İçindekiler
Vatikan, İtalya’nın başkenti Roma’nın içinde, tamamen Roma ile çevrili olan bağımsız bir şehir-devleti. Eğer tarihle, sanatsal zenginliklerle ve biraz da ruhsal huzurla dolu bir macera arıyorsanız, Vatikan tam size göre! Küçücük bir devlet ama içinde tüm dünyayı barındıran bir hazine var. Aziz Petrus’un efsanevi bazilikasından, Michelangelo’nun Sistina Şapeli’ndeki büyüleyici fresklerine kadar her köşesinde bir başka öykü gizli!
Sistina Şapeli! Orada olduğunuzda sadece bir fresk izlemiyor, adeta tarihle konuşuyorsunuz. Michelangelo’nun “Yaratılış” ve “Son Yargı” gibi dev eserleri, tüm dikkat ve hayranlığınızı hak ediyor. Gerçekten “Bunu nasıl yaptı?” diye sorarken bulabilirsiniz kendinizi!
Aziz Petrus Bazilikası ise gözlerinizi kamaştıracak kadar etkileyici! Düşünsenize, dünyanın en büyük kilisesinde yürüyorsunuz ve tam ortasında muazzam bir heykel: Michelangelo’nun Pieta’sı! Bu yer sadece dini bir merkez değil, aynı zamanda bir sanat tapınağı!
Ve elbette Vatikan Müzeleri! Antik eserlerden Rönesans şaheserlerine kadar her bir odada başka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Raphael’in renkli freskleri arasında kaybolmak ne demek, ancak orada anlayabilirsiniz.
Dünyanın En Küçük Ülkesi
Dünyanın en küçük bağımsız devleti Vatikan yalnızca 0.44 kilometrekarelik bir alan üzerine kurulu. Burası sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir sanat tapınağı, bir kültür merkezi ve Katolik dünyasının manevi kalbi. Dünyanın en küçük devleti olmasına rağmen, dışarıya çıkış yolları oldukça sınırlı. Örneğin, Vatikan’dan doğrudan başka bir ülkeye geçmek mümkün değil. Çünkü Vatikan’ın etrafını tamamen Roma ile sarılı. Ayrıca Vatikan’da, Katolik Kilisesi’nin resmi dili olan Latince kullanılıyor. Şehir dünya çapında bir barış sembolü olduğu için silah taşımak yasak.
Vatikan’da Doğum Yapmak Yasak
Vatikan’ın nüfusu yaklaşık 800 kişi. İlginç olan burada doğum yapılması yasal değil, çünkü Vatikan, bir dini merkez ve burada hastane de bulunmuyor. Bu sebeple nüfus çoğunlukla dışarıdan gelenler ve burada çalışanlarla şekilleniyor. Peki, bu 800 kişi kimler? Çoğunluğu, Vatikan’ın yönetiminde yer alan papalar, din adamları, Vatikan çalışanları ve güvenliği sağlayan ünlü İsviçreli Muhafızlar’dan oluşuyor. Yani burada yaşamak, bir anlamda özel bir görev gibi.
Papa, Katolik dünyanın en yüksek dini lideri ve Vatikan’daki tüm dini ve idari işlerin başında bulunuyor. 2000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olan Papalık, Hristiyanlık tarihinin şekillenmesinde büyük bir rol oynamış. Papa, aynı zamanda Vatikan’ı hem dini hem de siyasi açıdan yönetiyor.
Vatikan’ı Neden İsviçreli Muhafızlar Koruyor?
Vatikan’da gezi yaparken belki de en çok dikkat çeken şeylerden biri, renkli üniformalarıyla dikkat çeken İsviçreli Muhafızlar. Peki, bu askerler neden Vatikan’ı koruyor? Nereden çıktı bu gelenek ve neden İsviçreliler seçilmiş?
