Köprünün üzerinde iki sıra halinde dizilmiş onlarca muhteşem heykel göreceksiniz. Her birini tek tek anlatmayayım ama bunlar arasında en ilgi çekenlerden bahsetmek isterim biraz;
Charles Köprüsü üzerindeki en ilginç heykellerden biri kesinlikle Nepomuklu Aziz John Heykeli. Az önce bahsetmiştim köprünün efsaneleri arasında En önemli Çek azizlerinden biri olarak gösterilen John’un heykeli; John of Nepomuk’un anısını ölümsüzleştirdiği için büyük bir dini anlamı var Çekler için.Anlatılan bir efsaneye göre, Nepomuklu John, kraliçenin günah çıkarma sırrını vermeyi reddettikten sonra işkence edilerek öldürülmüş. Ve iddiaya göre, dürüstlüğü sayesinde dili ölümünden yüzlerce yıl sonra korunmuş. Birçok insan heykele dokunmanın şans getirdiğine inanıyor… Köprüye gelirseniz, John’a dokunmayı, hatta sarılmayı ihmal etmeyin.
Aziz Vincent Ferrer ve Procopius Heykeli de Charles Köprüsü’ndeki sanatsal açıdan en önemli olanlardan iki örnek. Çek heykeltıraş ve oymacı Ferdinand Brokoff tarafından 1712 yılında yapılmış. Bu heykelin arkasında ünlü efsanevi Bohemyalı şövalye Bruncvik’in heykelinin bulunduğu bir sütun bulunuyor. Altın bir kılıç ve ayaklarının dibinde bir aslanla Bruncvik’i gösteriyor. Bunun nedeni, bir efsaneye göre Bruncvik’in bir zamanlar bir aslanın büyük bir ejderhayla savaşmasına cesurca yardım etmesiymiş. Ve aslan, elbette, şövalyenin arkadaşı olmuş.
St. Lutgarde’nin heykel grubu, belki de köprünün en çok övülen eseri. Dolayısıyla sanatsal açıdan özellikle ilgi çekici. 1710 yılında, Çek geç barok tarzı heykeltıraşların en ünlüsü olan Matthias Braun yapmış. Çek aziz ve kör rahibenin, Lutgarde çarmıha gerilmiş İsa vizyonunu gösteriyor.
Ve son olarak, özellikle Türklerin çok ilgisini çeken Osmanlı heykelinden bahsedeyim size. Heykelin mesajı Hristiyanlara olduğu söyleniyor; ‘eğer birbirinize destek olmazsanız, sonra Osmanlı sizi esir alır ve zindana kapatır.’ Heykel oldukça ilginç, 2 aziz, 3 zindana atılmış Hristiyan, onları satmak için bekleyen bir Osmanlı askeri ve bir de köpek bulunuyor. Zindandaki 3 tutsak hristiyanın gösterildiği heykellerin yüz ifadeleri oldukça detaylı çalışılmış. Dehşet içindeki yüz ifadelerini yapmak hakikaten kolay olmasa gerek. Osmanlı askerinin neşeli bir şekilde zindanın başında beklemesi ve elindeki tesbih de ilginç ayrıntılardan. O dönemde Osmanlı’ya karşı hissedilen korku ve önyargılar heykelde bu şekilde gösterilmiş.
Kunstat Lordları Sarayı
Prag’daki en iyi korunmuş Romanesk evlerden biri burası. Kraliyet Yolu olarak adlandırılan yolun yakınında bulunuyor. 12. yüzyılın 2. yarısı ile 13. yüzyılın 1. yarısı arasındaki dönemde inşa edilmiş. Ev aynı zamanda Bockovsky Evi olarak da adlandırılmış çünkü 1406’da evi yeniden inşa ettiren ve bir kat yükselten Poděbrady’li Jiri’nin amcası Kunstat’lı Bocek’e aitmiş. Podebrady’li Jiri, 1451’de sarayı ondan devralmış. 1846’da mimar Kaspar Predak tarafından Klasisist tarzda yeniden inşa edilmiş ve 1970 yılında
halka açılmış.
