İçindekiler
Saint Paul de Vence, Nice ile Antibes’in arasında bulunan küçük, şirin bir Fransız Ortaçağ kasabası .Kısaca St. Paul da diyebiliriz bu şirin kasaba için. Son nüfus sayımlarında yaklaşık 3500 kişilik bir nüfusu olduğu söyleniyor. Sakin ve otantik kasabalar ilginizi çekiyorsa, burayı mutlaka görmelisiniz. 1000 yıllık geçmişi ile tarihi açıdan da oldukça zengin bir yer. Nice’e yaklaşık 20 km mesafede bulunuyor.
Paul de Vence, Fransa’nın güneyinde kale köylerin en güzellerinden. Bu tatlı köy, 1920’lerde bir grup empresyonist ressamın burayı keşfetmesiyle, yıpranmış bir kasaba olmaktan çıkıp, sanatçılar ve sanatseverler için bir mıknatıs etkisi yaratmaya başlamış. Oldukça etkileyici bir tarihi olduğundan bahsetmiştim. St. Paul MÖ 400’den beri yerleşim yeri olduğu için tarihle iç içe bir hayat var burada. Masal kitaplarında resmedilen köyleri anımsatıyor insana. Sanki bir köşeden, atının üzerinde bir şövalye çıkacakmış ya da bir prenses pencerede nazlı nazlı selam verecekmiş gibi.
St Paul de Vence’de Gezilecek Yerler
Buraya trenle ulaşım imkânınız bulunmuyor, bir havalimanı da yok elbette. Nice’e geldikten sonra şehir merkezinden direkt otobüse binerek yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra St. Paul de Vence’e ulaşabilirsiniz. Tren yolculuğu yapmak istiyorsanız da, yine Nice’den trene binip Cagnes Sur Mer istasyonuna gelmeli ve otobüs aktarması yapmalısınız. Otobüsle direkt ulaşım daha rahat oluyor. Yol da oldukça güzel, Nice’teki banliyö bölgelerinden geçiyorsunuz.
St. Paul için bir açıkhava müzesi demek söylenecek en doğru tabirlerden biri. Ortaçağ’dan kalma havasına modern sanat eserlerinin sergilendiği ve satıldığı dükkanlar da eklenince çok tatlış bir köy oluvermiş.
Saint Paul de Vence’den Bunları Yapmadan Dönmeyin
- Saint-Paul de Vence köyüne bakan tepelik arazide çok güzel bir noktada yer alan modern bir sanat müzesi olan Maeght Vakfı’nı ziyaret etmeden.
- Köyün tepesindeki Saint Paul de Vence mezarlığını görmeden ve manzaranın keyfini çıkarmadan.
- La Colombe D’Or’da bir akşam yemeği yemeden ve birkaç kadeh şarap içmeden.
- 14. yüzyıldan kalma Saint Paul Collegiate Kilisesi’ni ziyaret etmeden.
- Köyün en ikonik noktalarından biri olan Saint Paul de Vence Çeşmesi’ni görmeden.
- Hemen arkasındaki Restaurant La Fontaine’de leziz yemeklerin tadına varmadan.
- 17. yüzyıldan kalma Folon Şapeli’ni ziyaret etmeden. Belçikalı sanatçı Jean-Michel Folon’un çalışmalarını görmeden.
- Buralara kadar gelmişken Saint Paul de Vence’e 15 dakikalık mesafedeki Cagnes sur Mer’de bulunan Renoir Müzesi’ni gezmeden.
- Grasse eteklerindeki Baou de Saint Jeannet’de keyifli bir yürüyüş hatta tırmanış yapmadan.
- Köyün kuzeyindeki Rosary Şapeli’ni ziyaret etmeden.
- Chez Andreas’ta köyün keyifli manzarasına karşı bir şeyler içmeden.
- Cafe Timote’nin yerel ve bohem lezzetlerinin tadına bakmadan.
