İçindekiler
Saint Tropez Côte d’Azur’daki en popüler sahil kasabalarından biri. Uzun, bembeyaz kum plajlarıyla buluşan Akdeniz’in mavisi ile, dünya jet sosyetesinin de vazgeçilmez tatil mekânlarından biri aynı zamanda.
Saint Tropez Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinin Var bölümünde bulunan keyifli bir sahil kasabası. Marsilya’nın doğusunda yer alıyor. Aralarındaki mesafe 105 km civarında. Nice’in de 100 km kadar batısında bulunuyor.
Gösterişli ve küstah mı yoksa göz alıcı ve rahat mı? Saint Tropez için yaşanan en yaygın fikir ayrılığı bu. İkonik plajları, yat kültürü ve gece hayatı ortamı, stil sahibi ve varlıklı gezginleri cezbediyor elbette ama aynı zamanda rahat ve sade bir tatil isteyenler de aradığını buluyor burada. Çünkü gösterişten çok daha fazlasına sahip. Saint-Tropez, renkli ürünlerle dolup taşan pazarlardan sessiz sakin yürüyüşler yapabileceğiniz sahil yollarına sahip . Burası doğal güzellikleri, mimari anlayışı ve yerel kültürü ile gerçekten de ilgi çekici ve keyifli bir kasaba. Saint Tropez, Cote D’Azur’da ziyaret ettiğim diğer yerlerden daha farklıydı: Nice ve Marsilya daha büyük olsa da, bu küçük kıyı kasabası, masmavi sahil şeridi ile bambaşka bir deneyimi yaşatıyor.
Saint Tropez’i bu kadar ünlü hale getiren en önemli olaylardan biri, 1950’lerde burada yapılan bir film çekimi. Ve Tanrı Kadını yarattı – Brigitte Bardot. Ondan sonra da 1960 ve 1970’li yıllarda Louis de Funes’in oynadığı Le Jandarma film serisi sayesinde bu güzel kasaba daha da popüler hale gelmiş.
Saint Tropez’e Nasıl Gidilir?
Saint Tropez’e ulaşım alternatifi, sizin bütçenizle doğru orantılı olarak değişiyor aslında. Bir yatınız veya helikopteriniz varsa hem karayolu hem de havayolu ile ulaşabilirsiniz zira jet sosyete böyle yapıyor. Yok, biz o tür şahsi araçlar kullanmıyoruz daha halk işi yollardan geleceğiz derseniz şayet; Marsilya ve Nice’e kadar uçakla gelip oradan da otobüs ya da araç kiralayarak Saint Tropez’e gelebilirsiniz. Nice’den aynı zamanda sabah erken saatlerde Saint Tropez’e giden gemiler de kalkıyor. Güney Fransa’nın bir çok kentinde olan demiryolu burada yok ne yazık ki. Anladığınız gibi, havaalanı da bulunmuyor. Saint Tropez’e Cannes’dan da otobüs var. Eğer tren yolculuğu yapmak istiyorsanız, en yakında St. Raphael var. St. Raphael’e geldikten sonra yine otobüs ya da deniz yolu ile Saint Tropez’e gelebilirsiniz.
Saint Tropez’de Şehir İçi Ulaşım
Saint Tropez’de kasaba içinde her yere yürüyerek gidiyorsunuz çünkü burada toplu ulaşım ağı yok. Kasaba içerisinde yürüyerek dilediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Bisiklet de kiralayabilirsiniz. Araç gerektiren durumlar için, taksi mevcut.
Saint Tropez’e Ne Zaman Gidilir?
Klasik Akdeniz iklimi, yazları sıcak kışları ılıman ama bu güzel Akdeniz kasabasına kışın gelmek elbette çok mantıklı bir seçenek olmaz. Ben denize girmesem de olur, daha ekonomik olsun sezon kalabalığı da olmasın derseniz şayet; yaz hazırlığının başında, Mayıs ayında gelebilirsiniz. Güzel kumsallarında yüzmek istiyorsanız, o zaman yaz aylarını tercih etmeniz gerek. Yerel halkı ise, en güzel zamanının Eylül ayı olduğunu söylüyor, benden söylemesi.