Eskiden Podebrady’nin Jiri Hatıra Salonu da varmış ancak sonradan kaldırılmış. Kunstant Lordları Sarayı zamanla bakımsızlıktan dolayı harap olmuş ve birkaç yıl süren bir yenilemenin ardından tekrar kullanılabilir hale gelmiş. Önemli Romanesk unsurlara sahip benzersiz zemin ve bodrum katın yanı sıra, 2012’den beri hizmet veren bir kafe ve bir sanat galerisini de barındırıyor. Mutlaka görülmesi gereken yerler arasında değil ancak Prag’da 3 günden fazla vaktiniz varsa, listeye ekleyebilirsiniz.
Dans Eden Ev ( Nationale Nederlanden )
Burası oldukça ilgi çekici bir bina, 1945’de Amerikan ordusu tarafından gerçekleştirilen bir hava saldırısı esnasında yıkılan eski bir yapının yerine inşa edilmiş, 1992-1996 yılları arasında. Bünyesinde bir sanat galerisi, bir restaurant ve çatı teraslı bir bara ev sahipliği yapıyor. Sanat galerisinde çağdaş Çek sanatı ve dünya sanatlarından örnekler görebiliceğiniz sanat eserleri sergileniyor. Galerideki gezinizi bitirdikten sonra, asansörle üst kata çıkıp nefes kesen manzaranın tadını çıkarmayı unutmayın.
Vaclav Meydanı ( Wenceslas Meydanı )
Vaclav Meydanı oteller, apartmanlar, restoranlar, barlar ve gece kulüplerinin bulunduğu hareketli bir bölge. Ayrıca bankalar, yerel ve uluslararası mağazalar da bulunuyor bu bölgede. Prag’ın eğlence ve gece hayatı merkezi dersek yanlış olmaz. Wenceslas Meydanı, Prag’ın iki ana meydanından biri, bu sebeple konaklama için en çok tercih edilen yerlerden de biri. Old Town’a yürüyerek sadece 5 dk mesafede. Şehrin bu bölümünde ziyaretçilerin kendilerini kaptırabileceği pek çok tarihi yer bulunuyor. Konumu sebebiyle de, Prag’ın tarihi ve turistik yerlerinin çoğuna yürüyerek ulaşmak mümkün.
Wenceslas Meydanı, 750m uzunluğunda ve 60m genişliğinde gerçekten bir bulvar. 650 yıl önce, Prag at pazarı olarak kullanılıyormuş. O günden bugüne, bir çok kuruluş ve siyasi parti için bir geçit alanı niteliği de taşıyor aynı zamanda. Çeklerin Anti-komünist ayaklanmalardan, spor kutlamalarına kadar toplanıp, stres attığı bir meydan burası. Vaclav Meydanı 400.000 kişiye kadar insanı, aynı anda kucaklayabiliyor. Ne kadar büyük olduğunu buradan da fark edebilirsiniz. Wenceslas Meydanı’nın tepesinde anıtsal Ulusal
Müze ve hemen solunda Prag Devlet Operası var.
Strahov Manastırı
1140 yılında II. Prens Vladislav tarafından kurulmuş Strahov Manastırı. Petrin Tepesi ve Prag Kalesi’nin hemen arkasında göreceğiniz oldukça büyük ve etkileyici bir yapı. Strahov Manastırı, St. Augustine’nin öğretilerinin takipçileri olan Premonstratensliler için kurulmuş. 1258’de bir yangınla yok edilmiş, daha sonra Barok döneminde daha fazla çalışma ile Gotik tarzda yeniden inşa edilmiş. Strahov Manastırı ve çevresi dingin, meditatif bir havaya sahip. Ayrıca kütüphanesi ülkenin en eski manastır koleksiyonlarından birini oluşturuyor. Kütüphane içerisinde teolojik ve felsefi salonlar bulunuyor ve 800 yıldan daha eski olduğu söyleniyor. İstilacı ordular tarafından hırpalanmasına rağmen, halâ 16.000 civarında kitaba ev sahipliği yapıyor. Manastır Komünist rejim döneminde kapatılmış ancak ancak devrimden sonra geri dönen keşişler tarafından tekrar entelektüel ve manevi hayatın merkezi haline getirilmiş.