La Fondation Maeght – Maeght Vakfı
Bu vakıf Joan Miro, Georges Braque, ve Alberto Giacometti de dahil olmak üzere 20. yüzyıl heykel sanatçıları arasında, Avrupa’da en ünlü olanların bir araya gelerek kuruluşuna destek olduğu bir oluşum. Aynı zamanda Fransa’nın en önemli sanat vakfı ve dünyanın önde gelen kültür kurumları arasında yerini almış durumda. Vakfın kurucuları yayıncı ve sanat simsarı olan bir çift; Aime ve Marguerite Maeght. Onlar aynı zamanda Braque, Miro ve Giacometti’nin yanı sıra Alexander Calder gibi dönemin en önemli sanatçılarından bazılarını temsil eden iki önemli isim. Kendileri bu isimlerle de oldukça yakın arkadaşlarmış.
Maeght Vakfı’nın açılışı , 26 Temmuz 1964’te Charles de Gaulle’ün (Eski Fransa cumhurbaşkanı) sevilen Kültür Bakanı André Malraux tarafından yapılmış. Kendisi aynı zamanda Maeghtler’in yakın arkadaşıymış. Buranın en önemli özelliklerden birisi de; Fransa’nın ilk özel sanat kurumu olması. Maeghler 1950’lerde sık sık Amerika gezileri yapıyormuş ve vakıf o dönemde gördükleri Barnes Foundation, Philips Foundation ve Solomon R. Guggenheim Vakfı’ndan model alarak bu vakfı kurmuşlar.
Vakfın kuruluş hikâyesi biraz üzücü aslında ama ondan da bahsetmek isterim; Aime ve Marguerite Maeght’in küçük oğulları Berdard 1953 yılında lösemiden dolayı hayatını kaybetmiş. Bu olaydan sonra arkadaşları ve aynı zamanda kübist bir sanatçı olan Georges Braque, acılı anne babayı Saint-Paul de Vence köyündeki mülklerinde bir sanat vakfı kurmaya ikna etmiş. Daha doğrusu bunun hayalini anlatarak onları hem bu durumdan biraz uzaklaştırmış hem de sanat için bir yenilik yapma yolunda ilk adımı atmış. Sanat, doğa ve mimarinin mükemmel bir uyum içerisinde olduğu bir alan yaratmak için olabilecek en doğru isimlerden biri ile birlikte çalışmışlar; Katalan mimar ve şehir planlayıcısı Josep Lluis Sert.
Vakıfta İsviçreli sanatçı Alberto Giacometti’nin heykellerinden oluşan Giacometti Avlusu, Miro Labirenti, tuhaf bir heykel bahçesi, Marc Chagall ve Pierre Tal Coat’un anıtsal duvar mozaikleri, Braque tarafından tasarlanan bir havuz ve dikkat çekici mekanik bir çeşmeyi görebilirsiniz. Ayrıca görülmeye değer geçici sergiler de düzenleniyor. Ayrıca kutsanmış bir şapel, bir kitapçı ve hediyelik eşya dükkanı da yer alıyor. La Fondation Maeght, Nice’e tam 25 km mesafede bulunuyor. Yalnızca vakfı ziyaret etmek için her yıl oldukça fazla insan buraya geliyor.
Özetle; La Fondation Maeght bir müze değil. Aime ve Marguerite Maeght’in kaybettikleri oğullarının ardından modern ve çağdaş sanatı tüm biçimleriyle sunabileceği bir yer arzusundan doğan ve sanatçı arkadaşlarının eserlerini sergilemek kadar fikir alışverişinde de bulunmak için ziyaret ettikleri bir oluşum.
Vakıf giriş bilgileri ve ziyaret saatleri:
10:00 – 17:00 (Temmuz-Ağustos)
10:00 – 18:00 (Eylül’den Temmuz’a)
Son giriş kapanış saatinden yarım saat önce ama o kadar geç vakite kalmamanızı öneririm.