Saint Tropez’de Nerede Kalınır?
Saint Tropez’de konaklama biraz maliyetli bir iş, bilhassa yaz mevsiminde. Panik yapmayın, elbette bütçenize göre alternatifler var. Sahil şeridindeki deniz manzaralı otellerden uzak durursanız, daha uygun rakamlara konaklama yapabilirsiniz.
Saint Tropez’de konaklama konusunda alternatif oldukça fazla. Büyük, yıldız sayısı bol ve çok sayıda odası olan oteller de var, onlara nazaran daha sade, küçük ama iyi hizmet veren oteller de. Ünlüler benim oda komşum olsun diyorsanız Hotel Byblos tam size göre. Hotel de Paris ve Grand Hotel du Cap Ferrat Hint esintileriyle oldukça keyifli oteller.
Bunun yanı sıra Air BNB üzerinden de kiralama yapabilirsiniz. Uygun fiyatlara konaklama yapmak için, Gassin ve Ramatulle bölgelerini tercih edebilirsiniz. Merkeze yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunuyor her iki bölge de. Port Grimaud bölgesi şehir merkezinde. Dolayısıyla oldukça fazla sayıda otel var, bu bölge aynı zamanda teknelerde de konaklama yapabileceğiniz bir bölge. Saint Bonaventure bölgesi de şehir merkezine yakın ve aynı zamanda yerleşim yeri olan bir bölge. Bu bölgedeki uygun fiyatlı otellerden ya da kiralık evlerden birini tercih edebilirsiniz. Saint Tropez için genel uyarım; tatil tarihleriniz belli ise ve bu kesin bir yolculuk ise, konaklama için 3 ay önceden rezervasyonunuzu mutlaka yaptırın.
Saint Tropez’de Gezilecek Yerler
Vieux Port- Eski Liman
Güney Fransa sahillerinin hemen hemen her kasabasında olan bir yer, eski limanlar. Saint Tropez’de de Eski Liman bölgesinde keyifli bir yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin. Saint Tropez limanı minik balıkçı tekneleri, yatlar, rengarenk evler ve tabii ki birçok şık kafe ve restoran ile dolu. Bu limandaki kafelerden birinde oturmak ve sadece insanları seyretmek bile keyifli vakit geçirmenizi sağlıyor. Sokaklarda yürüyüş yapabilir, şehrin atmosferini içinize çekmek için sanatçıların yaptığı tablolara hayran hayran bakabilirsiniz. Sabah erken kalkıyorsanız eğer, pazar yerinden taze çiçekler, taze meyve ve sebzeler alabilir, tam bir Fransız gibi yaşayabilirsiniz. Bu deneyim için Place aux Herbes pazar meydanına gidebilirsiniz. Taze balıklar için ise istikamet Halle aux Poissons.
Limanın tarihine baktığımızda, ilk kurulduğu ve balıkçılık, mal ve yolcu taşımacılığı ve uzun mesafeli navigasyon için kullanıldığını görüyoruz. Bu küçük balıkçı limanının bugün bildiğimiz marinaya dönüşümü 18. yüzyıl sonrasında olmuş.
Buraya gelmişken, marinada kayalardan oluşan bir rıhtım olan Môle Jean-Réveilla’nın yakınında yürüyüş yapabilirsiniz. Güzel sahil ve çevresinin olağanüstü panoramik manzarasını izlemek gerçekten de çok keyifli oluyor.
Place aux Herbes
Place aux Herbes, Saint Tropez’in kalbinde, Vieux Port’un hemen yanında bulunuyor. Burada tüm yerel ürünleri, çiçekleri, meyveleri ve sebzeleri bulabilirsiniz. Kuralı, sabah erkenden kalkıp gezmek. Rengârenk ve canlı bir yürüyüş için ideal nokta. O tazecik çiçeklerin kokusunu içinize çekmek, dünyadaki en güzel sabahlardan birini yaşamanıza yardım edecek.