Her şey, 1506 yılında, Papa I. Julius’un, Vatikan’ı koruyacak güvenilir ve sadık bir orduya ihtiyaç duymasıyla başlamış. O dönemde İsviçreli paralı askerler, Avrupa’nın her yerinde en güvenilir ve disiplinli askerler olarak ün yapmış. Papa da bu güçlü askerleri Vatikan’ın koruması için görevlendirmiş ve o günden sonra İsviçreli Muhafızlar, Vatikan’ın simgesi haline gelmiş.
İsviçreli Muhafızlar, o ikonik renkli üniformalarıyla tanınıyorlar. Her ne kadar biraz eğlenceli görünüyor olsalar da, bu üniformalar aslında çok köklü bir tarihe dayanıyor. Renkli desenler, Vatikan’ın geleneksel renkleriyle uyumlu ve eski dönemlerden kalma bir tasarımmış.
Vatikan Hristiyanlar İçin Neden Önemli
Vatikan, Hristiyanlar için son derece önemli bir yer çünkü burada Katolik Kilisesi’nin merkezi olan Papa’nın ikametgahı bulunmakta. Papa, Katolik inancının lideri olarak, dünya genelindeki Hristiyanlar için büyük bir otorite ve manevi rehberlik sağlıyor. Ayrıca, Vatikan’da bulunan St. Peter’s Bazilikası, dünyanın en büyük kiliselerinden biri ve Hristiyanlık tarihinin en önemli yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Hz İsa’dan sonraki ilk havarilerden Aziz Petrus burada gömülü. Dolayısı ile aynı zamanda haç merkezi Hristiyanlar için.
Papa hem devlet başkanı, hem dini lider. Yasama, yürütme, yargı yani tüm güç Papa’da.Papalık Seçimi Vatikan’ın en önemli olaylarından. Yeni papa seçilirken, tüm kardinaller Sistine şapeline kapanıyor, kendi aralarından bir papa seçiyorlar. Papa olabilmek için, Papa’nın katolik inancına ve öğretilerine sadık olması, güçlü bir ruhsal liderlik yeteneğine sahip bulunması ve derin bir teolojik bilgiye sahip olması bekleniyormuş. Seçilecek kişinin, 70 yaşından büyük olması ve hem yerel hem de uluslararası düzeyde tanınan bir figür olması önemliymiş.
YouTube Kanalımıza Abone OlunVatikan Gezilecek Yerler
Vatikan’ın kalbine doğru attığınız her adım, adeta tarihin derinliklerine bir yolculuk gibi. Geniş ve etkileyici Aziz Petrus Meydanı’nda, Bernini’nin ihtişamlı kolonları arasında dolaşırken kendinizi küçücük hissediyorsunuz. Ardından, devasa kapıları ardında sizi bekleyen Aziz Petrus Bazilikası’na adım atınca Michelangelo’nun ünlü Pietà heykeli ile karşılaşmak bambaşka bir duygu. Tepedeki kubbeye çıkarak Roma ve Vatikan’ı ayaklarınızın altında görmek, bu geziyi unutulmaz kılıyor. Müze koridorlarında dolaşırken, Raphael’in fresklerinden geçip Sistina Şapeli’ne ulaşıyorsunuz; Michelangelo’nun “Adem’in Yaratılışı” freskine bakarken zaman duruyor sanki. Eğer biraz huzur arıyorsanız, Vatikan Bahçeleri’nin dinginliğinde yürüyüş yapmayı unutmayın. Tüm bu güzelliklerin arasında Vatikan’ın ruhunu hissetmek, gerçekten de bir seyahatten fazlası! Biletinizi internet üzerinden alırsanız ciddi bir sıra beklemekten kurtulursunuz.
