İçindekiler
380 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğunun idari merkezi olan Topkapı sarayı ve 1. Avluyu diğer yazımda anlatmıştım. Sıra ikinci avluda… Burada anlatacak daha çok şey var.
Bab-üs Selam Kapısı – 2.Avluya Giriş
Devlet yönetim merkezi ve padişahın özel hayatına ait bölümlerin bulunduğu 2. avlunun en merak edilen bölümü elbetteki Harem ama önce diğer yapılardan bahsedeceğim. Gerçekten çok değerli eserler var 2.avluda.
2. avluya sarayın ikinci kapısı Bab-üs- Selam (Saadet Kapısı) kapısında geçilerek ulaşılıyor. Bu kapı ilk olarak Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış.Fakat kuleler Kanuni döneminde eklenmiş. Kapının yanındaki kulelerin alt kısmı yabancı elçilerin saraya kabul edilmeden önce bekledikleri yermiş. İlk yapıldığında ahşap olan eser 19 yy restore edilerek bugünkü halini almış.Bu kapının en önemli özelliği padişah dışında hiç kimsenin bu kapıdan atla girememesi.
Ortakapı’da denilen bu iki kuleli kapı, Topkapı’nın sembolü olmuş. Kapının üst tarafında enfes bir hatla Kelime-i Tevhid (Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı. Bu kapı birinci avlu (Alay Meydanı) ile ikinci avluyu (Divan Meydanı) ayırıyor.
İkinci avluya girince sol tarafta yer alan saray minyatürüne bakmanızı tavsiye ederim. Sarayın tamamını gözünüzde canladırabilmeniz için çok faydalı bir eser.
Topkapı Sarayı’nın en gösterişli eseri “Divanı Hümayun ve Adalet Kulesi”
Divan, Osmanlı imparatorluğunda devlet işlerinin konuşulduğu önemli kararların alındığı yönetim organıymış. Ve bu kurulun toplantıları Topkapı Sarayının içindeki Divan-ı Hümâyûn’da yapılırmış.
Divan-ı Hümâyûn toplantıları sabah namazından başlarmış. Ayasofya’da namaz kılanlar Divan-ı Hümâyûn’a davet edilirmiş. Adalet Kulesi’nin alt katındaki Divan-ı Hümâyûn’da önemli konular konuşulur, daha sonra padişaha onaylatılır sonrasında müftü de fetvayı verirmiş. Orhan Bey zamanında itibaren devlet işleri Divanı Humayun da konuşulurmuş. Padişah nerede olursa divan orada kurulurmuş.
Divan-ı Humayunda, sadrazam ve vezirler kapının karşısındaki sedire otururlarmış. Fatih’ten itibaren ise padişahlar divana katılmamışlar bu görevi veziriazamlara bırakmışlar. Sadrazam’ın oturduğu vezirin hemen üstünde, padişahların divan toplantılarını takip ettikleri kafesli bir bölüm var. Divana katılanlar padişahın orada olup olmadığını bilmediği için her zaman dikkatli olurmuş. Akustik yapısı nedeni ile Divan-ı Hümâyûn toplantıları dışarıdan dinlenebilirmiş.
Müftü/ Şeyhülislam Divana katılmazmış taki Tanzimat sonrası döneme kadar. Protokolde vezir-i âzamdan sonra şeyhülislam gelmeye başlamış.Divana katılanlara yaz mevsiminde soğuk şerbet, kışın ise macun ikram edilirmiş.16. yüzyılda haftada dört gün toplanan, 18. yüzyılda haftada bir gün zor toplanan bir kurum haline gelmiş.
Adalet Kulesi
Divanı Humayun’un, İstanbul’un her tarafından görünebilen adalet kulesi Ayasofya ve Sultanahmet minareleri ile boy ölçüşecek kadar yüksek.Topkapı sarayının en yüksek yapısı kule 45 metre yüksekliğinde. Kule, Osmanlı döneminde harem ağalarının geceli gündüzlü nöbet tuttukları bir yermiş. Padişah, Adalet Kulesi’ne Harem’den girermiş, padişahın Adalet Kasrı’ndaki kafesden, Divan-ı Hümâyûn toplantılarını takip ettiğini bilen divan üyeleri çok dikkatli davranırlarmış.
Kule, çok uzun süre şehrin hemen her yerinden göründüğü için ülke halkına adelet ve güven hisse vermekteymiş.
Kubbealtı’ndaki Divit Odası’ndan girişi bulunan Hazine Dairesi imparatorluk hazinesinin saklandığı yermiş. Günümüzde silah koleksiyonları sergileniyor. Eski Hazine Dairesi önünde III.Selim’in nişan taşı bulunmakta.
III. Selim döneminde kurulan yeni ordu Nizam-ı Cedid bugünkü Levent semtinde eğitilirmiş. Nişantaşının üzerinde padişahın Levent’te uzaktan yaptığı ve tam isabet kaydettiği bir tüfek atışından bahsedilmekte. Taş, bu hatırayı yaşatmak için dikilmiş. Nasıl gitmiş anlayamadım.