Giriş ücretleri: Yetişkin 16€ İndirimli 11€ ( İşsizler, 10-18 yaş arası çocuklar, basın ve öğrenci kimliğine sahip tüm öğrenciler. ) 10 yaş altı çocuklar ve engelli ziyaretçiler için girişler ücretsiz.
Cimetiere de Saint Paul de Vence – Saint Paul de Vence Mezarlığı
Bunca seyahat arasında gezmeyi en sevdiğim yerler arasında mezarlıklar ilk üçe girer. Saint Paul de Vence mezarlığını ziyaret etmeniz için en önemli sebep, panoramik Akdeniz manzarası. Masmavi bir inci gibi palmiye ağaçlarının arasından parlayan Akdeniz sizi kollarına davet ediyor adeta. Birçok sanatçının buranın renklerine ve ışığına hayran kalma sebebini bu mezarlığa geldiğinizde daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca ressam Marc Chagall’ın mezarı da burada bulunuyor. Kendisi Yahudi kökenli Rus-Fransız ressam ve bu camiada oldukça ünlü bir isim. Kübizm, fovizm, modern sanat alanında görülmeye değer eserlere imza atmış.
La Colombe D’Or ( Butik Otel ve Restoran )
Colombe d’Or hayata 1920 yılında başlamış. O dönemlerde insanların hafta sonları dans ettiği açık hava teraslı bir kafe bar olarak hizmet veriyormuş ve ismi “Chez Robinson” imiş. Daha sonra bir genişleme ve büyüme hevesi ile 3 odalı bir han olan Colombe d’Or ismiyle yeniden açılmış. Paul ve karısı Baptistine işletiyormuş burayı.
Paul’un sanata olan derin ilgisi sayesinde Colombe d’Or kısa zamanda sanatçıların sık sık tercih ettiği bir yer haline gelmiş. 1940 yılında Güney Fransa serbest bölge olduktan sonra çeşitli sanatçılar ve düşünürler Cote d’Azur’a taşınmış ve Colombe d’Or onların buluşma noktası haline gelivermiş. O dönemde ünlü isimler yemek ya da kalacak yer karşılığında ödemeyi tabloları ile yaparlarmış. Ünlü isimler dediysem, bugünkü kadar ünlü değiller elbette. Duvarlarında göreceğiniz tabloların hikâyesi de buradan geliyor. Yemek yerken bir galeride oturuyormuşsunuz hissi veriyor insana, oldukça keyifli bir ambiansı var.
Eglise Collegiale Saint Paul – Aziz Paul Anglikan Kilisesi
Bu küçük köy kilisesinin inşaatı 14. yüzyılda başlamış ancak tamamlanma süreci 18. yüzyıla kadar uzamış. Hâl böyle olunca, aradan geçen 4 yüzyılda, yapı birden fazla dönemin tarzını ve mimari stilini almış. 16. yüzyılın başında, artan bir nüfusu barındırmak için bazı bölümler eklenmiş. Kilise 17. yüzyılda altın çağını yaşamış, 1666’da, Vence Piskoposu onu kilisesi rütbesine yükselttikten sonra buna göre bazı süslemeler yapılmış. Buradaki en önemli detay, Roma’daki yeraltı mezarlarından kalıntıları içeren Saint Clement’e adanmış şapel esasında. Barok sanatının bu parlak örneği, 1680’lerin başında Bernardi ailesi tarafından eklenmiş.