Halle aux Poissons
Halle aux Poissons da Place aux Herbes pazarının hemen yanında bulunuyor. Sabah erken vakitlerde ziyaret ettiğinizde, oldukça geniş bir meyve sergisi görebilirsiniz tezgâhlarda. Provence’ın en taze balıklarını sunan bölgedeki en iyi pazarlardan biri olarak kabul ediliyormuş burası. Birçok ünlü restoranın şefine rastlayabilirsiniz bu pazarda. Seçkin misafirlerine sunacakları deniz ürünlerini, kendileri seçmek için bizzat geliyorlarmış.
La Ponche – Eski Kent
Saint Tropez Kalesi’nin hemen altında, eski balıkçı köyünün tarihi merkezi olan La Ponche adlı Eski Kent’i bulacaksınız. Saint Tropez’in kültürel mirasına kucak açmış en güzel bölgelerinden biri. Saint Tropez’in tarihine bir göz atmak için de ideal bir yer aynı zamanda. Başlangıçta köyün balıkçı bölgesi olarak kullanılan bu küçük mahalle, daha sonraları turistik bir nokta haline gelmiş. Şimdilerde küçük dükkanlar, lüks butikler, seçkin ve şık kafelere ve aynı zamanda lüks & geleneksel restoranlara ev sahipliği yapıyor. La Ponche, keyifle döşenmiş dar sokakları ve bu sokaklardaki yapıları ile Saint Tropez’deki en ünlü yürüyüş bölgelerinden biri.
Güzel bir İtalyan Barok çan kulesine sahip Église de Notre-Dame de l’Assomption gibi eski şehirde birçok önemli simge yapı da bulunmaktadır.
Le Musée de l’Annonciade – Annonciade Müzesi
Le Musée de l’Annonciade, eski Notre-Dame de l’Annonciade Şapeli’nde bulunuyor, buraya Müjde Şapeli de deniyor. Saint Tropez limanına çok yakın mesafede bulunuyor.
Şapel başlangıçta bölgede Orta Çağ’da kurulan bir Katolik kardeşlik olan Beyaz Tövbekarlar Kilisesi olarak kullanılıyormuş. Aynı zamanda barbarlar tarafından yakalanan ve kötü muameleye maruz kalan yerel denizciler için bir kurtuluş yeri olarak da görülüyormuş. Bir liman kasabası için oldukça önemli bir ayrıntı bu tabi. 1955 yılına gelindiğinde, Georges Grammont tarafından bir müzeye dönüştürülmüş ve o tarihten bu yana da Fransız Rivierası’ndan büyüleyici resimler ve tablolar sergilenmeye başlanmış. Burada sergilenen eserlerden bazıları Paul Signac, Georges Braque, Pierre Bonnard ve elbette Henri Matisse.
Müzede bulunan tablolar ve bu binanın mimarisi, Signac’ın Pointillist eserlerinden Matisse’in tablolarına ve Bonnard’ın eserlerine kadar kasabanın sanatsal geçmişinin bir simgesi haline gelmiş. Gittiğim yerlerdeki sanat müzelerini gezerken, oranın tarihi ve gelişimi hakkında bilgi veriyor oluşu da çok hoşuma gidiyor. Eğer benimle aynı fikirdeyseniz ve bir sanat hayranıysanız ya da sadece Saint Tropez’i gezmek istiyorsanız, oldukça ilginç bir tarihe ve Fransız Rivierası’nda iz bırakmış yetenekli sanatçıların muhteşem sanat koleksiyonuna sahip olan bu müzeyi ziyaret edin derim.
Yaz aylarında ve bunun dışında, özellikle Noel ve Paskalya döneminde çeşitli temalı sergilere ve farklı etkinliklere ev sahipliği yapıyor bu müze. Salı günleri hariç her gün 10:00-13:00 veya 14:00-18:00 saatleri arasında açık.