Vatikan’ın sembolü Aziz Petrus (San Pietro) meydanı
Aziz Petrus Meydanı, Vatikan’ın kalbinde sadece ihtişamlı yapılarıyla değil, gizli anlamlarıyla da insanı büyüleyen bir yer. Bernini’nin tasarladığı bu muazzam meydan, iki kocaman kol misali tüm ziyaretçileri kucaklıyor. Aslında Bernini, meydanı yaparken, kilisenin şefkatli kollarını temsil eden bu kolonlarla tüm dünyayı Vatikan’a çekmeyi amaçlamış. Meydana adım atınca fark edilen küçük yuvarlak taşlar da ayrı bir detay. Eğer tam o taşların üzerinde durursanız, dört sıra halinde dizilmiş kolonlar birden tek sıra gibi görünmeye başlıyor. Adeta bir optik ilüzyon!
Meydanın ortasındaki dikilitaş ise tam 2000 yıldır burada, çok uzaklardan, Antik Mısır’dan getirilen bir anıt.(Roma imparatorluğu döneminde, İstanbul Sultan Ahmet meydanına da benzer bir dikilaş getiriliyor.Bu dikilitaş aynı zamanda güneş saati işlevi de görmekte.) Efsaneye göre, Aziz Petrus’un çarmıha gerilişine de tanıklık eden bu dikilitaş, tarihin sessiz bir tanığı gibi duruyor. Bir de burada hep atlanan detaylardan biri: Eğer güneşli bir günde gelmişseniz, meydandaki anıtsal sütunların gölgeleri birer güneş saati gibi işliyor! Vatikan’ın en özel ve kalabalık anlarını yaşatan bu meydan, tarih ve gizemle dolu bir başlangıç noktası sunuyor.
Aziz Petrus (San Pietro) Kilisesi
Aziz Petrus Bazilikası’nın tarihine doğru küçük bir yolculuğa çıkalım. Her şey, Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in, MS 4. yüzyılda Aziz Petrus’un mezarının olduğu yere bir bazilika yaptırmasıyla başlıyor. Rivayete göre Aziz Petrus burada gömülü, bu yüzden bu topraklar Hristiyanlar için kutsal kabul ediliyor. Ancak yüzyıllar geçtikçe bazilika hasar görüyor ve 15. yüzyıla gelindiğinde, artık yeni ve görkemli bir yapı inşa etmenin vakti geliyor. İşte o zaman, dönemin en ünlü sanatçılarından Michelangelo, Bramante, Rafael ve Bernini bu projede bir araya geliyor.
1506 yılında başlayan bu büyük proje, tam 120 yıl sürüyor! Bir düşünün, bu muhteşem yapı tam üç nesil boyunca insanların emeğiyle yükselmiş. 1626’da nihayet tamamlandığında, Papa VIII. Urban bazilikayı kutsuyor ve o günden beri milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor.
Bazilikanın kubbesine çıkarken adım adım tarihe dokunduğunuzu hissediyorsunuz; yukarıda sizi Roma’nın nefes kesici manzarası karşılıyor. Burası sadece bir kilise değil, aynı zamanda sanatın, tarihin ve inancın iç içe geçtiği bir yer. Aziz Petrus Bazilikası’na adım atmak, sanki geçmişle bugünü aynı anda yaşamak gibi; her taşında yüzyılların hikayesi saklı.
Dünyadaki en büyük kiliselerden biri olan kilise 60.000 kişilik. Bazilikanın uzunluğu 200 metre civarında, kubbenin yüksekliği ise 132 metre.
Pieta Heykeli
Kiliseden içeri girdikten Michelangelo’nun ünlü eseri Pieta heykeli yer alıyor. Maalesef daha önce saldırıya uğradığı için şu an cam arkasından görebiliyoruz.Heykel, Hz. İsa’nın çarmıhtan indirildikten sonra Meryem Ana’nın kucağında yattığı anı tasvir ediyor. Heykelin bu kadar etkileyici olmasının sırrı, Michelangelo’nun genç yaşta, henüz 24 yaşındayken ortaya koyduğu olağanüstü detay işçiliği ve mermerin neredeyse canlı gibi görünmesini sağlaması.