Fontaine de Saint Paul de Vence – Saint Paul de Vence Çeşmesi
Bu meydan ve bu çeşme Saint Paul de Vence köyündeki en ikonik noktalardan biri aslında. Birinci Dünya Savaşı esnasında köye gelen sanatçıların gözdesi olmuş. Provence tarzında dört musluğa sahip bir çeşme ve yıl boyunca, yaşanan mevsime göre süslemeler yapılıyor. Bu meydan 17. yüzyıl ve 19. yüzyılda yeniden tasarlanmış, o günlerden bugünlere köyün en işlek bölgesi. O dönemlerde köylü kadınlar çamaşırları bu meydanda yıkıyorlarmış. 17. yüzyılda haftalık olarak kurulan bir pazar da varmış ayrıca. Çeşmenin hemen arkasında bulunan Restaurant La Fontaine birşeyler yemek ve meydanın keyfini çıkarmak için güzel bir seçenek olabilir. Ahtapot tartar, uskumru ceviche, yaban havuçlu risotto, gnocchi fesleğen ve muz kremalı crème brûlée bizim seçtiklerimiz arasındaydı ve gerçekten damağımız bayram etti.
The Chapelle des Penitents Blancs – Beyaz Tövbekarlar Şapeli
Bu şapelin mimari olarak en özgün bölümü çan kulesi; sarı, mavi, yeşil, lacivert, kahverengi kiremitler kullanılarak hazırlanan bir kubbesi var ve oldukça ilginç görünüyor. Kilise beyaz tövbekârlar kardeşliğinin buluşma yeri ve ibadet alanıymış eskiden. Yoksullara ve hastalara da yardım hizmeti veriyorlarmış. 1944 yılında tarihi anıtlar listesine girmiş. Emile Hugues Vakfı aracılığıyla çok sayıda geçici sergiye de ev sahipliği yapıyor.
Folon Şapeli
La Chapelle Folon 17. yüzyıldan kalma bir şapel. 2000’lerin başında bir restorasyon da yapılmış. Şapel ismini köyde çok fazla zaman geçirmiş, Belçikalı sanatçı Jean-Michel Folon’dan alıyor. Şapel’de onun çalışmaları da sergileniyor ayrıca. Bu şapelin ilham kaynağı beyaz tövbekârlar olmuş. Tövbekârlar bir Hristiyan hareketi, insanların günahları itiraf etmek için kefaret ödediği bir hareket. Benim ve muhtemelen her ziyaret edenin dikkatini çeken ilk şey vitray camlar olmuştur diye tahmin ediyorum. Burada bir de küçük bir mağaza var. Kartpostal, poster, magnet gibi hediyelik eşyalar alabiliyorsunuz.
Musee Renoir – Renoir Müzesi
Burası esasında Saint Paul de Vence de değil, buraya 15 dakikalık bir mesafede bulunan Cagnes sur Mer’de bulunuyor. Fransız ressam Pierre Auguste Renoir’in hayatının son 12 yılını geçirdiği aile evi, müze olarak ziyaret edilebiliyor şu an. Asırlık zeytin ağaçlarıyla çevrili ve göz kamaştıran bir bir manzaraya arazi, hem müzeyi gezmenize hem de arazide zaman geçirmenize olanak sağlıyor. Pierre Auguste Renoir, 1841’de Limoges’de doğmuş ve Paris’te büyümüş. 20 yaşında sanat derslerine başlamadan önce, bir süre boyunca porselen ressamı olarak çalışmış. 1864 yılında resimlerini ilk kez halka sunmuş ve kısa sürede izlenimci hareketin bir parçası olmuş. Bu dönemde, şimdi ilk başyapıtları olarak bilinenleri Moulin de la Galette’deki Balo, Salıncak ve İki Kızkardeş tablolarını yapmış. Bunlar elbette birkaç örnek. Resim camiasında ve sanatseverler arasında beğenilen çok daha fazla eseri bulunuyor. Renoir’in resimleri ve bilhassa portre çalışmalar ona Paris’te rahat bir hayat yaşamasına imkan yaratacak düzeyde gelir getirmiş.
Karısı Aline ve üç oğlu Pierre, Jean ve Claude, Renoir’in birçok resmine konu olmuş. Renoir’in birincil konularından biri çıplak kadın resimleriymiş. Kendisi insan vücudunun estetiğini ve şehvetini kullanmayı başaran önemli isimler arasında gösteriliyor.