Klementinum
Klementinum 1232’de kurulmuş ve Eski Şehir’deki en büyük ve en tarihi bina kompleksi. Charles Köprüsü yakınında, Vltava Nehri’ne yakın iki hektarlık bir alanı kaplıyor. İmparator I. Ferdinand’ın 1556’da Prag’a davet ettiği Cizvitler tarafından inşa edilmeye başlanmış. Cizvitler kentten ayrıldıktan sonra da Prag Üniversitesi’ne devredilmiş, Klementinum (Clementinum) zaman içerisinde zengin bir mimari evrim geçirmiş. Orta Çağ’dan beri Avrupa’nın birçok büyük astronomu, bilim insanı, filozofu ve müzisyeni
burada çalışmış.
KLEMENTINUM’DAKİ ÖNEMLİ BİNALAR:
–Aynalı Şapel: Klementinum kompleksi içinde inşa edilmiş gerçekten güzel ve eşsiz bir şapel. 1724’te inşa edilmiş, geniş fresklere ve oymalara sahip. Biri Mozart’ın Klementinum’a yaptığı ziyaretlerde çaldığı iki 18. yüzyıl orguna da ev sahipliği yapıyor.
-Astronomik Kule: Prag’ın 360 derecelik manzarasını görmek için 172 basamak çıktıktan sonra kulenin tepesine ulaşmanız yeterli. Asansör bir noktaya kadar çıkıyor, kalan kısmı basamaklar aracılığıyla geçmeniz gerekiyor.
–Barok Kütüphane: 17. yüzyılın başlarından itibaren 20.000 kitaba ev sahipliği yapıyor. Ayrıca muhteşem tavan freskleri ile dekore edilmiş.
-Meridyen Salonu: Kulenin 2. katında yer alıyor. Pencereden salona akan ışık sayesinde, öğle vaktininin geldiği anlaşılıyor. Burada sergilenen astronomik aletleri de görebilirsiniz.
-St. Salvator Kilisesi ve Aziz Clement Katedrali, Klementinum’un dış duvarının bir parçasını oluşturuyorlar ve Prag’daki en iyi Barok mimarisi örnekleri arasında gösteriliyorlar.
Klementinum’da zaman zaman çok keyifli klasik müzik konserleri de düzenleniyor.
Komünizm Müzesi
Komünizm Müzesi Prag’daki en önceli müzelerden biri. Komünist dönemin hem iyi hemde kötü yönlerini kapsayan örnekler gösteriyor. Müzeyi gezerken Sovyetler Birliğizamanında, Çek halkının hayatına misafir oluyorsunuz. Müze, arşiv filmi ve fotoğrafları,
propaganda sanatı, tarihi belgeler, heykeller ve askeri nesneler dahil olmak üzere kapsamlı bir orijinal eser koleksiyonuna sahip. Hatta yeniden inşa edilmiş bir okul sınıfı, sosyalist bir dükkan ve bir de atölye var. Sergiler kronolojik olarak düzenlenmiş. Hikâye
1918’de Çekoslovakya’nın kurulmasıyla başlıyor, Marx ve Engels ile komünist ideolojinin doğuşuna, 1930’larda Nazilerin yükselişine, Münih anlaşmasına, işgale kadar devam ediyor ve 1940’larda kurtuluşu ve 1948’de iktidarı ele geçiren komünistleri anlatıyor.
Dolayısıyla, 1948’den 1989’a kadar olan komünist dönem, serginin ana bölümünü oluşturuyor. Soğuk savaş ve göçle ilgili bölümler de var. Bu bölümlerde kaçmaya çalışan insanların hikâyelerini tanık oluyorsunuz.
Ulusal Tiyatro
Burası 1868-83’ten kalma çarpıcı bir neo-Rönesans binası. Prag’daki üç opera binasından biri ve Çek halkı için muhtemelen ülkedeki en önemli kültür kurumu. Tiyatro, gün ışığında parıldayan altın çatısıyla güneşli günlerde hemen tanındığı Vltava Nehri’nin yanında görkemli ve nazik bir şekilde oturuyor. Ulusal Tiyatro yapımından bu yana, Çek Ulusal Uyanışının bir sembolü olmuş. Çek dilinin, Çek müziğinin ve ülkenin dramatiksanatlarının gelişmesinde de hatırı sayılır bir rolü var. İnşaatı büyük ölçüde bağışlarla finanse edilmiş.
