Bir varmış bir yokmuş… Zamanın birinde, İtalya topraklarında kaderin ağlarını ördüğü, ihanet ve zafer dolu bir hikâye yaşanmış. Truva’nın düşüşünden sonra Aeneas adında bir kahraman, uzun ve tehlikeli bir yolculuğun ardından İtalya’ya varmış. Aeneas’ın soyundan gelen Numitor, Alba Longa’nın bilge ve adil kralıymış. Ama taht, her zaman huzur getirmezmiş.
Numitor’un kardeşi Amulius, iktidar hırsıyla yanıp tutuşurmuş. Bir gün, bir darbe ile Numitor’u tahttan indirip yerine geçmiş. Fakat kader, Numitor’un kızı Rhea Silvia’ya bambaşka bir yol çizecekmiş. Savaş tanrısı Mars, Rhea Silvia’ya ikiz erkek çocuklar bahşetmiş: Romulus ve Remus.

Amulius, bu ikizlerin gelecekte taht için tehdit oluşturacağını düşünerek bebekleri ortadan kaldırmaya karar vermiş. Romulus ve Remus, bir sepete konulup Tiber Nehri’ne bırakılmış. Ama kaderin eli yine devreye girmiş. Sepet, nehrin kıyısına vurmuş ve o sırada oradan geçen bir dişi kurt, bebekleri bulmuş. Kurt, onları emzirip korumuş. Bir süre sonra çoban Picus ve karısı, ikizleri bulmuş ve büyütmüşler.
İkizler büyüyüp güçlü ve cesur delikanlılar olmuşlar. Bir gün, Amulius’un adamlarıyla bir tartışmaya girmişler. Romus, dedeleri Numitor’un huzuruna çıkarılınca gerçek kimliği ortaya çıkmış. İkizler, Numitor’la iş birliği yapıp Amulius’u tahtından indirmişler. Numitor yeniden kral olmuş.
Romulus ve Remus, büyüdükleri yerde bir şehir kurmaya karar vermişler. Ama şehre kimin adını vereceği konusunda anlaşamamışlar. Bunun üzerine tanrılardan bir işaret beklemeye karar vermişler. Romulus’a önce altı akbaba görünmüş. Fakat Remus, daha sonra on iki akbaba görmüş. Romulus işaretin önce kendisine geldiğini, Remus ise daha çok kuş gördüğü için hakkın kendisine ait olduğunu söylemiş.
Bu tartışma, korkunç bir kavgaya dönüşmüş. Romulus, şehir surlarını sabanla çizmeye başlamış. Remus ise alay ederek surların üzerinden atlayınca Romulus öfkelenip kardeşini oracıkta öldürmüş. Böylece Roma’nın temelleri, kardeş kanıyla yoğrulmuş.
Romulus, şehrini büyütmek için suçluları, kaçakları ve sığınmacıları Roma’ya kabul etmiş. Fakat kadın nüfusu az olduğu için Romulus, komşu Sabinler’i bir şölene davet etmiş. Şölen sırasında Romalılar, Sabin kadınlarını kaçırmış ve onlarla evlenmişler. Sabinler buna öfkelenip Roma’ya savaş açmış. Savaşın tam ortasında Sabin kadınları araya girerek iki tarafı barışa zorlamış. Sonunda Roma, Sabin Kralı Tatius ve Romulus tarafından birlikte yönetilmiş.
Tatius öldükten sonra Romulus tek başına krallığı yönetmiş. Yıllar sonra Romulus’un ölümünden sonra Roma’nın yönetimi senatoya geçmiş. Yüz senatörden oluşan “patres”ler, içlerinden birini yönetici olarak seçmişler. Ve böylece Roma, kaderin, ihanetin ve kardeş kanının üzerine kurulmuş bir imparatorluk olmuş. Yüzyıllar boyunca Roma’nın efsanesi, zamanın ötesinde kulaktan kulağa anlatılmaya devam etmiş… 🌙
Bebekten İmparatorluğa: Mitolojide Ortak Kaderler
Romulus ve Remus’un hikayesi, yalnızca Roma’nın değil, insanlık tarihindeki diğer büyük medeniyetlerin doğuşunu hatırlatıyor. Kaderin çizdiği bu yol, Musa’nın, Pers Kralı Kiros’un ve daha pek çok liderin hikâyesinde de karşımıza çıkıyor.
🔸 Musa’nın Hikayesi: Firavun, bir kehanet üzerine İsrailoğulları arasında doğacak erkek bir çocuğun kendisini tahtından edeceğini öğrenmiş. Bu tehdidi ortadan kaldırmak için bebekleri öldürme emri vermiş. Musa, annesi tarafından bir sepete konulup Nil Nehri’ne bırakılmış. Firavun’un kızı Musa’yı bulmuş ve onu büyütmüş. Yıllar sonra Musa, halkını Firavun’un zulmünden kurtarmış.
🔸 Pers Kralı Kiros’un Hikayesi: Pers Kralı Astyages’e, torunu Kiros’un bir gün tahtını ele geçireceği kehanet edilmiş. Kral, Kiros’u öldürmek istemiş. Fakat bir çoban, bebeği bulmuş ve büyütmüş. Kiros, yıllar sonra kral olmuş ve Pers İmparatorluğu’nu kurmuş.
🔸 Sargon’un Hikayesi: Mezopotamya Kralı Sargon da benzer bir kader yaşamış. Sargon, annesi tarafından bir sepete konulup Fırat Nehri’ne bırakılmış. Bir bahçıvan onu bulmuş ve büyütmüş. Sargon, ileride büyük bir kral olmuş.
Bu ortak motif, insanların bilinçaltına işleyen güçlü bir anlatı. Kaderin cilvesiyle bir sepete bırakılan bebekler, sonunda büyük liderlere dönüşmüş. Musa, Kiros, Sargon ve Romulus’un hikâyeleri, medeniyetlerin kaderinin nasıl benzerlikler taşıdığını gösteriyor.
Peki Bu Hikâyeler Gerçek mi?
Bu tür hikâyeler gerçek mi, değil mi? İşte burası belirsiz… Ama belki de önemli olan, bu hikâyelerin gerçek olup olmadığı değil, neden anlatıldığıdır.
Bazı tarihçilere göre bu hikâyeler, geçmişte gerçekten yaşanan olaylardan esinlenmiş olabilir. Belki de Romulus ve Remus’un hikayesi, Roma’nın kuruluşuna dair bir sembol olarak yaratıldı. Tıpkı Musa’nın kurtuluşunun, İsrailoğulları’nın kaderini açıklamak için bir mit olması gibi…
Ama belki de bu tür hikâyeler, insanoğlunun bilinçaltındaki ortak korku ve umutlardan doğdu. Kardeş katli, bebeklerin terk edilmesi, kaderin cilvesi — bunlar insan psikolojisinin derinliklerinden gelen evrensel temalar.
Gerçek olsun ya da olmasın, Romulus ve Remus’un hikâyesi hala bizi etkiliyor. Çünkü bu hikâye, sadece Roma’nın değil, insanın kaderle olan mücadelesinin de bir yansıması… 🌙