Divan-ı Hümâyûn’un yanında eski zamanlarda ofis olarak kullanılana bugün silah teşhir müzesi ve saat müzesi yer almakta. Sarayı’nın batı cephesinde Beşir Ağa Camii yer alıyor.
Bâbü’s Saade’ye giden Hünkâr Yolu üzerinde Bizans döneminden kalma sarnıç da bulunmakta.
Sarayın Mutfakları
İkinci avlunun sağ tarafında imparatorluk mutfakları yer alıyor. Matbah-ı Amire denilen mutfaklarda günde 50-60 çeşit ve 5000 kişilik yemek çıkarmış. Hatta Ulufe yada cülus törenlerinde 12.000 kişilik yemek hazırlanırmış. Tabi bu yemeklerin hepsini padişah yemiyormuş. Sarayda çalışanlar, Harem ve Enderunlularda buradan yemek yiyorlarmış. Hatta avluya şikayetini iletmek için gelen halka bile yemek verilirmiş.
12.000 adeti geçen çini porselen olduğu söyleniyor. Fakat çok küçük bir kısmı sergileniyordu ben gittiğimde. Yine mutfak bölümünde yer alan Helvahene birtakım ilaçların, şifalı macunların hazırlandığı yermiş. ( Yani tatlı yapılan bölüm değil) Burada bilhassa bakır sini, kazan, cezve gibi eşyaların zengin bir koleksiyonu bulunmakta.
2 Avluda Dolap Ocağı denen saraya su sağlayan iki kuyu bulunurmuş. Halkalı’dan gelen sular bu kuyularda toplanır ve atların döndürdüğü dolaplar vasıtasıyla çekilen su, duvarlar üzerinden odalara dağıtılırmış.
Bâbü’s Saade
2. Avlunun tam ortasındaki Bâbü’s Saade kapısı padişahın özel hayatının başladığı bölümmüş. Kapı gün boyunca açık tutulurmuş fakat bu bölüme giriş çok sıkı kontrol edilirmiş. Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış kapının önündeki dört sütun sonradan biraz değiştirilmiş.
Babu’s Saade’nin önünde yapılan en önemli etkinlik “Cülus” törenleriymiş. Cülus arapça “oturmak” demekmiş. Aslında yeni padişahın tahta çıkma merasimi. Yeni padişahın tahta geçmesi için eski padişahın ölmesi gerektiği için eski padişahında cenaze töreni anlamına geliyormuş. Fatih Sultan Mehmet dahil 5 nesil padişah saray dışında vefat etmiş.
Cülus merasimi öncesi, vefat eden padişahın naaşı yeni padişaha gösterilirmiş. Böylece padişah dahi olsa bütün insanların sonunun nasıl olacağı hatırlatılırmış. Cülûs merasiminin ardından kapıkulu askerlerine Cülûs Bahşişi (cülûsiye) dağıtılırmış. Maalesef ilerleyen dönemlerde sadece Cülûs Bahşişi almak için padişah değiştirilmesini isteyen garip ayaklanmalar olmuş.
Vefat eden padişahlar 4. Avluda yer alan Sünnet odasının dışındaki mermer çeşmede yıkanırlarmış.
Yine bu bölümde yer alan Sancak-ı Şerif gerekli durumlarda bizzat padişah eliyle tekbir eşliğinde Bâbü’s Saade’nin önündeki yerine dikilirmiş.Üç ayda bir yeniçerilerin ulufeleri de dağıtılırmış avluda. Bugünlerde başkentteki yabancı elçilerin orada bulunmalarına dikkat edilirmiş. Amaç davetlilere Osmanlının askerî gücünün gösterilmesiymiş. Askere çorba dağıtılır eğer çorba içilmez ise maaşlar beğenilmedi / isyan çıkacak anlamına gelirmiş.
Yabancı ülke elçileri kabul edilirken her yer süslenir, saraydaki aslanlar ve kaplanlar dolaştırılırmış. Düşmanı ürküten bir devletin varlığı gösterilmeye çalışılırmış. Padişahlar hiçbir zaman elçi karşılamak için dışarı çıkmazlarmış.
Bâbü’s Saade önünde yapılan bir diğer merasim ayak divanıymış. Padişahın askerlerle vasıtasız görüşmesi için yapılırmış. Genelde savaş, ayaklanma gibi olağanüstü durumlarda yapılırmış.
Ayak Divanı’nın en hüzünlüsü, Sultan IV. Murad zamanında isyanın önü alınamayınca padişah, Bâbü’s Saade önünde Ayak Divanı’nı toplamış. Fakat asileri sakinleştiremeyen padişah sadrazamı onlara teslim etmek zorunda kalmış.
Topkapı sarayı güncel bilet fiyatlarını bu linkten öğrenebilirsiniz. Bazı bölümlerde müze kart geçiyor. Detaylı bilet fiyatları ve ziyaret saatlerini buradan öğrenebilirsiniz.