Renoir ilk kez 1898 Şubat ayında Cagnes sur Mer’i ziyaret ediyor ve bu kırsal Akdeniz köyüne hayran kalıyor. 1903 yılına kadar ara ara ziyaretleri olmuş ama o yıldan itibaren burada çok daha fazla zaman geçirmeye başlamış. Les Collettes adlı küçük çiftlikte inzivalara çekilir veya Claude Monet, Henri Matisse ve Auguste Rodin gibi arkadaşlarıyla resim yaparlarmış. 1907 yılında bu mülkün, karanfil yetiştirmek üzere bir şirkete satılacağı ve tüm zeytin ağaçlarının kesileceğini duyduğunda, Renoir ve karısı burayı satın almış ve müzenin kaderi o gün doğmuş. Aline bahçelere, bitkilere bakmış, burada yaşadıkları süre boyunca pastoral bütünlüğünü korumak için ellerinden geleni yapmışlar. 1919 yılına gelindiği vakit, Renoir burada yani ömrünün son 12 yılını geçirdiği o çok sevdiği Les Collette malikanesinde ölmüş.
Müze olarak kapılarını açma tarihi 1960 yılına dayanıyor. Dünyanın dört bir yanındaki özel sanat koleksiyoncularının ve büyük ulusal müzelerin desteği ile müzede şahane bir koleksiyon oluşturulmuş. Burada şu anda hepsi bir şekilde Renoir ile bağlantılı olan yaklaşık 200 sanat eseri var. Müzede 16 orijinal Renoir tablosu ve 40 heykeli bulunuyor. Ayrıca, Renoir’in arkadaşları tarafından, çoğu Les Collettes’i konu alan çok sayıda resim de bulunuyor. Müze ziyaretinizden sonra hediyelik eşyalar bulabileceğiniz bir dükkan da bulunuyor.
Chapelle du Rosaire – Rosaire Şapeli ( Matisse Şapeli )
Henri Matisse burada da çıktı karşımıza. Saint Paul de Vence’in kuzeyine doğru gittiğinizde Rosaire ( Matisse ) Şapeli’ni göreceksiniz. Tamamı Henri Matisse tarafından tasarlanmış ve dekore edilmiş bir şapel ve adeta bir sanat harikası. Henri Matisse bu şapeli başyapıtı olarak kabul etmiş. Hikâyesi bir rahibeye ve ona duyulan şükran duygusuna dayanıyor. Matisse bu şapeli, hastalığı boyunca ona bakan bir rahibeye ( Monique Bourgeois ) duyduğu minneti anlatmak için tasarlanmış ve inşa etmiş.
Şöyle ki; Matisse kanser sebebiyle zor bir ameliyat geçirmiş ve 1941 yılının büyük bir bölümünü Nice’de geçirmiş. İyileşme döneminde, rahibe Bourgeois ve Matisse yakın bir ilişki içindelermiş Matisse’nin Bourgeois’e hediyesi Chapelle du Rosaire olmuş. Gerçekten de olağanüstü bir stili, sanatsal ve manevi unsurlarla zarif bir şekilde birleştirmiş Matisse. Parıldayan beyaz duvarlar ve zeminler, sarı, mavi ve yeşil renklerde parıldayan cam pencerelerle tezat oluşturuyor. Pencelerin beyaz mermer zemine yansıması dahi izlemesi keyifli bir görüntü bırakıyor. İçeride Haç Yolu, Bakire ve Çocuk ve Aziz Dominic’i temsil eden üç duvar resmi de göreceksiniz. Birinci katta, sanatçılar için özel olarak tasarlanan bir chasubles’de bulunuyor. Chasubles genellikle Roma Katolik, Anglikan ve Lüteriyen kiliselerinde kullanılan, din adamlarının giydiği bir cübbe. Hanri Matisse Chapelle du Rosaire için şu sözleri söylemiş; ‘Dört yıllık özel ve titiz bir çalışma gerektiren bu eser,, benim tüm çalışma hayatımın sonucu ortaya çıkmıştır. Tüm kusurlarına rağmen onu şaheserim olarak görüyorum.’