Pieta’yı izlerken, Meryem Ana’nın yüzündeki derin acıyı ve aynı zamanda dinginliği hissediyorsunuz. Michelangelo, bu eseri yaratırken annesini kaybetmenin acısını da kendi içinde yaşadığı bir dönemdeymiş.
Michelangelo için Pieta o kadar özeldi ki, bu esere imzasını atmış; bu, hayatı boyunca imzasını attığı tek esermiş. Genç Michelangelo, heykelin sergilendiği dönemde, insanların sanatçısının kim olduğunu bilmediğini duyunca rahatsız olmuş. Gecenin bir vakti, Meryem Ana’nın göğsündeki kuşağa Latince olarak şu cümleyi yazmış: “MICHAEL ANGELUS BONAROTUS FLORENT FACIEBAT” yani “Floransalı Michelangelo Bu Eseri Yaptı.”
Baldaken / Baldacchio
Aziz Petrus Bazilikası’na adım attığınızda, hemen dikkat çeken bir başka harika eser de Bernini’nin tasarladığı Baldaken. Bu devasa heykel ve mimari yapı, bazilikanın tam ortasında, Aziz Petrus’un mezarının üzerinde yer alıyor ve gerçekten de göz alıcı bir ihtişama sahip. Baldaken, bir tür tente gibi düşünülse de, aslında altın rengi bronzdan yapılmış dört ihtişamlı sütunla desteklenen büyük bir yapı.
Bernini, bu eseri 17. yüzyılda inşa ederken, hem mühendislik harikası bir yapıyı hem de dönemin Barok sanatının duygusal gücünü bir araya getirmiş. Üstündeki detaylar o kadar incelikli ki, her bir figür, her bir kıvrım, adeta bir hikaye anlatıyor.
Baldaken’in özellikle dikkat çeken kısmı, sütunlarının etrafını sararak yükselen ince işçilikle tasarlanmış, Barok tarzındaki hareketli formlar. Sütunların üst kısmında, melek figürleri ve göksel detaylar yer alırken, alt kısmı ise ihtişamlı bir şekilde Aziz Petrus’un mezarına doğru yönlendirilmiş. Ve bir de altın bronzdan yapıldığı için, güneş ışıkları bazen o kadar harika bir şekilde yansıtıyor ki, etrafı adeta bir ışık denizine çeviriyor.
Kilisenin içerisinde 150 ye yakın papa mezarı bulunmakta. Gömülü olan tüm papaların isimlerini bir duvarda görebilirsiniz.
Bazilikada gözünüzün önünden kaçmayacak ilk şey, tabii ki muazzam kubbe. Michelangelo’nun tasarımı olan bu kubbe, mimarlık ve sanatın birleştiği en önemli noktalardan biri. Kubbenin altındaki mozaikler, İsa’nın hayatını simgeleyen sahnelerle dolu ve hepsi inanılmaz derecede detaylı bir şekilde işlenmiş.
Bazilikada, Aziz Petrus’un mezarına doğru inen bir merdivenle erişilen bölge de oldukça ilginç. Burası, Hristiyanlık tarihinde çok önemli bir nokta çünkü Aziz Petrus, Hristiyan inancının ilk lideri olarak kabul edilir ve onun mezarı burada bulunuyor.
Aziz Petrus Bazilikası aynı zamanda Papa’nın ikametgâhı. Bu yüzden bazilika, sadece bir kilise olmanın ötesinde, Katolik dünyasının kalbi olarak da kabul ediliyor.
Eğer biraz daha macera arıyorsanız, bazilikanın kubbesine tırmanabilirsiniz. Bu tırmanış, 500’den fazla basamaktan oluşuyor, ama zirveye ulaştığınızda manzara, tüm yorgunluğunuzu alacak kadar büyüleyici. Roma’yı kuşbakışı izlemek, insanı adeta tarihte bir yolculuğa çıkarıyor.
Sistine Şapeli
Sistine Şapeli, Roma’da bulunan en ikonik ve büyüleyici yapılardan biri. Vatikan’ın kalbinde yer alan bu şapel, yalnızca dini bir yapı olmanın çok ötesinde; bir sanat galerisi gibi, her köşesi başyapıtlarla dolu.