İşin en üzücü yanı, 12 Ağustos 1891’de, resmi açılıştan sadece birkaç gün önce çıkan yangın sonrasında tüm bina yanmış. Yeniden inşa etmek için gereken para, 6 hafta içinde toplanmış. İki yıl sonra, 1883’te ünlü Çek besteci Bedrich Smetana’nın Libuse performansıyla açılmış. Wenceslas Meydanı’na 7-10 dakika ve Eski Şehir Meydanı’na 10 dakika yürüme mesafesinde. Ayrıca tramvay ve metro ile kolayca ulaşılabiliyor. Çeşitli
bale, opera ve tiyatro etkinlikleri sergilenmeye devam ediyor.
Prag’da Ne Yenir?
Evet, Prag bir gastronomi şehri değil elbette ancak şehir içerisindeki ve özellikle meydanlardaki restaurantlarda geleneksel ve modern Çek lezzetlerini deneme şansınız var. Ayrıca Avrupa mutfağına dair seçenekler de mevcut, bilhassa Avusturya -Macaristan mutfağı. Prag’ın geleneksel kültüründe yemek genellikle çorbayla başlayıp ana yemekte et içeriyor. Şöyle dolu dolu bir kahvaltı yapayım derseniz biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz çünkü geleneksel bir kahvaltı kültürleri yok. Avrupa genelinde
olduğu gibi kızarmış ekmek – reçel ikilisini tercih ediyorlar. Ancak bizim alışık olduğumuz pastane kültürü burada da var, bu yüzden kızarmış ekmek ve reçel ikilisi dışında alternatifler de bulmanız mümkün. Avusturya – Macaristan mutfağı demişken, buralara kadar da gelmişken Gulaş çorbasını deneyebilirsiniz. Çek Gulaşı Macaristan Gulaşı kadar baharatlı değil, sığır eti açısından oldukça bonkör ayrıca. Genellikle sığır eti kullanılsa da, tavuk ve geyik eti ile yapılan alternatifleri de mevcut. En geleneksel yemeklerinden biri olan, hamur ve lahana turşusu ile servis edilen kızarmış domuz etini ( Vepřo knedlo zelo) de deneyebilirsiniz. Yerel halkın en geleneksel yemeklerinden biri. Hem şehirlilerin hem de bölgeye gelen turistlerin en popüler yemeklerinden biri de Pečená kachna, ördek rostosu. Ekmek, patates ve kırmızı lahana ile servis ediliyor.
Tereyağında pişirilmiş alabalık denemek isterseniz, pstruh deneyebilirsiniz. Sarımsaklı veya sarımsaksız olarak tercih etme seçeneğiniz var. Prag’da ayrıca farklı balık ve av hayvanlarına ait yemeklerde deneyebilirsiniz. Peynir seviyorsanız mutlaka Smazeny syr denemenizi öneririm, bu kızarmış bir peynir. Patates kızartması ve tartar sos ile servis ediliyor.
Rivayete göre Çekler ne sipariş edeceklerini bilemediklerinde, Smazeny syr istiyorlarmış. Yeni tatlara
açıksanız, Svickova na smetane deneyebilirsiniz. Bu marine edilmiş sığır filetosu ancak sunumu ve lezzeti biraz farklı. Marine edilmiş fileto dilimlerini havuçla tatlandırılan bir sosla sunuyorlar. Üzerine bir top dondurma, bir dilim limon ve yabanmersini koyuyorlar. Hemen hemen her restaurant’ta görebileceğiniz bir yemek. Tıpkı gulaştaki gibi, sosa batırıp yemeniz için hamur parçalarıyla servis ediyorlar.
Unutmadan, Stare Mesto sokaklarında yürürken ara sıra gökyüzüne bakarsanız, Sigmund Freud 2 metre boyutundaki heykelinin metal bir askılıktan sarktığını görebilirsiniz. Ayrıca burası tarihi 12. YY’a uzanan kuklacılık ve kukla gösterileri ile ünlü. Uygun bir vakit ayarlayıp, bir kukla gösterisi izleme de sizin için keyifli olacaktır. Vltava nehrinde keyifli bir tekne turu yapmak da Prag seyahatinizi unutulmaz kılacaktır. Turlar minimum 2 saat sürüyor ve bazıları öğle ya da akşam yemeği de içeriyor.