Musee de Vence( Fondation Emile Hugues )- Vence Müzesi
Köyün kalbinde yer alan Musee de Vence , Cote d’Azur’da görülmesi gereken müzeler, kültürel mekanlar arasında. Sahilden sadece 20 dakika uzaklıkta bulunuyor. Vence’de Soutine tarafından ölümsüzleştirilen Dişbudak ağacının karşısında yer alıyor. Burada 20. yüzyılın yaratıcı sanatlarının önemli temaları üzerine sergiler düzenleniyor. Gelenek ve modernite arasında kurulan bir köprü olmuş adeta..Emile Hugues Vakfı 20. yüzyıl resminin en büyük isimlerinin eserlerini görebileceğiniz, ulusal öneme sahip yıllık bir sergi programı hazırlıyor. 17. yüzyılda Seigneurs de Villeneuve tarafından inşa edilen kale, 1966’da Vence’in o dönemdeki belediye başkanı Emile Hugues tarafından köye hediye edilmiş.
Saint Paul de Vence’de Ne Yenir?
Bu tatlı köyde, genellikle Akdeniz mutfağı hüküm sürüyor. Yemek kısmına giriş yapmadan önce mutlaka uğramanız gereken bir dondurma dükkanı; Dolce Italia, kremalı İtalyan dondurmaları yapıyor ve bu konuda gerçekten çok iyiler. Fransız vanilyalı, çilekli, mangolu ve bitter çikolatalı çok ama çok lezzetliydi. İşletmecileri de oldukça güler yüzlü insanlar.
Eğer şık bir restorana gitmek isterseniz; Le Vieux Moulin’ i seçebilirsiniz. Sofistike, sade ve leziz. Akdeniz & İtalyan karışımı. Bu akşam lezzetli bir somon yiyelim dediğiniz anda adresiniz; La Brouette. La Colombe d’Or’dan bahsetmiştim zaten. Matisse’nin, Picasso’nun yemek yediği bir restoranda bir şeyler yemek o yıllara tatlı bir yolculuk yapmanıza yardımcı olabilir. Le Caruso’da güzel set menüler yiyebilirsiniz. Başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan menüleri ala carte restoranlara göre daha uygun fiyata geliyor. La Sierra bu köydeki en iyi manzaraya sahip restoranlardan biri. Öğle yemeği için tercih edebilirsiniz.
Saint Paul de Vence Festivalleri
Oil Saint Paul de Vence, Vence’in zeytinyağı festivali. Nisan ayında düzenleniyor, zeytinyağı satışı, tadım etkinlikleri ve müzik eşliğinde hem lezzetli hem de keyifli bir festival oluyor.
Saint Paul de Dance, adından da anlaşılacağı gibi köyün dans festivali. Haziran ayında, bizim köy düğünleri misali 3 gün 3 gece boyunca gerçekleşiyor. Ayrıca; heykel, resim ve çeşitli sanat dallarına dair sergiler de düzenleniyor festival boyunca.
Fête de la Saint Jean bir nevi Hıdrellez. Yazın gelişini, yeniden doğumu kutluyorlar ve ateş üzerinden atlama ritüelleri yapılıyor. Festival Haziran ayında düzenleniyor.
Son olarak, sonbaharın en güzel Ekim günlerinde Kestane Festivali ve Hasat Zamanı ( üzüm ) var. Kestaneler, şaraplar, müzik, sanat hepsi bir arada.