Citadel and the Maritime Museum – Kale ve Denizcilik Tarihi Müzesi
Bu kale 17. yüzyılın başlarında işgalcilerden korunma amacıyla inşa edilmiş. Diyorlar ki; silahların kalenin surlarının tutamayacağı kadar güçlü hale geldiği 19. yüzyıla kadar da Toulon ve Antibes arasındaki ana savunma noktasıymış. Kaledeki zindanların içinde, , yerel denizcilerin ve balıkçıların hayatlarını anlatan Denizcilik Tarihi Müzesi’ni göreceksiniz. Bu müzede köyün tarihini şekillendiren insanların, ilginç hikayeleriyle Saint Tropez’in denizcilik geçmişini keşfedebiliyorsunuz. Ayrıca, geçmişte Provence kıyılarında seyahat eden kasabanın balıkçıları hakkında da birçok şeyi öğrenebilirsiniz.
Buna ek olarak, müzenin manzarası gerçekten şaşırtıcı olduğu için olağanüstü panoramalardan yararlanacaksınız. Saint-Tropez Körfezi’ni ve Massif des Maures sıradağlarını görebilirsiniz.
Kale ve müze her gün 10.00-17.00 saatleri arasında ziyarete açık. Müze için ayrıca 11:00 – 15:30 saatleri arasında rehberli tur hizmeti de bulunuyor ancak mutlaka önceden rezervasyon isteniyor.
Place des Lices
Place des Lices meydanı, oturmak, rahatlamak ve sahil manzarasını hayranlıkla izlemek için ideal yer. Aynı zamanda birçok küçük dükkan ve kafe bulabileceğiniz Vieux Limanı’na çok yakın bir konumda bulunuyor. Yerel halkın Fransa’da çok ünlü ve iyi bilinen bir oyun olan petank oynamayı sevdiği en ünlü bölge de bu meydan. Burada ekmek, hamur işleri, peynir, sosis, çiçek, zeytin, baharat, ot, meyve ve sebze gibi çeşitli yiyeceklerin bulunduğu şahane pazarlar da bulabilirsiniz. Bu tezgâhları dolaşmak, yerel ürünler satın almak inanılmaz keyifli gerçekten. Sadece gıda pazarı da değil üstelik, aynı zamanda dekoratif objeler, hediyelik eşyalar, eski giysiler satan tezgâhlar da bulunuyor.
La Maison des Papillons – Kelebek Evi
Burası, Dany Lartigue’nin egzotik kelebekler ve tablolar koleksiyonuyla ünlü çalışmalarına adanmış eşsiz bir müze. Gerçekten, mutlaka zaman ayırıp görmenizi isterim. Müze Provençal tarzında yapılmış bir evde bulunuyor. Burada 35.000 civarında ilginç örnek bulmanız mümkün. Bazı egzotik türler, dünyanın en güzel kelebekleri olarak kabul edilen Amazon ve Solomon Adaları’ndan gelmiş. Afrika ve Güney Amerika kökenli başka nadir türleri de var müzede. Müzede kelebeklerin yaşam döngüsünü ve büyüme aşamalarını gösteren bir video izleme fırsatınız da olacak.
Müze pazartesiden cumartesiye 11:00-12:00 ve 14:00-17:00 saatleri arasında açık.
Les Voiles de Saint-Tropez – Saint-Tropez Yelkenleri
Les Voiles, Saint Tropez’de dünyanın her yerinden insanları çok ilginç ve eşsiz bir yat yarışına tanık olmak için bir araya getiren çok ünlü bir etkinlik aslında. Ekim ayında düzenleniyor ve yerel halkın yanı sıra bölge dışından da çok sayıda yarışmacıyı ve bu yarışa meraklı ziyaretçileri konuk ediyor. Yeni bir etkinlik de değil, 30 yıldan fazla süredir düzenleniyor. Masmavi Akdeniz’in rengarenk büyük yelkenlerle dolu olduğunu bir hayal etsenize, çok güzel değil mi? Yarış olmasa dahi yelkenlilerin masmavi sularda süzülüşünü izlemek inanılmaz keyifli. Saint Tropez’i sonbahar güneşinin altında görmek isterseniz ve bilhassa teknelere, yelkenlilere meraklıysanız bu ziyareti Ekim ayına planlamanızı öneririm.