İlk olarak, şapelin duvarlarına ve tavanına yerleştirilmiş olan eserler sizi gerçekten büyülüyor. Tabii ki, en çok dikkat çeken şey Michelangelo’nun ünlü tavan freskleri. Bu tavan, 1508 ve 1512 yılları arasında Michelangelo tarafından işlenmiş ve o zamandan beri dünyanın dört bir yanından gelen sanatseverleri etkisi altına almış. Tanrı’nın Adem’e hayat vermesi sahnesi, tavanın tam ortasında yer alan en ünlü fresklerden biri. Bu devasa sahne, her baktığınızda farklı bir detayla sizi içine çekiyor.
Bu sahne, insanın yaratılışını, Tanrı’nın Adem’e hayat vermek üzere olduğu o anı ölümsüzleştiriyor. İnsanın ilahi olanla ilişkisini sorgulayan bir mesaj taşıyor. İki parmağın neredeyse dokunması, ilahi iradenin insanla kurduğu özel bağı ve yaratılışın gizemini yansıtıyor. 500’den fazla figür, insan ve ilahiyat arasındaki en güçlü hikâyeleri anlatıyor. Michelangelo, bu muhteşem freski yaratmak için 4 yıl boyunca, 20 metre yükseklikte çalışmış, üstelik geriye doğru eğilerek. Birde en entresanı belki Michelangelo başlangıçta projeyi kabul etmek istememiş, çünkü kendisini bir heykeltıraş olarak görüyormuş. Ama Papa II. Julius’un ısrarıyla projeye dahil olmuş.
Michelangelo’nun tavan freskleri kadar önemli bir diğer başyapıt ise Kıyamet Günü freski, yine Michelangelo tarafından yapılmış ve şapelin arka duvarını süslüyor. T avan resmini bitirdikten 26 yıl sonra başlamış ve 9 yılda bitirmiş.
Bu devasa freskte, cennet ve cehennem arasındaki mücadele tüm detaylarıyla karşımızda. İlginç olan şu ki, figürlerin çoğu başlangıçta tamamen çıplakmış! Rönesans sanatçıları, insan bedenini mükemmel ve kutsal bir yaratım olarak görmekle kalmayıp, aynı zamanda vücut hatlarını en iyi şekilde gösterebilmek için çıplak resmetmeyi tercih etmişler. Michelangelo da Tanrı’nın yarattığı bedenin gücünü ve güzelliğini en çarpıcı şekilde yansıtmak için figürleri çıplak yapmış. Ancak zamanla bu cesur tasvirler fazla ‘iddialı’ bulununca ressam Daniele da Volterra görevlendirilmiş ve birçok figüre örtüler eklenmiş. Fakat Kıyamet Günü’ndeki figürler hala çıplak; çünkü bu, Tanrı’nın önünde insanın gerçek haliyle, yani günahlarından arınmış bir şekilde durması gerektiğini simgeliyormuş.
Sistine Şapeli’nde yer alan bir diğer önemli sanatçı ise Raphael. Şapelin duvarlarında, onun “Papalar Odası” olarak bilinen kısmına ait freskleri de bulunuyor. İlk odada Raphael’in belki de en ünlü eseri olan “Atina Okulu”nun bulunduğu mekan. Bu devasa fresk, Batı düşüncesinin tüm önemli isimlerini bir araya getirerek, hem Antik Yunan felsefesini hem de Rönesans’ın akıl ve bilim anlayışını vurguluyor. Platon, Aristoteles, Sokrat gibi filozoflar, bu eserde başroldedir ve her bir figür, fikirlerin iç içe geçtiği bir ortamda yer alıyor.