Köydeki pazarlar hakkında da bilgi vereyim hemen;
Her gün
Yerel ürün pazarı ve çiçekçiler – Place du Grand Jardin’de
Salı sabahı
Pazar : moda ve tekstil ürünleri, aksesuarlar vb. – Place Maréchal Juin’de
Çarşamba sabahı
Antika ve ikinci el kitap pazarı – Place du Grand Jardin’de
Cuma sabahı
Yiyecek, moda ve tekstil ürünleri, aksesuarlar – Place du Grand Jardin et Place Maréchal Juin’de
Cumartesi sabahı
Organik gıda ve yerel ürünler pazarı – Place du Grand Jardin’de
Saint Paul de Venice’de gezebileceğiniz galeriler ve adreslerini de paylaşmak isterim. Bazıları o kadar ufak ki, insan önünden geçerken kaçırabiliyor.
ATELIER DELPHINE RAULT – 158, chemin de Sainte Anne
GALERIE LIBRAIRIE ( LA BASSE FONTAINE ») – 2, place Antony Mars
ARTDICT GALERIE – 195, place du Grand Jardin
ART STUDIO/ ODIN Artiste Peintre – 38, avenue Isnard
GALERIE DE LA POINTE BADINE – 4, place Frédéric Mistral
ATELIER CHRISTIAN RUIZ – 10, chemin de Sainte Colombe
ATELIER DE HOEDIE – 10, rue Gambetta
ATELIER GALON AIGUILLES – 3, place du Peyra
ATELIER EPURE – 11, rue de l’Evêché
ATELIER MARIA ROUSGUISTO – 1, rue de l’Evêché
COSMOS GALERIE – 21, place du Grand Jardin
GALERIE BLEUE – Vence Cultures, descente des Moulins
ATELIER GALERIE ELVINA – 23, avenue Henri Isnard
DE-HORS – François MAUPLOT – 3, place Godeau
EXPOSITION MARGOT GERRITS – 4, rue du Peyra
GALERIE CHAVE – 13, rue Isnard
GALERIE CLAIRE ATELIER JEAN-PAUL CHAIX – 7, rue de l’Évêché
GALERIE DS – Cité historique – 9, place Surian
GALERIE L’ART C 2 – 2, place du Peyra
GALERIE MOLY – 34, avenue Marcellin Maurel
GALERIE PORTER – 1, place Godeau
GALERIE SIMONE – Place du Peyra
GALERIE SOPHIE OLIVIER – 1, place Godeau
ICA SAEZ, ATELIER EPONYME – 10, place Clémenceau
LA LUNA – 1, place Anthony Mars
M & VOUS – 15, rue de l’Evêché
REGARD Galerie d’Artistes – 8, rue de l’Eveché
Cagnes Sur Mer
Buraya kadar gelmişken, köye 7 km mesafede bulunan Cagnes sur Mer’den de bahsetmek istiyorum biraz. Burayı Renoir’den hatırlıyorsunuz aslında, bahsetmiştim biraz. 3,5 kilometre uzunluğunda plaja sahip olan, şirin bir tatil beldesi. Masmavi Akdeniz’in suları ve çakıl taşlarıyla gerçekten görülmeye değer bir yer. Su sıcaklığı öyle tatlı ki, neredeyse yıl boyunca denize girebiliyorsunuz. Özel plajlar sayesinde şemsiye, şezlong, yeme-içme hizmeti alabileceğiniz gibi, çeşitli su sporlarını deneme imkânınız da oluyor.
Bu bölgede ücretsiz ulaşım imkânı da var. Şöyle ki;
Haut de Cagnes’a ücretsiz servis (n° 44) – Shuttle
Bu servis her gün; sabah 7.00 ‘den akşam 22.30’a kadar her 15 dakikada bir kalıyor. (Temmuz ve Ağustos aylarında 0:30’da) ve Saint Paul de Vence köyüne gidiyor.
Plaja ücretsiz servis (n° 45) – Shuttle
Sadece temmuz ve ağustos aylarında hizmet veriyor ve her gün aktif. 10:00 19:00 saatleri arasında her 30 dakikada bir kalkıyor ve plaja gidiyor.