Chapelle Sainte-Anne – Sainte Anne Şapeli
Sainte Anne Şapeli küçük bir tepenin üzerine yerleştirilmiş, çok güzel de bir manzaraya sahip. Bu şapel, 1618’de Saint Tropez’i tüm bölgeye yayılan vebadan koruduğu için Tanrı’ya şükretmek ve onu övmek amacıyla inşa edilmiş. Binanın dış cephesi çok sayıda çam ağacıyla çevrili geleneksel Provence tarzında ve oldukça ilgi çekici bir yapı. İç kısım, veba sırasında köye yardım ettiğine inanılan denizcilerin hamisi Saint Anne’ye şükran ve bağlılık gösteren detaylarla süslenmiş ve dekore edilmiş. Bu şapelin önemli bir özelliği daha var, Rolling Stones hayranları hemen toplanın; Mick Jagger’ın 1971 yılında Bianca Jagger ile evlendiği kilise de burası. Haliyle, oldukça romatik bir atmosfere sahip. Bu tepede gece ya da gündüz keyifli bir piknik yapabilir, panoramik manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Grasse Cathedral – Grasse Katedrali
Grasse Katedrali’nin bir diğer ismi Notre Fame du Puy Kilisesi, 12. yüzyılda inşa edilmiş Romanesk mimari tarzında bir Katolik kilisesi burası. Bu Katedral, Lombardiya ve Ligurya tarzında inşa edilmiş ve dekore edilmiş birçok farklı unsur ve eserden ve Saint Sacrament’e adanmış bir şapelden oluşmaktadır. İç tavan bölümü de görülmeye değer ve aynı zamanda içeride Rubens‘e ait üç parça sanat eserini de görebilirsiniz.
Grasse Katedrali’ni ziyaret edin derim ben, oldukça huzurlu bir atmosferi var.O heykellere, süslemelere hayran kalmamak elde değil hakikaten. Katedralin etrafındaki alan, tepelerden denizi görebileceğiniz nefes kesici bir manzaraya da sahip!
Katedral, pazartesiden cumartesiye 9:30-11:30 veya 15:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açık.
Château de la Moutte – Moutte Kalesi
Château de la Moutte, 19. yüzyılda inşa edilmiş ve Saint Tropez’in doğal mirasını ve kültürünü temsil eden bir ev aslında. Ağaçların ve asmaların bulunduğu bir palmiye parkında bulunuyor. 1856’da çok önemli bir aile olan Martin de Roquebrune tarafından yapılmış ve Saint Tropez için oldukça asil bir eser. Mülk daha sonra Napolyon III’ün başbakanı Emile Ollivier’e satılmış, o da restore ettirdikten sonra yeniden dekore etmiş.
İç mekan, Ollivier’in ailesinin portrelerini içeren bir galeriden ve geniş bir Fransız edebiyat kitabı koleksiyonuna sahip muazzam bir kütüphaneden oluşuyor. Ayrıca dışarıda uzun bir yürüyüş yapabileceğiniz ya da sadece sakin bir atmosferde oturup dinlenebileceğiniz güzel bir palmiye bahçesi de bulunuyor ki en keyifli kısımlarından biri bence bu.
Burası aynı zamanda ünlü dans ve müzik festivali ”Les Nuits du Chateau de la Moutte”a ev sahipliği yapmasıyla da ünlü bir yer. Aynı zamanda tarihi anıtlar listesinde de yer alıyor.
Cap Camarat
Toplanın, Fransa’nın en yüksek ikinci deniz fenerini görmeye gidiyoruz Cap Camarat’a. Deniz seviyesinden tam 129 metre yükseklikte. Şehir ve deniz manzarasının nasıl olduğunu sadece hayal edebilirsiniz, gördüğünüzdeyse hayal gücünüzün bile yetmediğini fark edeceksiniz emin olun.
Deniz feneri, farklı elementlerle yontulmuş granit kayalara sıkıca tutunan çam ve meşe ağaçlarından oluşan yemyeşil bir ormanla kaplı aynı zamanda. Buradaki yabani hayat da çok güçlü ve yemyeşil! Kertenkeleler, yılanlar ve Fransa’ya özgü tek kaplumbağa olan Hermann kaplumbağası gibi diğer koruma altındaki türleri de burada bulabilirsiniz. Aynı zamanda çeşitli bitki örtüsü, meşe ağaçlarından oluşan bir orman ve beyaz çan şeklinde çiçek açan çiçekler ile Jüpiter ve Isoetes Durieu gibi bazı korunan türler de var. Biraz egzersiz ve maceraya hazırsanız, sahile kadar uzanan yürüyüş parkurunu takip edebilirsiniz. Yol boyunca bölgenin şahane manzaralarına hayran kalacaksınız.