Sistine Şapeli’ni gezerken, sadece sanatla değil, tarih ve dinle de iç içe oluyorsunuz. Çünkü burası, Papa’nın seçildiği yer olarak da biliniyor. Herhangi bir yeni Papa seçildiğinde, o anı izlemek isteyen binlerce kişi dışarıda beklerken, içerideki o kutsal atmosferde kararlar veriliyor. Bu yüzden, şapel sadece bir sanat yapıtı değil, aynı zamanda Katolik dünyasının en önemli dini ritüellerinin gerçekleştirildiği yerlerden biri.
Sistine Şapeli’ni 3 boyutlu gezebileceğiniz güzel bir sayfa yapmışlar.Kesinlikle fotoğraf çekimi yasak şapelde.
Çıkışa doğru yaklaştıkça çok etkileyeci spiral merdivenleri görecekseniz. Giuseppe Momo tarafından yapılmış olan merdivenlerin en önemli özelliği birbirine geçmiş 2 farklı merdiven döne döne aşağı iniyor. Aşağıya inen merdivenle yukarı çıkan farklı, ve insanların karşılaşmaları mümkün değil. Dünyanın en çok fotoğrafı çekilen merdiveninde sizde bir fotoğraf çekmelisiniz.
Vatikan Müzesi’nin dikkat çeken eserlerinden biride 1832 yılında yapılan spiral merdivenler. Giuseppe Momo tarafından yapılan merdivenler müzenin mutlaka görülmesi gereken eserlerinden.
Eğer vaktiniz var aşağıdaki müzeleride ziyaret edebilirsiniz.
1- Papa XIV. Clement tarafından 1771 yılında kurulmuş Pio-Clementine Müzesi Sistine Şapeli ile beraber toplamda 54 galeri bulunmakta.
2- 19. yüzyılın başlarında kurulan Chiaramonti Müzesi
3- Gregoryen Etrüsk Müzesi
4- Hayvan mumyaları ve ünlü ölüler kitabı’nın reprodüksiyonu yer aldığı Gregoryen Mısır Müzesi
5- Vatikan Tarih Müzesi Vatikan Tarih Müzesi 1973 yılında kurulmuş. 16. yüzyıldan bu yana tüm papaların portreleri, kostümleri ve arabaları gibi koleksiyonlar yer almakta.
Castel Sant Angelo ( Aziz Melek Kilisesi)
Vatikan sınırları dışında kalan ama Roma‘da mutlaka ziyaret etmeniz gereken başka bir eserde Fatih Sultan Mehmet’in oglu Cem Sultan’ın esir tutulduğu görkemli kale Castel Sant Angelo ( Aziz Melek Kilisesi) Vatikan ile arasında gizli bir koridorun olduğu söylenen yapıyı mutlaka görmelisiniz.
Castel Sant Angelo ( Aziz Melek Kilisesi) MS 136’da Hadrianus’un mezar anıtı olarak yapılmış.Rivayete göre; veba salgını sırasında Papa I. Gregorius salgının bitmesi için bir tören düzenlemiş.Tören sırasında Papa salgının bitmesi için Tanrı’ya yalvarırken gökten bir melek gelmiş ve mozole’nin üzerine konmuş, kılıcını kılıfına sokmuş. Ve büyük veba salgınını sona ermiş.
58 odadan oluşan ve Tiber Nehri kıyısına kurulan bu kale zamanında Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın da sürgün geçirdiği yılların bir kısmına ev sahipliği yapmış. İdam mahkumları burada idam edilirmiş. Mahkumun kafası günlerce ibret olması amacı ile köprüde asılı tutulurmuş.Gizli geçitlerin bulunduğu kale Ortaçağda bir dönem hapishane olarak da kullanılmış.
Roma’da bulunan 20 köprüden biride Sant’ Angelo Köprüsü’dür. Kalenin tam önünde trafiğe kapalı olan tek köprüdür.
Köprünün her iki tarafında da Bernini ve öğrencilerinin yaptığı melek heykelleri bulunuyor.Kale aynı zamanda Melekler ve Şeytanlar filminin de geçtiği mekân.