Nuits du Château de la Moutte
Festival Zamanı! Klasik müzik, romantizm ve şiire adanmış bir festival olan les Nuits du Château de la Moutte, kaliteli müzik ve sanat severler için oldukça ilgi çekici.
Festival, III. Napolyon Başbakanı ünlü Emile Ollivier tarafından satın alınan güzel bir bina olan Château de la Moutte’nin dışında düzenleniyor. Kalenin avlusu, klasik ve caz sesleriyle dolu bir açık hava konser salonuna dönüştürülüyor, sonrası ılık Akdeniz akşamları eşliğinde nefis bir müzik ziyafeti. Festival ve her yıl düzenleniyor ve zaman geçtikçe dünyanın dört bir yanından sanatçıları ve dinleyicileri bir araya getiren prestijli bir müzik organizasyonu haline gelmiş. Yıllar boyunca birçok ünlü sanatçı katılmış bu festivale, bunlardan bazıları Khatia Buniatishvili, Boris Barezovsky, Nelson Freire, Nikolaï Lugansky ve Alexandre Tharaud. Klasik ve caz müzik seviyorsanız, seyahatinizi Ağustos ortalarına denk getirip 7 gün süren bu festivali kaçırmamanızı öneririm.
Sentier du Littoral
Sentier du Littoral, tüm bölgedeki en nefes kesici sahil yollarından biri. La Ponche’nin eski bölgesinden, sahildeki gizli küçük bir plaj olan Plage des Salins’e kadar uzanıyor.Doğa yürüyüşlerini seviyorsanız, çantanıza su ve atıştırmalık bir şeyler atıp hemen yola çıkın derim. Rota, kayalık sahil patikaları, tepelerden geçen basamaklar ve sahil patikaları içeriyor, bu sebeple hazırlıklı olmalısınız. Yürüyüşünüz boyunca karşınıza çıkacak manzaralara hayran olacaksınız, eminim. Son varış noktanıza ulaştığınızda, geniş bir altın kumlu kıyı şeridi ve sıcak yaz aylarında size gölgelik alan sunan çam ağaçları ile gizli bir plaj olan, Plage des Salins’i bulacaksınız.
Plage des Salins’e yürüyüşünüz boyunca anıtlar da göreceksiniz. Bazıları Crique des Sallins, bir dere ve Chateau de la Moutte’nin eski sahibi Emile Olivier’in mezarını içeriyor.
Patikanın başlangıç noktası, sahile ulaşmadan önce kale ve deniz mezarlığından geçen eski mahalle La Ponche’dir. Yürüyüşünüzü plajdan daha da uzatmak isterseniz, sahil şeridinin muhteşem manzarasını sunan Pointe du Capon’a kadar yürüyebilirsiniz.
Bu yürüyüş, Saint-Tropez yarımadasını keşfetmenin en güzel yollarından biri, aynı zamanda kıyı şeridinin doğal güzelliğini ve deniz kenarı ortamını keşfetmenin çok keyifli bir yolu. Kaybolmaktan da korkmayın çünkü yol boyunca, sizi yönlendirecek işaretler mevcut.
Saint Tropez’deki Halk Plajları
Saint Tropez, tüm Fransız Rivierası’ndaki en güzel plajlara sahip desem, abartmış olmam galiba. Küçük kumlu plajları da var, devasa çakıllı plajları da. Her ikisinin de ortak noktası, Akdeniz’in kristal kadar parlak masmavi sularına sahip olması.
Plage de Bouillabaisse – Bouillabaisse Plajı
Köyün biraz uzağında, limanın dışında bulunan Plage de Bouillabaisse, kum plaj isteyenler için gerçek bir mücevher. Burada ayrıca çok lezzetli ve taze Akdeniz yemekleri sunan bir restoran da var. Bouillabaisse Plajı genellikle yerel halk tarafından kullanılıyor, bu sebeple tatil kaosu ve gürültüsü yok burada, oldukça sakin ve sessiz bir plaj. Kafa dinlemek ve doyasıya yüzmek istiyorsanız, doğru yerdesiniz.
Plage des Canoubiers – Canoubiers Plajı
Plage des Canoubiers hem yerli halk hem de ziyaretçiler tarafından kullanılan güzel bir plaj. Sahil boyunca uzanan lüks villalar da eşlik ediyor bu plaja.
Plage des Salins – Salins Plajı
Plage des Salins’in en önemli özelliği yazın sıcağından kavrulurken size gölge sağlayan çam ağaçları. Plaj kum değil, çakıl taşından. Oldukça sessiz, sakin bir yer. Burada aynı zamanda leziz pizzalarıyla ünlü bir restoran da bulunuyor. Sentier du Littoral yürüyüşünden sonra buraya vardıysanız, artık dinlenme zamanı.
Plage de la Ponche – Ponche Plajı
Plage de la Ponche, La Ponche’nin eski mahallesinde balıkçıların gün içinde teknelerini tekrar yanaştırdığı noktada yer alıyor. Bu plaj, özellikle köyün kalbindeki konumu nedeniyle biraz daha kalabalık tabi.Yemek için tercih edeceğiniz bir restoran yok ancak yakın mesafede atıştırmalıklar temin edebileceğiniz ufak yerler mevcut.
Moutte Plajı
Moutte Plajı da çok güzel ve ilgi çekici bir kumsala sahip.Sahil boyunca uzanan küçük bir patikadan ulaşılıyor bu plaja, yani ufak bir yürüyüş yapmanız gerekiyor. Korkmayın, çok yorucu değil ve sonunda varacağınız güzellik attığınız her bir adıma değiyor. Muhteşem manzaralar sunan korumalı bir koyda bulunan, gizli ve küçük bir plaj. Bu sebeple gitmeden önce yiyecek ve içecek için hazırlıklı olmanızı öneririm.
Saint Tropez’de Ne Yenir?
Önce hamur işlerinden başlayalım; La Tarte Tropezienne’i icat eden ve aynı adı taşıyan fırına mutlaka gidin. 1955’te, büyükannesinin tarifinden ilham alan ve Brigitte Bardot’tan başkası tarafından hayran olunmayan krema dolgulu bir çörek yaratan bir pasta şefi tarafından açılmış. Sonradan, dünya çapında çok kopyalanmış ama orijinal bir sır gibi saklanıyormuş. Bu özel lezzeti bir akşam üzeri denemek isteyeceksiniz diye düşünüyorum.
Saint Tropez’deki restoran skalası oldukça geniş. Uygun fiyata leziz yemekler yiyebileceğiniz yerler de mevcut, ciddi anlamda yüksek fiyatlarla yine fiyatla doğru orantılı lezzetler sunan yerler de. Burası adeta bir gurme restoran cenneti.
Saint Tropez’in güzel sokaklarında, eski Provence evlerinde kurulmuş iki güzel restoran var. Öncelikle onlardan bahsetmek istiyorum. İlki L’Auberge des Maures, Saint Tropez’deki en eski restorandır. Picasso ve Charlie Chaplin de burada yemek yiyen ünlü isimler arasında. Narenciye ve çeşitli taze otlarla pişirdikleri balıklar gerçekten de nefis. Deniz ürünü yerine kırmızı et tercih edecekseniz de, kırmızı şarap ve biberiye ile pişirilmiş sığır etinden yapılma güveci deneyebilirsiniz. O da oldukça lezzetli. Tarihi bir ambiyansı var, oldukça keyifli ancak bir o kadar da yüksek fiyatlı.
Bir diğer restoran ise Au Caprice des Deux, Provence ve Güney Fransız yemeklerinden oluşan harika bir menüsü var. Hem yerel halk hem de ziyaretçiler için favori mekânlardan biri. Yemek sunumları oldukça güzel, fotoğraf çekmeyi bırakıp başlamanızı öneririm. Fiyat olarak yine üst segment yerler arasında yer alıyor.
Bistro a la Truffe, ünlü TC şefi Bruno de Lorgues tarafından işletilen popüler ve rahat bir bistro. Eski siyah beyaz fotoğraflarla süslenmiş tuğla duvarları ile çok tatlı bir mekân. Burada nefis mantarlardan oluşan taze ev yapımı makarnaları deneyebilirsiniz. Kendinizi trüfün büyüsüne bırakın ve keyfini çıkarın.
La Table du Marche de bilhassa deniz ürünlerini seviyorsanız, tercih edebileceğiniz yerlerden biri. Mutfağında şef Christophe Leroy var ve en ünlü yemekleri arasında ıstakoz graten ile deniz kestaneli omlet yer alıyor.
Makul fiyatlarla güzel yemek istiyorum derseniz, Brasserie des Arts size göre. Bölgeye göre oldukça makul fiyatlara kaliteli yemekler sunan bir pub burası. Gece 02.00’a kadar da müzikli partiler düzenleniyor aynı zamanda. Keyifli de bir terası var.
Hem yerli halk hem de turistler arasında popüler olan bir başka yer isterseniz; Le Sporting’e gidin; doyurucu, ekonomik ve lezzetli bir menüsü var. Kaz ciğeri ve morel soslu burgeri deneyin, oldukça popüler lezzetleri bunlar.
Güney Fransa’ya, Akdeniz’in kıyısına inmişken deniz ürünleri yemek istiyorum derseniz, iki önerim olacak. Bunlardan ilki; La Plage des Jumeaux, yeşil beyaz çizgili sandalyeleri ve sade dekoru ile çok keyifli bir atmosferi var. Yengeç, ıstakoz, somon, karides ve daha bir çok deniz ürününü burada bulabilirsiniz. Ayrıca, vejeteryan seçenekleri de var.
Bir diğer önerim ise, La Pesquiere. Zeytinyağı ve tuz serpilmiş gevrek ızgara sarımsaklı kalamar inanılmaz lezzetli.
Provence yemeklerine doydum, artık değişik bir şeyler istiyorum. Şöyle Uzak Doğu’dan Vietnam ya da Tayland civarlarından bir şeyler yemek istiyorum derseniz şayet istikamet; Le Banh Hoi’ye gidin. Tay balık ve limon çorbası, tavuk satay ve Vietnam salatalarını deneyin, Asya lezzetlerinin keyfini çıkarın derim.
Saint Tropez’de Gece Hayatı
Saint Tropez’deki gece hayatı, oldukça göz alıcı bir atmosfere sahip. Burası hem yerel halkın, hem turistlerin hem de jet sosyetenin toplandığı kasaba. Akşam güneşinde oturup bir kokteyl yudumlarken, marinada süzülen yatları izleyebilirsiniz. Gece kulüplerinde dans edip sabaha kavuşabilirsiniz de.
Hazırlanıp dansa hazır hale geldiyseniz şayet,başlayalım. Her birinde de ünlü isimlerle karşılaşma şansınız oldukça yüksek.
Les Caves de Roy, oldukça pahalı bir mekân ve içine girmesi zor olabilir, eğer bunu başardıysanız eğlenceye başlayabilirsiniz. Hotel Byblos’taki bu devasa kulüp, ve içeride bol miktarda model, F1 sürücüsü, film yıldızı olacaktır. Burası, 40 yılı aşkın bir süredir Cote d’Azur’daki en prestijli kulüp olarak biliniyor.
The VIP Room, jet sosyetenin bir başka ünlü favorisi. İpucu ismin içinde aslında, buraya girebilmek için çok iyi giyinmiş olmalısınız. Oldukça seçiciler misafirler konusunda.
La Bodega de Papagayo, bu üç mekân arasında en kolay girebileceğiniz yer. Bu kulübün canlı müzik ve DJ’lerin olduğu bir sahnesi var ve girişi zor olmadığı için de oldukça kalabalık oluyor. Benden söylemesi.